Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Diyanet Vakfı, Kızılay, AFAD gibi resmi kurum ve kuruluşlar; İHH gibi sivil toplum ve yardım kuruluşlarının "Bir aradayız, İdlib'in yanındayız" sloganıyla güçlerini birleştirerek başlattıkları yardım kampanyasında doldurulan tırlar, kafileler halinde menzillerine doğru yola çıkmak üzere uğurlanıyor her bir şehrimizden… Sınırımızın öbür tarafında yaklaşık 400.000 kişinin sığındığı konteyner ve çadırlarda hayat mücadelesi veren ve çoğunluğu kadın, yaşlı ve çocuklar için hayırsever milletimizin yaptıkları aynî yardımlar önce camilerde toplandı, ardından İl Müftülüklerinin belirlediği depolara aktarıldı ve buralarda tırlara yüklenerek sevkiyata hazır hale getirildi.
Bu işlemlerin yapıldığı günlerde Elazığ-Malatya depremiyle sarsılan ülkemiz, devletiyle-milletiyle âfetzedelerin yanında olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu süreçte çeşitli vesilelerle toplanan nakdî ve aynî yardımlar da felaketten etkilenen bölgelere gönderildi ve gönderilmeye devam ediyor. Özellikle aynî yardımlarda şahit olunan olaylar, insanoğlunun; cömertlik, yardımseverlik, paylaşma gibi üstün ve güzel ahlakî özelliklerle ne kadar yükseldiğini ortaya koyarken; felakete maruz kalan bölgelerde bu olağanüstü durumu fırsat bilerek kiralık evlerin fiyatlarını iki katına çıkaran fırsatçıların, insandaki açgözlülük ve tamahkârlığın ne denli sınır tanımaz tahribata sebebiyet verdiğini de gözler önüne seriyor… İşte bu sebeple, bundan önceki yazılarımızda işaret ettiğimiz ve dikkat çektiğimiz üzere (Bkz. Fikriyat, 27, 28, 30 Ocak 2020) bir kez daha vurgulayarak ifade etmek istiyoruz ki, depremlerin yıkıcı etkilerine maruz kalmamak için, deprem öncesi ve sonrası alınacak tedbirlerin başında öncelikle "sağlam karakterli insanlar yetiştirmek" geliyor…
Bugünkü yazımızda insandaki iki farklı özellikten söz etmek, biri Rahmânî, diğeri Şeytânî özellikler olarak düşünebileceğimiz Cömertlik ve Cimrilik üzerinde durmak istiyoruz. Çünkü bunlar, hayatın her döneminde insanlarla beraber oldukları gibi olağanüstü durumlarda ise kendilerini daha belirgin bir şekilde ortaya koymaktalar…
RAHMÂNÎ BİR ÖZELLİK: CÖMERTLİK…
İnsana dışarıdan gelen ve onu yönlendiren düşünce ve duyguların kaynağı ya Rahmânî'dir ya da Şeytanî… Allah Teâlâ'dan kuluna güzel duygular ve düşünceler gelir. Bunlarla Yüce Yaratan, o kuluna, doğru yolu bulması, iyilikleri ve güzellikleri hayatında gerçekleştirmesi için yardım eder.
Allah Teâlâ'nın bildiğimiz ve bilmediğimiz nice isimleri vardır. "El-Esmâül-Hüsnâ" olarak bildiğimiz ve hem ayetlerde hem de hadislerde belirtilen o "En Güzel İsimler" içinde Yüce Mevlâ'nın kullarına ikram ve ihsan; fazl u kerem ve nimetleri bahşetmesinin kaynağı olan isimleri vardır. El-Kerîm, El-Vehhâb, El-Cevâd, El-Bâsıt, El-Ğaniyy gibi..
