Orhan Gazi’nin Kokusunu Taşıyan Köy: Gürle
Aktüel Tarih dergimizde işlenecek birkaç konuya belge ve fotoğraf hazırlamak için Bursa, Bolu ve Eskişehir civarında uğramam gereken yerler vardı. Yola çıktım. Evvel Gürle köyünü görmek istedim. Gemlik ile İznik arasındaki bu köy, Osmanlı'nın meşhur Cumalıkızık gibi Bursa etrafına kurduğu ilk köylerden.
Köye girdiğimde muazzam bir sessizlik karşıladı beni. Küçük meydanı geçip iyice köyün içlerine doğru girdim. Sanki terk edilmiş bir yerdi. Kapı önlerindeki arabalar ve traktörler olmasa burada yaşayan birileri olduğuna kimse inanmazdı. Orhan Gazi'nin inşa ettirdiği, minaresi hâlâ ayakta duran camiyi görmekti niyetim.
Gürle Orhan Camii. Heybetli Gürle Dağı'nın Önünde
Orhan Camii, Gürle köyünün en tepesinde. Sırtını heybetli Gürle dağına yaslamış. Köyün köpekleri hoş geldin der gibi tuhaf bir sevinçle etrafımı sardı. Hep beraber cami kapısına doğru yürüdük. Bu hadise son 'köpek vakaları'ndan sonra olsa herhalde korkardım. İki şahidenin üzerine yapılmış merdivenlerden çıktık. "Daha sonra şaşırırım" deyip devam ettim.
Cami kapısı kapalıydı. Kilitleyip gitmişler. Haberlerde görmüştüm: Cemaati yok diye camiyi açmıyorlarmış. Anahtarı olan birileri var mıdır diye etrafta dolandım. Bahçesiyle uğraşan bir köy sakinine rastladım. Demek birileri hâlâ burada yaşıyor... "İmam izinde, bizde de anahtar yok" dedi. Böylece içeri giremeyeceğimi anladım.
Orhan Camii Girişinde Basamakların Altında Kalmış Şahideler
Orhan Gazi çalışkanlığı ve zenginliği ile bilinen bir sultandı. Orhan Gazi döneminde Bursa ve İznik'i ziyaret eden Seyyah İbn Battuta böyle söylüyor. Bir yerde asla uzun süre durmaz; hep kalelerini dolanır gazaya çıkarmış. Dağ köylerinden ovalara, her yerde Orhan Gazi'nin mübarek kokusu var sanki.
Orhan Camii'nin minaresi öyle heybetli ki, bir dağ köyü için dahi bu meşakkati çok görmeyen sultanın, nasıl lütufkâr ve cüretli olduğunu derhal anlıyorsunuz. Fakat ne yazık ki bizlerde bu müddeiliğe dair bir şuur bulunmuyor.
Bir de Orhan Gazi döneminde yapılmış bir hamam var bu köyde... Oraya doğru yürüdüm. Köy evlerinin meyve ağaçları ile sarılı bahçelerinden cılız patırtılar geliyordu. Onun dışında koyu bir sessizlik hakimdi. Hamam camiye 100 metre uzaklıktaydı. Önünde çocuklar yavru köpekleri seviyordu. "Hoş geldiniz hocam" dediler yaşlarından büyük bir kibarlıkla. Zannederim buraya gelip giden akademisyen çok oluyor. Böyle alışmışlar. Hamamı inceleyecek hocanın biri olabilirim. Ben herhangi bir şey söylemeden sessizce kenara çekildiler. Hamam çok iyi durumdaydı. Cephesine bakan daha birkaç sene evvel yapılmış zannedebilirdi. Bu denli eski bir hamamın bu kadar bakımlı olmasından heyecan duydum. Çocuklar "eski" çeşmeleri de görmem gerektiğini söylediler.
Gürle Hamamı. Orhan Gazi Döneminden Bir Hatıra
Çeşmelere doğru yürürken kapısının önünde oturan yaşlı bir amcanın yanında durdum. Selam verdim. Köyde her şeyin güzel olduğunu ama kimsenin kalmadığını söyledi. "Böyle güzellikler bırakılıp da nereye gidilir... Ailemiz de küstü ve ikiye bölündü. Evlerini yıkıp gittiler" Burada yaşanabilir mi diye düşündüm o an. Yaşanmaz belki ama Gürle'ye kaçılabilir. Yani ya kendinizden sıkılır Gürle'ye kaçarsınız, ya da Gürle'den sıkılır kendinize ait bir gürültü ararsınız. Bu sanırım genel bir durum. "Bir de Yeni Gürle var" dedi amca, "ama orayı sevmeyiz."
Cumbalı Osmanlı evlerini andıran evleri de çok güzeldi Gürle'nin. Ama bir 19. yüzyıl Osmanlı evi kadar "ben buradayım" demiyorlardı. Daha sade. Bazıları daha gelişigüzel inşa edilmiş. Ama muhakkak bahçeli. Hepsinden nedeni belirsiz tanıdık bir ses geliyordu. Biri elinde baltası ile sanki bir oduna vuruyor. Ya da çekicin çiviyi eğdiği o an gelen yankılı ses. Sürekli bir çalışma hali. Ama gelişmek ya da büyümek için değil; sanki hiçbir şey daha fazla ileri gitmesin diye çalışılıyor.
Gürle'de Tarihi Bir Çeşme
Çeşmeleri de gördükten sonra 1 km uzaklıktaki Yeni Gürle'ye geçtim. Biraz daha sıkışık ve gürültülü bir yer Yeni Gürle. Meydanında oturacak üç tane kahve vardı. Ortadan dağdan gelen su akıyordu. Buranın karmaşasını sevmedim. Durmadım fazla. Geri döndüm.
Eski Gürle meydandaki kahveye oturdum. Çalgıları ile 5 kişilik bir grup geldi. Yandaki et lokantasında akşamları çalıp söylüyorlarmış. Provaya başladılar. Müthiş bir ciddiyetle yapıyorlardı provayı. "Bak... Sen tam bu esnada vur ki, dinleyenlere sürpriz olsun." Burası bir köy, gelen bizi acaba dinler mi, çalıp gidelim demiyorlardı. Hazırlıksız yakalayalım ve herkes bizi dinlesin. Dinlemek istemeyen de dinlesin. Ben de açıkçası hazırlıksız yakalandım...
Roma'nın Bitinya, Osmanlıların Hüdâvendigâr, bizim Doğu Marmara dediğimiz bu yemyeşil bölgede Gürle emsali onlarca Kuruluş kokusu taşıyan köy var. Bu köyler ne yazık ki bomboş. Bir dönem hepsi restorasyon geçirmiş anlaşılan. Tarihi eserleri iyi durumda. Fakat bir orman ortasına atılmış elmas gibi işlevsizleşmiş, yalnızlaşmış ve kokusunu içinde saklamış güzellikler bunlar. Bir gün yeniden başlamanız gerekirse biz buradayız der gibi vakurlar.
Mehmet Hakan Kekeç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İsmail Saib Sencer, 100 sene önceden müjdelendi mi? (06.06.2024)
- Mehîb Sükût ve Akşemseddin (29.05.2024)
- Kalenderî tacı olur mu? (24.05.2024)
- Rind ve Dağ: Bursa Mevlevihanesi (16.05.2024)
- Türk Evi ile neleri terk ettik? (20.02.2023)
- "Yunus küfre karşı cephe oluşturup mücadele etmekten çekinmedi" (26.11.2022)
- Muhammedîler bize neden galiptir? (07.10.2022)
- Osman Gazi’nin bir gün peyniri çalınır (19.07.2022)