Fıkıh – iktisat ilişkisi
İslam iktisadı, modern dönemde ortaya çıkmış bir kavramdır. Modern çağda para ve sermayeye dayalı ekonomik düzenin belirleyici rolünü fark eden muasır İslam düşünürleri, İslam düşüncesinin de bu alanda birtakım ilke ve hedeflerinin var olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu minvalde gerek teorik anlamda gerekse uygulamada İslam ekonomisi ortaya çıkmıştır.
Teorik anlamda meselenin detayına indiğimizde şöyle bir durumla karşı karşıya kalırız. İslam düşüncesinde din, hukuk, ahlâk ve iktisat iç içedir. Özellikle hukukla ahlâk adeta birbirinin mütemmimi ve ayrılmaz cüzüdür. İslam iktisadiyatındaki ilkeler de temelde ahlâki ve hukuki esaslara dayalıdır. Fıkıh iktisat ilişkisi bağlamında bakıldığında fıkıh biliminin asırlardır Müslümanların sosyal, siyasal ve ekonomik hayatını düzenleyen yaklaşık bin üç yüz yıllık bir mazisi vardır. Modern anlamda iktisat bilimi ise ekonomik faaliyetlerin din, hukuk ve ahlâktan bağımsız bir alan olarak incelenmesini içeren bir bilim olarak yaklaşık iki yüz elli yıllık bir geçmişi ifade eder. Esasında iktisat bilimi ve aynı zamanda kapitalizm, 18. yüzyıl İskoç aydınlanma düşüncesinin tesiri ile Adam Smith (ö. 1790) tarafından başlatılan modern iktisat düşüncesine dayandırılır. Geleneksel toplumlarda sosyal ilişkileri temelde din ve buna dayalı olarak ahlâk belirliyordu. Tam bir birey fikri bulunmayıp, topluma bağlı, toplum için yaşayan bireyler düşüncesi hakimdi. Dolayısıyla bir kişinin bireysel çıkarı için çalışması dinen ve ahlâken bencillik sayılmaktaydı. Smith, aydınlanma fikrinin de etkisiyle ekonomik meselelerin artık din ve ahlâkla değil, kendilerine ait bir alanda var olabileceğini ileri sürdü. Dolayısıyla tarihte ilk defa iktisat, bağımsız bir alan olarak tanımlanmıştı. Ayrıca bu anlayışa göre bireyin kendi çıkarı için çalışması toplumun ve de ahlâkın aleyhine bir durum olarak görülmüyordu. Bütün bunlarla birlikte asgari formel ahlâk olan hukukun belirleyiciliği devam etmeliydi. Ahlâktan kopuşun yerini ekonomi ve de formel yani şekilci bir hukuk almış oldu. Bu hukuk anlayışında kanunlara uyulduğu sürece kârın ve bireysel çıkarın bir sınırı yoktu. Hasılı artık ekonomik faaliyet dini, toplumu ve ahlâkı düşünmek zorunda değildi. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" felsefesi artık hâkim olmuştu. Sadece salt hukuk kurallarına riayet, piyasayı geliştirecek ve ekonomik performansı artıracaktı. Bu anlayışa göre artık iyi ve kötünün tanımı da değişmekteydi.
İşte bu modern iktisat anlayışı neticesi, bireysel çıkarın bütün toplumsal ilişki biçimlerini şekillendireceği düşüncesi ortaya çıktı. Böylece ilişkilerin tek ölçütü olarak piyasayı alarak indirgemeci bir düşünceyi doğurdu. Toplumun diğer unsurları olan güven, barış, toplumsal fayda, sürdürülebilirlik gibi önemli yapıları göz ardı etti. Daha da ötesi toplumda zengin ile fakir arasındaki farkı derinleştirdi. Nitekim bu kapitalist sistem, önceki yıllardaki krizleri bir yana pandemi döneminde zenginlerin servetlerini en az ikiye hatta beşe kadar katlamalarına yol açtığı gibi, aynı ölçüde toplumda geniş bir kesimin fakirleşmesine neden olmuştur. İslam iktisadı açısından meseleye baktığımızda burada iki farklı dünya görüşünün söz konusu olduğunu görebiliriz.