Bu isimler, Allah Teâlâ'nın kullarına karşı ikram ve ihsan sahibi olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, kullar içinde, Allah'ın yarattığı tüm varlıklara iyilik ve yardımda bulunan kimselerin de bu özelliklerini yine Allah'tan özel bir "ikram" olarak aldıklarını ifade etmektedir. Diyebiliriz ki, Müslüman olmadan önce de cömertliği seven ve önemseyen Hz. Ebu Bekir, (ra) Allah yolunda varını-yoğunu son kuruşuna kadar verebilme özelliğini de yine Allah'ın kendisine lütfettiği özel ikram sayesinde başarabilmiştir… Dolayısıyla kulun cömert biri olması onda Allah Teâlâ'nın bu isimlerinin tecelli etmesi demektir. Allah, ikram ve ihsan sahiplerini hem çok sevmekte hem de yaptıkları iyilikleri asla zayi etmeyeceğini bildirmektedir. (Bkz. Bakara, 196; Hûd, 115)
Cömertlik, kelimenin tam anlamıyla "karşılıksız ikram etmek" demektir. Çünkü ikram, ancak karşılıksız olduğunda anlam kazanacak ve "cömertlik" adını alacaktır. Böylece cömertlik, insanın benliğini dünyaya ve dünyalıklara tutsak olmaktan kurtardığı gibi ebedi hayatta göreceği büyük mükafatın da müjdecisi olacaktır. Nitekim cömert kişilerin özelliklerinden bahseden şu âyet, müminler için hem rehber hem de göz aydınlığı olacak bir müjde niteliğindedir:
"Onlar, yoksula, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler. (Şöyle derler:) 'Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık ve ne de bir teşekkür bekleriz. Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden korkuyor, (ve o günün azabından dolayı) Rabbimize sığınıyoruz.' Allah da onları o günün kötülüğünden korur, yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir." (İnsan, 8-11)
ŞEYTÂNİ BİR ÖZELLİK: CİMRİLİK
İnsana dışarıdan gelen ve onu yönlendiren düşünce ve duyguların kaynağı ya Rahmânî'dir ya da Şeytanî'dir demiştik. İşte, başta en büyük kötülük kaynağı Şeytan olmak üzere hem insan hem de cin şeytanları, insanoğlunu Allah'ın yolundan ve rızâsından uzaklaştırmak için gayret ederler. Onun aklına olmadık düşünceler, kalbine olumsuz duygular, vesveseler verirler. Cimriliğin kaynağı da işte bu sebeple şeytandır ve bu özellik Allah'ın sevmediği bir durumdur. Nitekim aşağıdaki ayetlerde bu durum açık bir şekilde ortaya konulmaktadır:
"Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size, (cimrilik gibi) çirkin olan şeyleri ve hayasızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vaad ediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla da bilendir." (Bakara, 268)
"Allah cimrilik edenleri, başka insanların da cimri olmasını isteyenleri ve Allah'ın kendi kereminden verdiğini saklayanları sevmez." (Nisâ, 36-37)
Resûl-i Ekrem (sav) de hadis-i şeriflerinde cimriliğin insan benliğinde ne denli sarsıntı ve tahribata sebep olduğunu şu sözleriyle ifade buyurmaktadır: "Cimrilikten sakının! Çünkü cimrilik, sizden öncekileri birbirlerinin kanını dökmeye ve kendilerine haram kılınanları çiğnemeye sevk ederek helâk etti. Cimrilikte aşırı gitmeleri onları eli sıkı olmaya itti, eli sıkı oldular. Akrabayla ilgilenmemeye itti, akrabalarıyla ilgiyi kestiler. Günahlara itti, günahkâr olup çıktılar."
Dahası, Sevgili Peygamberimiz (sav) asırlar önce cimriliği bir "hastalık" olarak nitelendirmiş ve dualarında, cimrilikten Allah'a sığınmıştı. (Bkz. Buhari, Edebül-Müfred, 111; Daevât, 37) Bugün de Nöro-Psikiyatri uzmanları, cimriliğin insan için benliğinde ve sosyal hayatındaki en zararlı sonuçlarının "psikopatik ve sosyopatik cimriler"de görüldüğünü, bunun da çocukluk yıllarında verilen olumsuz eğitimle ilgisinin var olduğunu ifade etmektedirler.
İslâm âlimleri, cimriliği ahlâkî ve psikolojik bir hastalık kabul ederek diğer kötü huylar ve özellikler gibi bunun da ilim (bilgi) ve amel (davranış) yoluyla tedavi edilebileceğini ifade etmişlerdir. İlim yolu cimriliğin ahlâkî, dinî ve içtimaî bakımdan zararlarını ve bundan kurtulmanın yollarını araştırıp öğrenmek, amel yolu ise insanların dertleriyle ilgilenmek, nefse güç gelse de insanlara yardım etmeye kendini zorlamak şeklinde özetlenebilir.
Müslüman, her şeyin gerçek sahibi ve mâlikinin Allah Teâlâ olduğunu ve dilediği zaman verdiği nimetleri kullarından çekip aldığını asla hatırından çıkarmamalıdır. Cömertlikten cennete uzanan yolu görebilmeli, cimrilikle Rabbinden uzaklaştığını fark edebilmelidir.
Son sözlerimiz, "Müjdeci" ve "Uyarıcı" olan Sevgili Peygamberimizin şu hadis-i şerifi olsun: "Cömert, Allah'a yakın, cennete yakın, insanlara yakın, ama cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzak, cennetten uzak, insanlardan uzak, ama cehenneme yakındır..."
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay