Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Beyaz örtülerinin içindeki şehitler…

Dün, ülkemiz için felaketler günüydü… Evvelki gün Van-Bahçesaray yolunda meydana gelen çığ felaketinde kar altında kalanların kurtarılması için yapılan çalışmalara iştirak eden kurtarma ekipleri ve vatandaşların üzerine ikinci kez düşen çığ, kelimenin tam anlamıyla yeni bir "facia"ya yol açtı. Zira önceden hayatını kaybeden 5 kişiyle birlikte bu ikinci felakette yaşanan 33 kişilik can kaybı, üç günde toplam 38 kişinin, dağların zirvesinde biriken tonlarca karın kayarak önüne gelen her şeyi altına almasına ve can taşıyan vatandaşlarımızın bu hayata göz yummalarına ve Ebediyet Yurdu'na göçmelerine sebep oldu… Olumsuz hava şartları ve üçüncü bir çığ tehlikesi sebebiyle güçlükle ve dikkatle yürütülen çalışmalar henüz tamamlanmış değil. Bölgeye giden İçişleri Bakanı'nın verdiği bilgiye göre 2 ya da 3 kişinin daha karlar altında olduğu düşünülüyor. Eğer korkulan olursa, Elazığ-Malatya Depremi'nde enkaz altında kalarak can verenler kadar, şimdi de Van-Bahçesaray yolunda neredeyse aynı sayıdaki canımızı kaybetmiş olacağımız bir faciayı yaşamış olduk son üç günde… Bu acı haberler üzerine bir de dün akşam saatlerinde yaşanan uçak kazası ve hayatını kaybeden üç kişinin haberi gelince, 5 Şubat 2020, ülkemiz adına acı kayıpların yürekleri sızlattığı bir gün olarak geçti, ülke tarihine… Rabbimiz Teâlâ, hayatlarını kaybedenlere rahmetler eylesin, acılı-kederli yakınlarına sabırlar versin ve yaralı olarak kurtarılanlara şifalarını ihsan eylesin…

BAHÇESARAY…

Doğup büyüdüğüm şehrin, çocukluk yıllarında ismini sıkça duyduğum ilçesiydi Bahçesaray… Büyüklerimiz orayı daha ziyade eski ismiyle "Müküs" olarak zikrederlerdi… Balı, cevizi, kendisine has tadıyla şöhret bulmuştu… İlçedeki kadim medrese geleneğiyle yetişen/yetiştirilen İslam âlimleri, eşsiz güzellikteki coğrafyasının verdiği ilham ile gönüllerinde birikenleri dillerine döken şâirleri, tasavvufî gelenekle yetişen ârifleri vesilesiyle adını sonraki yıllarda sıkça duyduğum bu ilçeyi ancak epeyce bir zaman sonra; 2018 yılının Mayıs ayında ziyaret edebilmiştim. Bahar gelmiş, her taraf yemyeşil örtüye bürünmüş olmasına rağmen dağların zirvesindeki karların çokluğu kış mevsiminin ne derece çetin geçtiğinin işaretiydi… Devletin son yıllarda olağanüstü gayretleriyle bu güzergâhın yollarını ıslah çabalarının, ulaşımı önemli ölçüde kolaylaştırdığı herkesin kabul ettiği bir gerçek… Ancak değişmeyen hakikat, rakımı oldukça yüksek bu coğrafyaya ait kış şartları, yollardaki altyapı çalışmalarını boşa çıkaracak ve acı gerçeklerle insanoğlunu çaresiz bırakacak netlik ve sertlikle tecelli ediyor zaman zaman… Dün işte bir kez daha yaşadık bu acı gerçeği… Çocukluk yıllarında büyüklerimizin heyecanla "Müküs'te şepe gelmiş, şu kadar kişiyi altına almış, karların altından çıkamamışlar!.." şeklindeki verdikleri bu acı havadisi yıllar içinde zaman zaman duyageldim. Sadece Müküs, Bahçesaray; kar birikintisi demek olan eskilerin dilindeki Şepe, Çığ olarak değişti… Değişmeyen gerçek ise en büyüğü 91 askerimizin ve 60 köylümüzün can verdiği bir felâketin öncülük ettiği 1992 yılındaki 443 kişinin can kaybının yaşandığı çığ felaketleri, ülkemizin coğrafi şartları gereği kış aylarında muhatap olduğumuz/olacağımız acı durum…

ARÂZÎ VE SEMÂVÎ FELAKETLERDEN ALLAH'A SIĞINMAK

Yeryüzünün ve gökyüzünün insanoğluna sunduğu nice güzellikler ve nimetler Allah Teâlâ'nın kullarına ikram ve ihsanıdır. Yağmur taşıyan bulutlar kulları için rahmetinin tecellisidir; onlarla tüm canlılar hayat bulur, canlılığını devam ettirirler. Ama aynı bulutlar sellere sebep olan yağmurlarla yüklü olarak da gelirler zaman zaman… Rüzgâr, çiçeklerin, meyve ağaçlarının aşılanması için bir taşıyıcı vazifesi görürken, zaman olur fırtınaya, kasırga ve tayfunlara dönüşerek tam bir felâket sebebi teşkil eder… Depremler, bir tarafta yeraltı zenginliklerini ortaya çıkarırken öbür yanda üstündeki evlerin yıkılıp enkaza dönüşmesine sebep olacak felaketlere de dönüşebilir zaman zaman…

İslam dini, bu dünya hayatının, Allah'ın lütfettiği türlü nimetlerle olduğu kadar, yine nice hikmetlerin gizli olduğu musibetlerle dolu olduğunu da bildirir insanoğluna… Ebedi ve daimi mutluluğu bu dünya hayatında aramamayı, karşılaşılan felaket ve musibetlerin de geçici olduğunu, musibetsiz-felaketsiz; daimi ve ebedi mutluluğun ise ahiret yurdunda olduğunu telkin eder bizlere… Yolumuzu aydınlatan ayetleriyle Kur'an-ı Kerim, yönümüzü de belirler aynı zamanda... Birkaç ayet-i kerime aktaralım:

"Andolsun ki, Biz sizi, korku ve açlıkla; mallarınızı, canlarınızı ve ürünlerinizi kayba uğratarak sınayacağız. Sabredenleri müjdele."