İktisadi faaliyet bağlamında da fıkıh ile ahlâk arasında keskin bir ayrımın olmadığı söylenebilir. İslam iktisat düşüncesi hem hukuki hem de ahlâki açıdan paylaşımcılığı teşvik eder. Bir ölçüye kadar sermaye birikimini teşvik etmekle birlikte kapitalist bir yaklaşıma da izin vermez. Nitekim İslam düşüncesi açısından toplumun ilişki formlarını düzenleyen din, hukuk, ahlâk ve iktisat kurumları arasında bir çatışma söz konusu değildir. Sağlıklı ve istikrarlı bir toplumsal yapının tesisi için bunların dengeli bir şekilde insan ilişkilerini yönlendirmesini kabul eder.
Buradan hareketle İslam düşüncesinde fıkıh iktisat ilişkisi çerçevesinde teknik anlamda "İslam ekonomi hukuku" (fıkhu'l-iktisâd) bağlamında meseleye baktığımızda fıkhın ekonomik faaliyetlere müdahalesinin şekil ve sınırı ile ilgili bir kavramla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Fıkhın ekonomik faaliyetler üzerinde müdahalede bulunmasını sağlayan kurallar bütünü ve bu çerçevede ortaya çıkan kurumları inceleyen bir bilim dalı olarak İslam ekonomi hukuku, temelde ekonomik gelişimi destekleyen ve organizasyonuna hizmet eden bir bilim dalı olarak kurgulanmalıdır. Nitekim İslam sözleşme hukuku, İslam ticaret hukuku, İslam vergi hukuku gibi farklı dalları ekonomi perspektifinden inceleyen bir alan olmalıdır. İslam ekonomi hukukunun ayrıca anayasal ekonomi anlamında piyasa model tercihinin de tespiti gerekir.
Burada iktisadın fıkıhtan beklentileri dikkate alınırken, ayrıca fıkhın da iktisattan beklentilerini ihmal etmemek gerekir. İktisat fıkıhtan mülkiyetin, emeğin ve sermayenin korunması yanında adil rekabet imkanı, fırsat eşitliği, adil gelir dağılımı gibi konularda beklenti içindedir. Fıkıh da iktisattan faiz, garar, kumar gibi zulüm içeren faaliyetlerden uzak durmasını, risk paylaşımını esas almasını, sözleşmelerde ahde vefa ve emanete riayeti, varlığa (öz sermayeye) dayalı, katılımcı ve paylaşımcı bir ekonomik faaliyet sürdürmesini bekler. Nitekim fıkhi meselelerin büyük çoğunluğu iktisatla ilgilidir. Medeni hukukun büyük bölümü, ticaret, vergi, şirket vb. birçok meselede fıkhi kurallar iktisadi faaliyetleri düzenler. Netice itibariyle burada hassas bir denge vardır. Öncelikle fıkhın, iktisadi faaliyetin önünü tıkamayacak bir anlayışla yorumlanması, aynı zamanda da ekonomik faaliyetlerin fıkhın temel kriterlerini ihmal eden ya da zorlayan bir genişlikte hareket etmemesi gereklidir.
