Arama

Mehmet Hakan Kekeç
Mayıs 29, 2024

Fatih Sultan Mehmed, -o günün şartlarında- dünyanın teknolojik devi Osmanlı İmparatorluğu'nun askerlerini İstanbul surlarının önüne dizdiğinde, sesi kulakları sağır eden ve hatta birçoklarını bayıltan devasa Şahî topu sayesinde korku saldı zannedersiniz. Yani, surların içerisinde, şehirde bir korku anı oluşmuşsa, ki bu normaldir, bu olsa olsa herhalde kuşları bile tımarhanelik eden o topların gürültüsü sonucunda olmuştur dersiniz. Tabii böyle olması da gerekir: Neredeyse 1100 senedir Konstantinopolis'i koruyan üç kat duvarlar gök gürültüsü gibi sesler eşliğinde tuzla buz olmak üzeredir. Fakat ne ilginçtir ki korkunun asıl kaynağı bu olmamıştır.

İstanbul'un fethi öncesinde Bizans ahalisinin en korktuğu zamanın, Fatih'in orduya istirahat verdiği "o üç gün…" olduğunu yazmış, olayların şahidi olan Phrantzes… Günlerdir devasa gülleler ile surlar dövülüyor, kulaklar sağır oluyor, en iyi ihtimalle bayılarak yırtıyorsunuz, ama ne ilginçtir ki Rûmlar en çok sessizlikten ürküyor! Büyük bir tarihçi hasletine sahip şair Yahya Kemal "mehîb (Heybetli) sükût (sessizlik)" şeklinde muazzam özetler bu anları.


Akşemseddin'in Göynük'teki Türbesi

Anlaşılan o ki, o heybetli sessizliğin sebep olduğu belirsizlik, Şâhî'nin çıkardığı gürültüden bile daha gürültülüydü. Tarihin insanla yazıldığını, tarihin öznesinin insan ve duygular olduğunun çok net şekilde altını çizer bu 'heybetli sessizlik'. Çünkü insan böyledir… Tarihte birçok sorunun cevabı, "çünkü insan böyledir" cümlesi ile biter. Bazen en azametli aksiyon, tekrarlar arasındaki ricat anlarında gizlenir. Çünkü insan böyledir.

Fatih Sultan Mehmed de nihayetinde etten kemikten bir insandı. "İnsan Fatih'in" derdine yetişen Hz. Akşemseddin oldu. Akşemseddin hazretlerinin "Fatih'in hocası" olması meselesi netamelidir. Hoca - talebe ilişkisini rahatlıkla tespit edip söyleyemiyoruz. Şeyh - mürid ilişkisi de imkansız görünmektedir. Sultanların şeyhlere muhib olduklarını birçok örnekte tespit edebilirken mürid olduklarını söyleyemiyoruz... Burayı geçiyorum.


Akşemseddin'in yanında medfun olduğu Gazi eren Aksungur

Akşemseddin Hz.'nin fetih sürecindeki desteğinin siyasî bağlamı mühimdir en çok. Fatih; Çandarlı taraftarlarının (ulema, vüzera, asker) taarruzlara şiddetli muhalefetini, dönemin en güçlü tarikatı Bayramîlerin (Akşemseddin Bayramî şeyhidir) desteğini alarak dengelemişti.

Aslında Bayramîler ile Osmanlılar arasındaki ilişkinin müsbet başladığını söyleyemiyoruz. Bayramîler, Fatih'in babası II. Murad devri öyle güçlenmişlerdi ki (buradaki güçten kastımız, kalabalığın teveccühüdür), Sultan II. Murad biraz da gözdağı için Hacı Bayram-ı Veli'yi Edirne'ye davet etmişti. Hacı Bayram Velî'nin ihtiyaren Edirne'ye geldiğini söyleyenler olsa da, sırlı Hamid-i Velî'den el alan ekinci Hacı Bayram'ın meşrebini bilenler için bunun imkansız olduğunun gün gibi ortada olduğunu belirtmem gerekir. Menkıbelere göre Bursa'yı sırrı açığa çıktığı için terk eden Hamid-i Velî'nin en büyük eseri insan-ı kamil Hacı Bayram, pek tabii adı ve sanıyla başkentte boy göstermek istemeyecektir.