(Bakara, 155)

"Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek çoğunu da affeder."

(Şûrâ, 30)

Bütün mesele, Rahman suresinde ifade dildiği üzere, "Allah Teâlâ'nın göklerde ve yeryüzünde koyduğu kurallar ve ölçülerin kadrin i bilmek ve bunları bozmamaya gayret etmek" yanında, başımıza gelen felaketlerde bizim hatalarımızın olup-olmadığını sorgulamak, şayet böyle bir hata söz konusu değilse, tedbirlerimizi alarak böylesi felaketlerin ve musibetlerin bu dünya hayatının bir parçası olduğunu kabul ederek sabır erdemini gösterebilmektir.

Sevgili Peygamberimizin (sav) felaketlerden ve musibetlerden Allah'a sığındığı duaları, bizler için de önemli birer sığınma niyazları olmalıdır. Onun, bir rüzgar çıktığında Medine'nin dışına çıkarak dizleri üzerine yere çökerek ellerini semaya kaldırıp Rabbine yalvarışı ne kadar anlamlıdır. "Allah'ım! Bu rüzgarın getireceği kötülük ve felaketten Sana sığınırım!" Bu endişe ve korkusunun sebebini soranlara verdiği cevap da dikkat çekicidir: "Çünkü, önceki ümmetlerden bir kısmı şiddetli rüzgarlarla helâk oldular!..

"İzâ câel-kader, amiyel-basar" diye bir söz vardır. "Kazayı getiren kader tecelli edince gözler görmez olur." şeklinde ifade edebileceğimiz bu hakikat, insan için kaderin gerçekleşmesi önünde hiçbir şeyin engel teşkil etmeyeceğini ortaya koyar… Ölüm büyük randevudur ve bir an bile ne geri kalır ne de öne alınabilir. Üstâd Necip Fazıl'ın, "Büyük randevu. Bilsem nerede, saat kaçta? Tabutumun tahtası bilsem hangi ağaçta?.." beytiyle dile getirdiği üzere, kimse nerede ne zaman ve ne şekilde öleceğini bilemez...

MANEVİ ŞEHİTLER KİMLERDİR?

Yazımıza Van-Bahçesaray yolunda yaşanan faciaya dair söyleyeceklerimizi ekleyerek son verelim.

Kurtarma ekipleri, tecrübeli kişilerden oluşur. Dağları karlarla yüklü o coğrafyada çığ tehlikesi her zaman vardır ve bu "iyi bilinen" bir gerçektir. Ancak kaderde, kalan iki kişiyi ararken 33 kişinin vefatını takdir edilmiş… Biraz önce ifade edildiği üzere bu değişmez takdir, o saatte gerçekleşmiş… Bugün hayat hikayeleri gazetelerde yayınlanan gencecik askerlerimiz, ardında yüreği yaralı eş ve yavrular; ana-baba, kardeşler bıraktı… Güvenlik görevlileri, korucular ve yakınlarına yardım için gelenler de aynı gönüllerde tarifi imkansız acılar bırakarak gittiler bu dünyadan… Halbuki onlar, bir "can" kurtarmak için oradaydılar. Bir "can" kurtarmaya çalışırken "can veren" oldular… Böylesine ulvi bir niyet ve çabanın Hak Teâlâ tarafından karşılıksız bırakılacağı asla düşünülemez. İşte bu hakikate işaret eden bir hadis, şehitliğin sadece Allah yolunda can vermekten ibaret olmadığını, bunun farklı çeşitlerinin bulunduğunu beyan etmekte... Çok arzuladıkları hâlde şehitlik mertebesine ulaşamayan ashâbın üzüntüsünü dikkate alan Resûl-i Ekrem (sav), büyük felaketler ve onulmaz hastalıklar sonucu ölen müminlerin de şehitlik sevabına nail olacaklarını belirterek onları teselli etmiştir. Ümmetini, "manevî şehitlik" ile müjdeleyen Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin, yüreklere su serpen sözlerini aktarmak istiyoruz:

Abdullah b. Cebr'in aktardığına göre, Resûlullah, babası Cebr'i hastayken ziyaret etmişti. Efendimiz Cebr'in yanına girince kadınların, "Biz senin Allah yolunda şehit olacağını sanmıştık?" diye ağlaştıklarını görür. Bunun üzerine Allah Resûlü, "Sizler şehitliği sadece savaşta ölmek mi sanıyorsunuz? O zaman sizin şehitleriniz çok azdır. Allah yolunda savaşırken ölmek şehitliktir. İç hastalıklarından ölmek şehitliktir. Yanarak ölmek şehitliktir. Boğularak ölmek şehitliktir. Yıkıntı altında kalarak ölmek şehitliktir. Aklını kaybederek ölmek şehitliktir. Hamile iken ölen kadın da şehittir." (Nesâi, Cihad, 48)

Tonlarca karın altında kalarak son nefesini verip emaneti Rabbine teslim eden sevgili Mehmetçiklerimiz ve tüm vatan evlatlarımızı "şehitlik" makamına yüceltmesini Yüce Mevlâ'dan niyaz eder, yakınlarına sabr-ı cemil ve metanetler dilerim.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.