Bir Miraç Kandili'ni daha geride bıraktık. Miladi takvime göre 1403; Hicri takvime göreyse 1446 yıl önce gerçekleşen İsrâ ve Miraç mucizelerinin yıl dönümüne bir kez daha ulaştık ve o gecenin maneviyatını yeniden yaşadık hamd olsun...
Geçen Salı gününü Çarşamba'ya bağlayan gece Miraç Kandili'ydi… Ama o gece, aynı zamanda tam bir yıl önce, 6 Şubat 2023 Pazartesi günü yaşanan depremlerle "Asrın Felaketi" olarak adlandırılan bu büyük âfette hayatını kaybeden 50.000'i aşkın vatandaşımızın ruhlarına hediye edilen Kur'an'lar okunup kurtulanlar için de duaların edildiği bir gece oldu.
O gece, bundan 14 asır önce yaşanan İsra ve Miraç mucizesinin bizlerde bıraktığı maneviyat güzelliğini hayatımızın bir dönüm noktası oluşturmaya vesile kılabilir miyiz düşüncesiyle bugünkü yazımızda, Ümmet-i Muhammed'e Miraç hediyelerinden biri olan namaza; İslam'ın, "dinin direği" olarak gördüğü namaz ibadetine dikkat çekmek istiyoruz. Zira bugün, "namaz ibadeti ve sabırla Allah'tan yardım dilememiz" emredilen günlerin ta kendisini yaşıyoruz. Bu sebeple idrak ettiğimiz Miraç Kandili, Ümmet-i Muhammed için bir milat olmalıdır. Namazı tanımak ve gereği gibi kılmak adına bir dönüm noktası.… Çünkü modern zamanlar denilen şu günümüzde; kutsalların yerini hazların, geçici arzu ve heveslerin aldığı şu çağda, kulun Rabbiyle iletişim kurarak O'na dertlerini birer birer arz edeceği bir zaman dilimine ne çok ihtiyacı var!.. Bugün İslam dünyasında yaşayanlar olarak isteklerimizi ve dileklerimizi ifade edeceğimiz vakitlere; kabul edilmesini umduğumuz dua ve niyazlarda bulunacağımız bir imkana öylesine muhtacız ki.… Öyle muhtacız ki, sadece dua ederek, yanlarında olduğumuzu ifade edebildiğimiz mazlum kardeşlerimiz için ettiğimiz dualarımızın Allah katında makbul oluşuna… Yine öylesine muhtacız ki, kabul olunan dualara vesile olacak namazlara… Mevlâ'nın huzurunda durulan kıyam, rükû ve secdelere; hâsılı, Miraç şuuruyla kılınan namazlara…
Kabul olunacak dualara muhtacız bugün… Zira bugün, yeryüzünün muhtelif bölgelerinde sadece Müslüman olduğu için zulüm gören din kardeşlerimiz var... Doğu Türkistan'dan Arakan'a, Sudan'dan Yemen'e ve Suriye'ye, türlü türlü mağduriyet ve zulümlere maruz kalan kardeşlerimiz… Yine bugün, dört ayı aşkın bir zamandır her gün türlü türlü saldırılarla tarifi imkansız bir soykırıma maruz kalan Filistin, Gazze ve diğer Müslüman şehirlerindeki mazlum kardeşlerimiz var... Kendilerine gönderilecek insani yardımlara bile engel olunan bir mezalimin yaşandığı bugünlerde hepimiz topyekûn bir sınavdayız... Hem yeryüzünün bütün mazlumları hem de bizler… Doğrusu bu süreçte Filistinli kardeşlerimiz, bu sınavı en iyi anlayan ve tahlil edenler oldu; hem de farkındalıkları en yüksek seviyede olanlar… Hayattan koparılan her bir canı, "can kaybı" olarak değil, "bir şehid kazanmak" olarak gören ve onları ahiret yurduna bizden önce "önden gidenler" olarak kabullenen bir şuur… Doğrusu bu şuur, bir sabır ve metanet zirvesi; Allah'a, Peygamberlerine ve Ahiret'e imanın ta kendisi…
Peki ya bizler? Bu sınavlardan âzâde bir hayat sürenler… Bizler bu sınavda ne âlemdeyiz? Onların derdiyle dertlenen gönüller, onlar için kederlenen ve hüzünlenen kalpler, onlar için Yüce Mevlâ'ya yana yakıla dua eden diller, İslam âleminde yüzdelik hesabıyla kaç düzeylerinde? Bu zulümleri reva görenlere destek olanların yaptıkları ve sattıkları ürünleri İslam ülkelerinde satın almama, boykot şuuru hangi seviyelerde? Bizler de işte bunlardan sorumluyuz; ve bizim imtihanımız da bu!