Ekonomi hukukunun en önemli kavramlarından biri olan piyasayı düzenleyici bir aktör olarak "anayasal ekonomi" açısından fıkıh iktisat ilişkisine bakıldığında ekonomik yaşamın kanun ve kurallara bağlanması bağlamında fıkhın nasıl bir tercihte bulunduğunu tespit etmek gerekir. Öncelikle fıkıh, sosyal hayattaki ekonomik faaliyetlerin ve piyasa aktörlerinin bir ölçüde kanun ve kurallara bağlanmasını kabul eder. Fakat buradaki tercihe bakıldığında fıkıh ne tamamen serbest piyasa modelini ne de tamamen kolektif/sosyalist piyasa sistemini benimser. Her iki sistemi de içeren karma bir model tercih ettiği söylenebilir. Yani fıkıh bir yandan iktisadi alanı güvenceye alan, kişisel çıkarları, özel mülkiyet hakkını, sözleşme ve girişim özgürlüğünü bir ölçüye kadar koruyan bir modeli tercih ederken bir yandan da sosyal adalet ve eşitliği ihmal etmez. Fıkıh, piyasa düzenlemesinde saf liberal ya da saf sosyalist bir iktisadi anlayışı zorunlu kılmayıp, bir ölçüye kadar kamulaştırmaya ve özelleştirmeye imkân veren, özel mülkiyeti koruyan, teşebbüs hürriyetini teşvik eden karma bir modeli tercih eder.
Hukukun ekonomik analizi anlamındaki "fıkıh ve iktisat" kavramı çerçevesinde fıkıh iktisat ilişkisine bakıldığında fıkhın iktisadi tahlilinin yapılacağı bu sahanın yeni olduğu ve literatürünün henüz oluşmadığı görülür. Tarihte ve günümüzde İslam iktisadının kullandığı modellerin toplumsal açıdan verimliliği, fıkıh kurallarının ekonomik hayata olumlu ya da olumsuz etkileri gibi konular araştırmaya açıktır. Günümüz İslam ekonomisi ve finansı uygulamalarında katılım bankacılığı ve diğer finansman tekniklerinin yeni ve gelişmekte olması ileri sürülerek bu ilişkinin çoğunlukla fıkhın ilkelerinden tavize yönelik taleplere dönüştüğü gözlemlenmektedir. Burada çözüm, Alman hukukçuların "hukukun temel ilkeleri ile sosyal fayda amacının çelişmesi durumunda hukukun tercih edilmesi gerekir" sözlerinde olduğu gibi, fıkhın temel ilkeleri ile ekonomik faaliyet çakıştığında fıkhın tercih edilmesidir. Yani İslam iktisat düşüncesinde değer ölçütü olarak fıkhi amaçlar, adalet ve etik kurallar her zaman esas olmalıdır. Bütün bunlarla birlikte fıkhın iktisadi analizi geliştirilerek kaynakların verimli kullanımı, israfın önlenmesi, rekabet kurallarının ve pazar payının tespiti, tazminatlardaki zararların hesaplanması gibi konularda fıkıh ile iktisat arasındaki işbirliği ilerletilebilir.
Prof. Dr. Murat ŞİMŞEK
Kaynaklar
https://www.fikriyat.com/yazarlar/murat-simsek/2019/12/01/helal-ekonomi-araclari-finansal-modeller
https://www.fikriyat.com/yazarlar/murat-simsek/2022/03/29/islam-hukuku-ekonomi-iliskisi
https://www.youtube.com/watch?v=IsCqlQNwqw0
Enver Osman Kaan. İktisadın fıkıhtaki yeri ve yapısı. İstanbul: İFAV Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2021.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İslam hukuku - ekonomi ilişkisi (29.03.2022)
- İslam iktisadı ve finansında değer zinciri modeli (21.03.2022)
- Helal değer zinciri (14.03.2022)
- Lafız mana ilişkisi ve hukukta yorum metotları (18.10.2021)
- Doktrini dogmatik uykudan uyandırmak: Hukuk ve yorum (10.10.2021)
- Mahkemede çelişkili beyan! Bereketzâde’nin “Tenâkuz-ı Fıkhî” adlı eseri… (27.09.2021)
- Eko-Endüstriyel kümeler olarak dünyada helal parklar (12.09.2021)
- Helal park: Malezya örneği (20.08.2021)