Arama

Mehmet Hakan Kekeç
Mayıs 24, 2024
Kalenderî tacı olur mu?

Kalenderîlik meselesi; tıpkı alevî – bektaşîlik ya da daha erken devirlerde görünmüş abdallar ile babaîler zümresi gibi henüz tam manasıyla çözüme kavuşturulabilmiş bir mesele değildir. Kalenderîlik bir meşrep midir, tarikat mı? Dinî ahkamı umursarlar mı yoksa sahiden de bütünüyle lakayıt mıdırlar? Hangi mezhep(ler)e uyarlar? Kisveleri Barak Baba'yı görenlerin tarif ettikleri gibi vahşi hayvanlara mı benzer? Nereden gelir ve nereye giderler? Bu çârdarb dedikleri de neyin nesidir, vs...? Bu 'basit' soruların dahi tam anlamıyla cevabı verilebilmiş değildir. Akademi, Kalenderîlik meselesinde 'uzlaşılmış vasatı' henüz bulamadı -dediğimizde, abartmış olmayacağız. Tüm bu müphemliğin üzerine bir de amatör 'mezhepçi taassub'un bıraktığı gölgeler biniyor ve ortadaki belirsizlik açıkçası her geçen gün biraz daha güçleniyor.

Ya Kalenderîlerin nerelerde yaşadıkları?

Yaygın olarak Kalenderî dervişlerinin kaldıkları tekkelere 'kalender-hâne' dendiği söylenirse de bu isimle kurulan tekkelerin daha çok Afganistan, Özbekistan vb. uzak diyarlardan gelen 'garîbân' dervişlerin kalmaları için vakfedildiği görülmektedir. İstanbul'da bilinen ilk kalenderhane, şimdiki Vezneciler semtinde Bozdoğan kemerinin hemen bitişiğindeki Bizans kilisesinin Fetihten sonra Fatih tarafından bunlar için tahsis edilmesiyle açılmıştır [1]. Kalenderhânelerin vakfiyelerinde, bazan da kitâbelerinde özellikle bekâr (mücerred) ve seyyah kalenderlerin barınması ve iâşesi için tesis edildikleri belirtilmektedir. Bazı vakfiyelerde ayrıca meşihat görevini üstlenecek olan kişilerin de mücerred olması şart koşulmuştur.[2]


Sultaniye'deki Kalenderî mezar taşı...

İstanbul'daki kalenderhânenin ilk başkent Bursa'daki muadili Pınarbaşı'nda Mevlevîhane yakınındaki Hindîler kalenderhânesidir. Kaynaklarda Bursa'nın fethinden önce Bursa'ya yerleşen Baba Şemseddin veya Mehmed Şemseddin el-Hindî adlı bir derviş tarafından kurulduğu rivayet edilen Hindîler Kalenderhânesi'nin kurulduğu tarih tam olarak belli değildir. Daha ziyade bekâr şeyhlerin görev yapması sebebiyle zâviyenin meşihatı evlada intikal etmeyerek farklı kişiler tarafından yürütülmüştür.[3]

Kalenderîlik ve kalenderhâneler hakkındaki geniş bilgileri Abdülbaki Gölpınarlı, M. Baha Tanman, Nihat Azamat, Ahmet Atilla Şentürk, Fuad Köprülü, Mustafa Kara ve Ahmet Yaşar Ocak'ın çalışmalarında bulabilirsiniz… Ben bu yazıda aslında ilk kez Bursa'da gördüğüm Kalenderî mezar taşlarından bahsetmek istiyorum. Artık elimizde pek az kaldığını tahmin ettiğim bu taşlar hem mühim belge niteliği taşıyor hem de 'kalenderî tâc-şerif takar mı?' sorusuna yepyeni bir cevap vermiş oluyor.


Sultaniye'deki Dede Hasan'ın taşında ikinci satırın en sağında 'Kalender' ifadesi çok net seçilmektedir.

*****

Ni'metî sofuları kalender dervişleri gibi olmaya davet ederken "Çal yire tâcı" der. Çârdarb olmaları ve 'dünyanın reddinin sembolü olarak' başsız gezmeleri kalenderîler hakkında bilinen gerçeklerdir. Kalenderîlerin bazen de Bektaşî tâcları giydikleri anlaşılır. Yetîm Ali Çelebi: Tâc-i Bektaşî gehî tâc-i kalender urınur / Nice kisve urınursa ko urunsun abdâl. Zaten ortadaki soru işaretlerini de bu müphemlik ve orta çağlara has o geçişkenlik artırır. Ahmet Atilla Şentürk, kalenderî dervişlerine has bir tac-i sadef'den bahseder. Sadef tac takmış kalender ifadesi Kanuni'nin divanında dahi görünür. Bu tac-i sadefin tarihini Abdülbaki Gölpınarlı'da buluyoruz:

"Bu tac, Mevlevi sikkesinden biraz kısa olup, üstuvani, kubbesindeki tepeyi kaplayan kısım on iki dilimlidir ve tam ortasında düz bir yer vardır. Kubbeden aşağıya inen ve lenger denen kısım kırk dilimli, başa geçecek yere yakın olan kısım dairevi ve ortadaki çizgi diyebileceğimiz hat, üstünde ve altındaki çizgilere temas eden zaviyeli düz çizgilerle birleşmektedir. Biz, kubbedeki on iki dilimin Oniki İmam'a, ortadaki düz kısmın Hz. Muhammed'e, lengerdeki kırk dilimin şeriat, tarikat, hakikat ve marifet'in onar makamına işaret olduğunu sanıyoruz."[4]


Muradiye'deki Kalenderî mezar taşları...

İşte bu tac-i sadef denilen 40 dilimli kalenderî tacından dört tanesine Bursa'da rastladım. Bunlardan bir tanesi Sultaniye Medresesi'nin bahçesinde, üç tanesi Muradiye Külliyesi'nde yer alıyor. Sultaniye'deki taşın yazısı gayet iyi okunurken (ki bu yazıda kalender ifadesi çok net seçilmektedir) tepesindeki on iki dilim (çiçek) yok olmuştur. Muradiye'deki taşlardan birinde ise tepedeki on iki dilim çok net görünür. Bu tacın 'fal bakan kalenderî' resmindeki kalenderînin tacı ile aynı olması dikkat çekiyor. Kanaatime göre 40 dilim ve 12 dilim gibi detaylar bilhassa Bektaşîler ve Mevlevîlerin Şemsî kolu ile paylaştıkları 'abdal meşrebliği' açığa çıkarıyor. Öyleyse bu kalenderîleri Aşıkpaşazade'nin bahsettiği abdalan-ı rum taifesinden ayrı düşünmeyeceğiz.


Muradiye'deki Kalenderî mezar taşlarından sadece birinde tepedeki 12 dilim seçilebilmektedir.

Bursa'daki Kalenderhane'den Sultaniye ve Muradiye'ye taşınmış bu emsali pek az mezar taşlarının çok iyi korunması ve en azından önlerine bilgilendirici notlar koyulması gerekir.

Mehmet Hakan Kekeç

[1] Ahmet Atilla Şentürk – Manzum Metinler Işığında Bir Kalender Dervişinin Profili
[2] M. Baha Tanman – Kalenderhâne, TDV
[3] Mustafa Kara – Bursa'da Tarikatlar ve Tekkeler
[4] Abdülbaki Gölpınarlı – Kalenderiyye, Türk Ansiklopedisi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN