Ülkelerin olduğu gibi insanın da iç ve dış düşmanları vardır
Yaklaşık bir haftadan beridir her geçen gün artan bir ivmeyle ülkenin huzuruna kast eden birtakım mihraklar ve merkezlerin sahaya sürdüğü "öğrenci" görünümlü kişiler, Cumhurbaşkanlığı makamınca Rektörlük görevine atanan Prof. Dr. Melih BULU'yu bahane ederek Gezi olaylarında yaşananların bir yenisini yaşatmak istiyorlar memlekette…
Bir önceki yazımızda, kampüs içinde düzenlenen bir sergi kapsamında, 1 milyar 600 milyonu aşkın Müslümanın gönlünde müstesna bir yeri olan, kıblemiz Kâbe-i Muazzama'ya karşı yapılan hadsizce ve alçakça saldırı ve saygısızlığa, "dikkatle ve hassasiyetle bakmak gerektiğini, meselenin farklı yönlerden bakılarak analizlerde bulunmak icab ettiğini, ancak böylesi bir çabanın, olayı doğru anlayabilmek ve bir netice elde edebilme imkanı verebileceğini" ifade etmiştik. Keşke biz yanılsaydık; ve bilerek-isteyerek yaptıkları bu büyük hatayı kabullenip özür dileyen öğrencilerle sınırlı kalan ve kısa sürede çözülen bir durumla kapansaydı bu mesele… Ancak durum hiç te öyle olmadı ve bu kez soruşturmayı bahane eden "öğrenci" görünümlü kişilerden oluşan ama önüne gelen her şeye, polise, esnafa, vatandaşa saldıran, kıran-döken bir kitle, İstanbul'un ilçelerinde ve farklı şehirlerde protestolar düzenlemeye başladı. Artık sebep, pankartlardaki şu ifadelerle ayan beyan ortaya konulmaktaydı: Mesele Boğaziçi değil, sen hala anlamadın mı?..
Çarpıtmalar, yalanlar ve iftiralar içinde tek doğru, niyetlerini yansıtan bu ifadeler olmalı herhalde… Ancak cümle âlemin de farkında olduğu üzere mesele Boğaziçi, rektör ataması vs. değil iken nasıl oluyor da durum bu hale evriliyor diye düşünüyor insan… Kanaatimizce yine ülkemize bir yeni operasyon çekmek, yine bir kargaşa ortamı oluşturarak bundan çıkacak sonuçlara bel bağlayıp Türkiye'yi zora sokmak teşebbüsleriyle karşı karşıyayız. Niçin böyle bir oyuna geliyoruz diye sorulacak olursa, pek çok cevabı olan bu önemli soruya bizim de kendi bakış açımızdan gördüklerimize dayanarak vereceğimiz cevap ya da cevaplar olacaktır.
İNSANIN İÇ VE DIŞ DÜŞMANLARI
Ülkelerin "dahili ve harici" düşmanları olduğu gibi insanoğlunun gönül ülkesinde de dahili ve harici olmak üzere düşman/düşmanlar vardır; ve bunlar o ülkede idareyi ele geçirmek ve Kalb Tahtı'na, yani yönetime sahip olmak isterler. İrfan geleneğimizde temsil böyledir... Peki bu düşmanlar kimlerdir? Dahili olanı nefs; harici olanı ise Şeytan ve tayfası… Ki bazen onun tayfası cinlerden bazen de insanlardan oluşur; ancak hepsi birer "kötülük kaynağı"dır…
İnsanın ruh dünyasını, orada olup bitenleri açıklamaya çalışan Psikoloji, İslam'ın "Nefs" olarak nitelendirdiği bu varlığa Ego (=İd) karşılığını verirken biz dilimizde ona "benlik" deriz. Her insan mutlaka bu "öz"e sahiptir ve içinde bir benlik taşır her hâl ü kârda… Ancak eğitim ve terbiye sürecinden geçmemiş bir insan, iyi ya da kötü yöne evrilme özelliğine sahip olan nefsinin çeşitli operasyonlarına karşı her zaman savunmasız ve korunaksız kalmakla gerçekten "acınacak" durumdadır. Akıl ve inanç sağlam bir iradeye dönüşmedikçe insanoğlu, kendisine kötüyü, "iyi"; çirkini, "güzel" göstermeye çalışan ve bunu başarıyla gerçekleştiren bir iç düşmanın yani nefsin tasallutu altındadır, her dâim… İlk insan Hz. Adem'in evlatları olan Habil ve Kabil arasında geçen hadisede de bariz bir şekilde yaşanan şey, işte tam da budur: "Nefsi onu bu işe ikna etti ve o da kardeşini öldürdü. Sonradan yaptığına pişman oldu (ama ne çâre!)… (Mâide, 30) Ayette geçen "tavvaa" kelimesi kötüyü iyi; güzeli çirkin gösterme adına "ikna" kabiliyetine sahip olan nefsin gücünü ortaya koymaktadır.
İnsanlık tarihinde yaşanan bu olayın, günümüzde yaşananlarla ilgisine gelince, özellikle gençler, benliklerinde gizlenmiş bu düşmanın yeterince farkında olamayışları sebebiyle onun aldatmalarına ve iknalarına maruz kalarak yanlış ve kötü işlere meyletmeye daha müsaittirler. Grup psikolojisi ve arkadaş ortamı ise bunu çok daha kolaylaştırmaktadır… Çünkü sadece bir dahili düşman bile insanoğlu için ciddi bir tehlike kaynağı iken; insanlığın atası olan Hz. Adem ve eşini söylediği yalanlarla kandıran, onları yanıltan ve sonunda günah işleten Şeytan da ayrı bir düşmandır. Onun tayfası olarak nitelendirebileceğimiz varlıklar da birer kötülük odağı olarak karşısında durmaktadır insanın… Dahası Şeytan, kendisine tüm kötülükler konusunda yardımcı olarak seçtiği bu varlıklardan kimisi insandır. Bir diğer ifadeyle insan kılıklı şeytanî varlıklardır… Sağı sol, olmayanı oldu gösteren; olayı ters yüz eden; çok rahat bir şekilde yalan söyleyen ve iftira atan ne kadar "insan" görünümlü kişi varsa, aktardığımız bu özelliklerle etiketleyebilirsiniz onları… Ve şeytan sadece insanı tesiri altına almakla kalmaz, o aynı zamanda insanın yapıp-ettiği her işe sirayet etme kabiliyetine de sahiptir. (Bkz. İsra, 64) Galiba en çok cirit attığı alan da Medya olsa gerek!..
Olaylara bir de bu gözle bakmanız ve memleketimizde huzur ve sükun ortamının daimi olması dileğiyle sağlıcakla kalınız…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Boğaziçi Üniversitesi'ndeki son olay ne anlama geliyor? (01.02.2021)
- Aile huzurunun iki kaynağı: Meveddet ve merhamet (28.01.2021)
- Kur’ân-ı Kerim’den aile huzuruna ilahi destek (25.01.2021)
- Elimizden kayıp giden ailemiz ve sorumluluklarımız… (21.01.2021)
- Sadece evlatlarınız için değil, kendiniz için de seçin!.. (18.01.2021)
- Değişen dünya şartlarında İlahiyat fakülteleri nasıl olmalıdır? (16.01.2021)
- İlahiyat Fakültelerinin yıllardır çözül/emeyen yapısal sorunları (15.01.2021)
- İlahiyat fakültelerinin ilmî hayatımıza katkıları (11.01.2021)