Huşû ile namaz kılmanın diğer şartları: Temizlik ve giysilerde özen…
Huşû ile dolu bir kalbe, aklın okunan ayetlerle meşgul olduğu bir zihin dünyasına sahip kişinin kıldığı namaz… Kısacası Allah'ın emri ve Son Nebi'nin (sav) tavsiye ettiği bir namaz için uyulması gereken şartların neler olduğuna değinmeye çalışıyoruz. Bu sebeple önceki yazımızda namazın dışındaki şartlardan biri olan "Hadesten Taharet" hususunu ele almış ve abdestli olmanın, maddi ve manevi kirlerden arınmış bir ruh ve beden ile Rabbimizin huzuruna çıkmanın, huşû ile namaz kılmanın ilk şartı olduğunu ifade etmiştik.
Bugün, ikinci önemli şart olan "Necasetten Taharet" konusuyla başlamak istiyoruz, bu hususta anlatacaklarımıza…
2- Necasetten Taharet: Bu kavram, kişinin elbisesinde (iç ve dış giysilerinde) ve namaz kılacağı yerde dinen pis ve kirli sayılan bir maddenin bulunmaması demektir. Kısa bir açıklamayla, kişinin giysilerinde, vücudunda ve namaz kılacağı yerde dinen "necis" yani kirli ve pis olarak kabul edilen, kan, idrar vb. unsurlardan yana temiz, pâk olması demektir. Bu kavram çerçevesinde, kişinin namaz kılacağı yerin de temiz olması şartı, tabiatiyle üzerinde namaz kıldığı seccadesinin de temiz ve pâk olmasını gerektirir. Müminin, Yüce Rabbinin huzuruna temiz bir beden ve giysiyle çıkması, O'na olan saygısının, tâziminin bir işareti olduğu gibi, seccadesinin temizliği de huşû ile kılınacak namazda aynı derecede önem arz ediyor diyebiliriz. Çocukluk dönemi din eğitiminde, çocuğa ait bir seccadenin tahsis edilmesi; onun için satın alınması veya hediye edilmesi suretiyle ona ait kılınmasının, hatta üzerinde ona aidiyeti gösteren isminin bulunmasının, çocuklara ibadetlerin öğretimi konusunda önem arz eden bir husus olduğu söylenebilir. Bu alışkanlık ve beraberlik, ergenlik döneminde yaşanan bazı buhranlar ve problemli dönemlerde gence adeta bir sığınak; huzur bulduğu bir liman olabilmektedir. Özellikle yalnızlık, pişmanlık, ümitsizlik hissine kapıldığı zamanlarda seccadesi üzerinde geçireceği dakikalar, genç için ona son derece huzur verici bir imkan sunacaktır… Üstâd Necip Fâzıl'ın şu beyti bu açıdan son derece mânidardır:
Beni kimsecikler okşamaz mâdem.
Sen öp beni alnımdan; sen öp seccâdem!..
Peygamber Efendimize (sav) tanınan ayrıcalıklardan biri de "yeryüzünün kendisine mescid kılınmasıdır." Bu özellik Ümmet-i Muhammed'in, necis unsurlardan yana temiz ve pâk olan herhangi bir toprak parçasında namaz kılınabileceği, ehl-i kitab olarak bilinen Yahudi ve hristiyanlar gibi mutlaka mabede giderek ibadet etme mecburiyetinin bulunmadığı hakikatine ortaya koymaktadır. Bu imkan ile birlikte, Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin, "Her biriniz evinde kendisi için namaz kılacağı bir musalla edinsin" tavsiyesini de unutmamak gerekir. Böylece, müminin evinde namaz için tahsis edilmiş bir yerin bulunmasının ailece huşû ile ifa edilecek ibadetler için güzel ibadet ortamı sağlayacağı düşünülebilir.
Huşû ile namaz kılma hususunda dikkat edilmesi gereken maddelerden biri de Setr-i Avret şartıdır. Bir nebze de bu madde üzerinde durmak gerekir.