Bayramî Akşemseddin'in Göynük'teki türbesinin, Orhan Gazi'nin büyük oğlu Rumelî fatihi Süleyman Paşa ile Rumeli'ye geçen gazi-erenlerden Aksungur Dede'nin bitişiğinde olması, Ak-Şeyh'in içinde bulunduğu zümrenin tespiti için çok önemlidir. Danişmendli Türkmen Devleti, Selçuklular içinde 'derin yapı' olarak varlığını sürdürmüştü... Sonra Sarı Saltık ve Çepniler ile Balkanlara geçtiler. Ardından dönüp Karesi Beyliği'ni kurdular. Karesi Bey'in soyu bu nedenlerle Danişmend Gazi'ye dayandırılır. Sarı Saltık/Çepniler ve babaîlerin torunları Karesi Gazileri nihayetinde Orhan Gazi oğlu Süleyman Paşa ile birleştiler. Bunlardan biri de Aksungur Dede'dir.


Fatih, fethe imkânsız diyen ve muhalefet eden "ulema ve vüzera aklına" karşı, Akşemseddin üzerinden Bayramîlerin yanındaki "Türkmen bağımsız gaza ehlini" fetih sürecine çekmişti.

Fatih, süresi gittikçe uzayan fetih sürecinde, iç dünyasında gerçekleşen "mehib sükût"u, Ak-Şeyh ve Bayramîlerin desteği ile bertaraf edebilmişti. Bunu, daha ortada hiçbir müsbet bir gidişat yokken, Fatih'e karşı muhalefetin en zirve anlarında, Ak-Şeyh'in mektuplarından duyulan zafer seslerinden de anlayabiliyoruz.

Rahmetli Halil İnalcık'a göre bu mektup, Fatih'in ve askerlerinin fethe olan inancını tazelemiş, başarıda rol oynamıştı. İşte o mektuptan bir kesitle yazımızı bitirelim:

"Allah yegâne yüce yardım edendir. (…) Bu hâdise ki o gemi ehlinden dolayı meydana geldi. Kalbe hayli sıkıntı ve kırgınlık getirdi. Bir fırsat çıkmıştı fakat elden kaçırılınca birçok olaya sebep oldu. (…) Diğeri budur ki: mübârek varlığınıza eksik görüş isnad edilmesi ve emirlerinizi uygulatmada eksikliklerinizin olduğu ithamıdır. (…) Hemen araştırmaya girişilip kimlerin böyle bir duruma yol açtığını ve gerekli gayreti göstermediğini tespit etmek icap eder. Sonra da mesul olanları derhal ağır cezalara çarptırıp azl etmek lâzımdır. Yoksa yarın bir gün kaleye hücum edildiğinde ve hendeklerin doldurulmaya başlanması sırasında ağır davranırlar. Sizin de bildiğiniz gibi bunların çoğu 'yasak Müslümanı' denen gönülsüz, zoraki iş gören kişilerdir. Allah için başını ve canını koyacak çok azdır. Bu gibiler bir menfaat ve ganimet gördüklerinde işe sarılırlar, canlarını dünya için ateşe atarlar. (…) Biliniz ki sevinç içinde, Allah'ın yardımına ulaşarak, Allah'ın yardım ve desteğiyle mansur ve muzaffer olacağız. Âmin… Gerçi kula düşen tedbirlerde kusur etmemektir. (…) Hüzün içerisinde biraz Kur'an okuyup yattım. Allah'a şükür olsun ki çeşit çeşit lütuflarına ve müjdelere şahit oldum, epeyidir bunun gibi bir şeye mazhar olmamıştım. Tam bir teselli buldum. Bu sözleri söylediğimiz hazretinize fuzûli bir kelâm olmaya, hazretinizi sevdiğimizdendir."

Mehmet Hakan Kekeç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN