Aile huzurunun iki kaynağı: Meveddet ve merhamet
Bundan önceki yazımızda, aile içi problemlerin had safhaya ulaştığı, olumsuzlukların önü alınamaz bir yükseliş içinde seyrettiği bu ortamdan bir çıkış yolu olarak mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'in aile huzuruna nasıl bir ilahi destek sağladığını dile getirmeye çalışmış ve er-Rûm sûresinin 21. Ayetini ele almaya başlamıştık. Bugünkü yazımızda bu ayeti tahlil etmeye ve ondan çıkarabileceğimiz dersleri ortaya koymaya çalışacağız. Önce ilgili ayeti bir kez daha zikredelim:
Onlarla huzur bulasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratması; aranıza meveddet ve merhamet duyguları yerleştirmesi de O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette birtakım ibretler vardır.
Dikkatle incelendiğinde ayet-i kerimenin içinde bazı kelimeler/kavramlar/duyguların olduğu görülecektir; ki bunlar, "huzur", "kendi türü", "meveddet", "merhamet", "düşünen toplum" olarak görülmektedir. Şimdi bunları birer birer ele alalım.
Huzur: Ayetteki "Onlarla huzur bulasınız" ifadesi, aslında eşlerin yaratılış amacını açıklamakta ve insanoğluna, eşini "huzur ve mutluluk kaynağı" olarak görmesini telkin etmektedir. Bu telkinin, erkekleri muhatap alarak yapılmış olması dikkat çekicidir. Öncelikle erkeğin, eşini huzur ve mutluluk kaynağı olarak görmesi, kadının da eş olarak bunu takdir edip benimsemesi, aile hayatındaki huzur için ön şart mesabesindedir.
İnsanoğlunun, dinî ve hukukî bir "sözleşme ve antlaşma" niteliğindeki "nikâh" ile kurduğu yuvasında ona ilk bahşedilen mükâfat ve nimet, huzurdur… Allah Teâlâ'nın ayette "sükûn" kelimesiyle beyan buyurduğu bu husus, aslında kuracağımız şu cümlenin tamamını ifade etmektedir: Evlilik, gönle huzur, kalbe sürur ve duygulara sükûn verir. Çünkü iki ayrı cinsin hayatlarını birleştirmeye, bu konuda önemli bir sorumluluk üstlenmeye, karşılaşacakları zorlukları paylaşmaya dair önemli bir karar alması ve bunun sözünü vermesi kolay bir iş değildir. Kur'an'ın ifadesiyle (bkz. Nisâ, 20) bu "ağır yükümlülük" sözleşmesine "evet" diyerek kurulan bu yeni ailenin yaşayacağı mesken, artık fertlere huzur ve sevinç dolu bir "yuva" olmaya adaydır… Zira inşaat sektörünün tüm çalışanları adına –daire, villa, rezidans, konak vs. deseler de- sadece "mesken" üretirler, oraları "yuva" haline dönüştürecek olan, birbiriyle huzur bulan eşlerdir.
Kendi türü: Kur'an-ı Kerim, Nisâ suresinin ilk ayetinde kadın ve erkeğin aynı "öz"den yaratıldığını bildirir bizlere… Bu beyân-ı ilâhî, kadının ve erkeğin aynı özü paylaştıklarını ortaya koyarken, üzerinde tahlillerde bulunduğumuz ayetimizde ise Allah Teâlâ'nın, insanoğluna hem huzur ve mutluluk hem de sevinç ve tatmin kaynağı olacak bir eşin, kendisiyle aynı özü taşıyan bir eş olduğunun farkında olması istenmektedir.
Öte yandan, ayette çok manidar bir şekilde, insanların aynı özden ama erkek ve kadın şeklindeki farklı cinslerde birbirlerinin "eşi" olarak yaratılmış olmaları, birbirlerinin huzur ve mutluluk vesilesi olarak belirtilmektedir. Bu farklı durum aynı zamanda şunu da ortaya koymaktadır: İnsanoğlu için eşi, anne, baba, kardeş ve diğer akrabalardan farklı bir ayrıcalık taşımaktadır. İnsanın eşinin taşıdığı ayrıcalık, yetki, hak ve sorumluluklar sadece "eş" olan kişiye has özellikler şeklinde gerçekleşmektedir. İşte bu "özel" durum, ayetin, kadın ve erkeğin ayrı ayrı müstakil birer fert olduklarını ama onların "eş" vasfıyla birbirleri için ne kadar değerli ve önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu husus da üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir konudur. Zira böylesi bir düşünce ameliyesi, şu anlam kapısını aralar bizlere… Bu düşüncelerin bir güzel niyete dönüşmesi, karara varılması ve karşılıklı sözleşme ile bir yuva kuran fertler, birbirleri için aynı eşit değere, aynı eşit öneme ve aynı eşitlikte sorumluluk duygusuna sahip iki ayrı kişidirler. Ama onlar, aynı eşit hassasiyetle bu yuvayı "paylaşmaya" taliptirler. Asıl başarıyı onlar elde edeceklerdir. Çünkü onlar, modern zamanların en önemli kişilik hastalıklarından biri olarak kabul edilen "sahiplenmek"ten geçip, paylaşmayı başarmışlardır!..