İşte, böyle bir ortamda; sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyeceğimiz şu günlerde kabul olunan (müstecâb) dualarımızın olması için makbul namazlar kılmamız, bunun çabası içinde olmamız gerekiyor vesselam. Bunun için de önce bilgi ve malumat gerek. Bize yol gösterecek bu bilgilere sahip olmak gerek. Geliniz önce Kur'an-ı Kerim'e bakalım ve peygamberler tarihinde namazın ne denli önemli bir ibadet oluşuna vâkıf olalım.
Kadim bir kulluk ifadesidir, Namaz…
Yeryüzünde ilk inşa edilen mabedin Kâbe olduğunu biliyoruz (Bkz. Al-i İmran, 96). Mabedin inşasından sonra Allah Teâlâ, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'den söz aldığını bildirmektedir, bir başka ayette… (Bkz. Bakara, 125). Söz aldığı husus ise yine aynı ayette şöyle açıklanmaktadır: "Benim evimi, tavaf için gelenler, itikâfa girenler ve rükularla, secdelerle namaz kılanlar için tertemiz tutmalısınız." Bu emre muhatap olan Hz. İbrahim (as) dualarının birinde şöyle yalvarmıştı Rabbine: "Rabbim! Beni de neslimi de namazı devamlı kılanlardan eyle. Rabbim bu duamı kabul buyur." (İbrahim, 40). Çünkü namaz Allah'a yönelişin en güzel örneği ve en önemli işaretiydi… Ardından gelen oğlu Hz. İsmail de "Halkına namaz kılmalarını ve zekât vermelerini emreden" bir peygamberdi (Meryem, 55). Yine Hz. Lokman (as) oğluna "Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl." diye tavsiyede bulunmuştu (Lokman, 17).
Peygamberler tarihinde Allah Teâlâ'nın bizzat hitabına mazhar olan Hz. Musa'ya gelen ilk emir, "Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl." şeklindeydi (Tâhâ, 14). Hz. Zekeriyya meleklerden müjdeler aldığında mabette namaz kılıyordu… (Al-i İmran, 39). Yine Hz. Meryem kendisine meleklerin gönderildiği zaman Beytül-Makdis'de ibadet etmekteydi. Ona da gelen emir "Rabbine ibadet etmek, secdeye kapanmak ve O'nun huzurunda eğilenlerle beraber eğilmekti. (Al-i İmran, 43)… Oğlu Hz. İsa da "Ben nerede olursam olayım, yaşadığım sürece Allah bana namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti." demişti… (Bkz. Meryem, 31)
Hepsinin üzerine selam olsun niyazıyla bu Peygamberlerin hayatlarından aktardığımız bilgileri ihtiva eden ayetler, onların mutlaka namaz kılan ve bu ibadeti yerine getirmeleri için yakınlarına ve gönderildikleri toplumlara da bunu tebliğ eden kimseler olduklarını ortaya koymaktadır. Peki ne oldu ki, Son Nebi Hz. Muhammed (sav) beş vakit namaz ibadetiyle mükellef kılındı? Neden namaz Mirâc'ın yaşandığı gece farz kılındı ve bu mükellefiyet, ümmetine bir hediye olarak verildi? Bilinen o ki, Miraç, Resul-i Ekrem'e, yaşadığı hüzünlerden dolayı bir teselli davetiydi; namaz ibadeti ise ümmetinin miracı kılınan, çok değerli bir ilâhi hediye!.. Ancak aşağıda aktaracağımız ayet, namazın önemini ve değerini ortaya koyarken, sonradan gelen nesillerin onu nasıl zayi ettiklerini de belirtmekte ve yukarıdaki satırlarda geçen sorumuza cevap olmaktadır. Meryem suresinin 58-59. Ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır:"İşte bunlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu, Âdem'in soyundan gelen peygamberler; Nûh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımız, İbrâhim ve İsrâil'in (Ya'kūb) soyundan gelenler ve doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerden olup, kendilerine Rahmân'ın âyetleri okunduğunda ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlardı. Sonra bunların ardından artık namazı kılmayan ve nefsânî arzulara uyan bir nesil geldi. Bunlar elbette azgınlıklarının cezasını bulacaklardır."
Asırlar içinde asli hüviyetini kaybetmiş bir ibadet haline dönen namaz ibadeti, Miraç gecesi, Allah'ın razı olduğu şekliyle yeniden Sevgili Peygamberimize tanıtılmış ve öğretilmiş, bir hediye olarak onunla ümmetine gönderilmiştir. Miraç, müminin Rabbiyle buluşabileceği bir ortam, O'na en yakın olabileceği secde anlarını içinde taşıyan müstesna bir ibadettir… Yeter ki, Allah Teâlâ'nın kabul buyuracağı vasıfları taşıyan bir namaz olsun.
Konuya devam edeceğiz. Selâmet ve afiyet niyazıyla…
Mehmet Emin Ay