3- Setr-i Avret: Bu kavram, namaz kılmaya başlamadan önce kişinin, vücudunun örtülmesi gereken yerleri örtecek giysiye sahip olması anlamına gelmektedir. Örtünmek anlamına gelen setr ve tesettür, kadın ve erkeklerde farklıdır. Bunun için ilmihal kitaplarından faydalanılarak bu şartı en güzel şekliyle sağlamak, namazı huşû ile kılma hususunda tamamlayıcı bir işlev görecektir. İşin bir başka yönüyse şudur: Yüce Mevlâ'nın huzuruna çıkacak olan kişinin temizlik şartlarına uyan bir giysisi olması kadar, şayet imkan sahibi ise giysisinin güzel olması da onun huşû içinde namaz kılmasında rol oynayacaktır. "İbadet için mescitlere giderken ya da her namaz kılışında kişinin güzel elbiseler giymesi" hususunda A'râf suresinin 31. Ayetindeki emir dikkat çekicidir. Bu emrin gereğini en güzel şekilde yerine getirenlerden biri İmam Ebu Hanife'dir. Kendisi namaza durmadan önce en güzel ve değerli elbiselerini giyer ve Rabbinin huzurunda bu şekilde bulunmayı isterdi.
Setr-i Avret, sadece örtünmeyi değil, namaz için adeta temiz ve güzel elbiseye sahip olma prensibini ve alışkanlığını da ihtiva eder diyebiliriz. Bu çerçevede son zamanlarda adet haline gelen bir yanlış uygulamaya dikkat çekmeliyiz. Fıkhî açıdan kişinin uyurken giydiği pijama türü giysilerle kendi evinde ibadet etmesinin bir mahzuru bulunmamaktadır. Ancak kişinin evinde geçirdiği zaman diliminde giydiği bu tür giysileri aynı zamanda uyku kıyafeti olarak da giymesi söz konusu ise ve bunlarla evinden çıkıp camiye gelmesi ve kıyafetlerle namaz kılması doğru değildir. Kısacası uyku kıyafeti olan bir giysiyle camiye gelmesi caiz değildir. Ne var ki bu konuda gereken hassasiyeti göstermeyen kişilerin sayısı her geçen gün artmaktadır diyebiliriz. Basit bir mantık sorgulamasıyla, bu tür bir kıyafetle resmi bir makama çıkma imkanı nasıl söz konusu değilse Allah'ın huzuruna bu şekilde çıkmanın da doğru olmayacağı sonucuna ulaşılabilir. Namazda huşû, kolay elde edilecek bir durum değildir. Bunu zorlaştıran şeylerden biri de günümüzde artık tesettür özelliğini yitirmiş giysilerdir, diyebiliriz. Zira bazı giysiler örtülmesi gereken yerleri kapatacak özellik ve nitelikten yoksundur. Bu konuya da hassasiyet gerekmektedir, vesselâm…
Geride kalan üç maddeyi de bundan sonraki yazımızda ele alacağımızı ifade ederek, mübarek Cuma gününün feyiz ve bereketinin hepinizin üzerine olmasını diliyoruz. Sağlıcakla kalınız.
Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Abdestli olmak: Huşû içinde bir namazın anahtarı (05.03.2024)
- Huşû, namazın ruhudur; deruni ve zarurî şartıdır! (29.02.2024)
- Mirâç sırrında bir namazın en önemli özelliği (26.02.2024)
- “İkâmet-i salât” ne demek? (22.02.2024)
- Namazın, diğer ibadetler içindeki farklı konumunun sebebi… (19.02.2024)
- Bu Miraç Kandili, hayatımızda bir milat olmalı… (13.02.2024)
- Umre… Kulluğun imarı… (30.01.2024)
- Allah ile kul arasında gerçekleşen karşılıklı yönelişin adıdır Regâib… (11.01.2024)