Meveddet: Bu kavram kısaca sevgi duygusunu ifade etmektedir diyebiliriz. Ancak eş anlamlısı olan mahabbet –ki dilimize muhabbet olarak yerleşmiştir- kelimesiyle değil de ayetteki gibi "meveddet" kavramı ile ifade edilmiş dikkat çekicidir. Bunun böyle olmasının bir hikmeti olabilir mi? diye düşündüğümüzde, kelimenin anlam zenginliği yeni açılımlar sağlıyor bizlere…
Meveddet, sözlüklerde "arzu, istek ve sadakat dolu sevgi" anlamlarına gelmektedir. Ancak gerek Meryem suresinin 96. ayetindeki "Rahmân olan Allah, gönüllerde bir "sevgi" (vüdd) yaratacaktır." ifadesi ve gerekse Allah'ın güzel isimlerinden biri olan "el-Vedûd", bu sevginin bir ilâhi ikram, bir lütuf ve armağan olduğunu çağrıştırmaktadır. Öyle ki, kullarını çok seven ve onlar tarafından çok sevilen anlamına gelen el-Vedûd, ismiyle Allah Teâlâ, aynı zamanda kullarını da birbirine sevdirendir… Daha önce hiç görüşmemiş, tanışmamış, konuşmamış iki insanın arasında paylaşılan bu duyguyu, Allah Teâlâ "varlığının ve kudretinin bir delili" olarak görmemizi istiyor bizden… Gerçekten, yaşadığımız hayatta pek çok örneğine rastlamanın mümkün olduğu bu durum, meveddeti sadece Allah'ın verdiğini bilmemizi ve bu sevgiyi yine O'ndan istememizi telkin ediyor bizlere…
Öte yandan meveddet kelimesindeki "sadakatle sevmek" anlamı, böylesine bir sevgide sürekliliğin olduğuna da bir işaret olabilir. Günümüzde "Ömür Boyu Aşk" kavramıyla ifade edilmeye çalışılan "uzun süreli/sadakatle sevgi"nin en güzel örneği, kanaatimizce Hz. Peygamber (sav) Efendimizin, kendisinden önce ahirete irtihal eden eşi Hz. Hatice (r.anha) validemize olan sevgisidir… Zira onu daima "meveddet" vasfıyla niteleyebileceğimiz bir sevgiyle yâd etmiş, bahsini ettiği her defasında özlemle ve son derece kadirşinas ifadelerle anmıştır…
Merhamet: Ayetin, nazarlarımıza verdiği diğer bir duygu da merhamettir. "Rahman olan Allah Teâlâ'nın, rahmetini 100 parçaya ayırıp 99'unu kendi katında tutarak geri kalan 1 parçasını tüm yeryüzüne indirdiği ve bu 1 parça sayesinde insanlar ve hayvanların şefkat duygusu taşıdıklarından" bahsedilir bir hadis-i şerifte…
İşte ayette bu merhamet duygusunun da bir aile kurmak suretiyle birbirine eş olan kadın ve erkeğe, Allah Teâlâ tarafından ikram edilen bir lütuf olduğuna dikkat çekilmektedir. Karı-koca arasındaki sevgi ne kadar önemli ve değerli ise birbirine karşı şefkat ve merhamet de o kadar önemlidir. Özellikle gençlik yıllarında bu duygunun varlığı ve özenle korunması, onun aile yuvası içinde bir çınar misali yeşerip kök salması ve dallanıp budaklanması için şarttır. Bu çınar, asıl hayatın son demlerinde; yaşlılık yıllarında kollayıp-kuşatacaktır, birbirine muhtaç eşleri… Öte yandan merhamet duygusu eşlerin birbirine duyduğu saygının kaynağı olarak da görülebilir. Çünkü merhametli olmak aynı zamanda karşısındakinin kişilik haklarına saygılı olmak demektir…
Düşünen bir toplum: er-Rûm suresinin 21. ayetinin "Şüphesiz üzerinde iyice düşünen bir toplum için bunda nice ibretler vardır." ifadesiyle sonra ermesi de dikkat çekicidir. Ayet-i kerime, adetâ kendisinin toplumu ilgilendiren bir yönü olduğunu fark etmemizi bildiriyor bizlere… Yine sanki Allah Teâlâ toplum olarak bizden bir düşünce/tefekkür/tahlil süreci yaşamamızı, iki farklı cinsiyet sahibi insanın evlilik bağıyla birbirine "en yakın, en sevgili, en değerli" kimseler olduklarını, bu bağ sayesinde yeni hısımlık ve akrabalıklar kurulduğunu, bu bağ sayesinde yeni nesillerin dünyaya geldiğini inceden inceye düşünmemizi telkin ediyor bizlere… Belki de bu ayet, toplumsal bir sorun olan aile içi anlaşmazlıkların sebep ve çözümünün, meseleyi yine toplumsal olarak sahiplenmekte olduğunu anlamamızı istiyor, bizlerden…
İşte bu sebeple, toplumu bilgilendirme ve bir toplumsal şuur oluşturma adına en büyük görevin Diyanet İşleri Başkanlığı'na düştüğü yönündeki kanaatimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Başkanlığın ilgili birimlerinin, Aile Kuşağı programlarında "huzur, eş olma, meveddet, merhamet" gibi temaları sıklıkla işlediği programlara, bugün her zamankinden daha çok muhtacız…
Huzur, sevinç ve mutluluk dolu yuvalar temennisiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kur’ân-ı Kerim’den aile huzuruna ilahi destek (25.01.2021)
- Elimizden kayıp giden ailemiz ve sorumluluklarımız… (21.01.2021)
- Sadece evlatlarınız için değil, kendiniz için de seçin!.. (18.01.2021)
- Değişen dünya şartlarında İlahiyat fakülteleri nasıl olmalıdır? (16.01.2021)
- İlahiyat Fakültelerinin yıllardır çözül/emeyen yapısal sorunları (15.01.2021)
- İlahiyat fakültelerinin ilmî hayatımıza katkıları (11.01.2021)
- İlahiyat Fakülteleri toplum tarafından nasıl tanınıyor? (07.01.2021)
- Toplum İlahiyat ve İslami İlimler Fakültelerine nasıl bakıyor? (04.01.2021)