‘Dini’ mafya rejimi
Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İranlı yetkilileri kızdırma pahasına olsa da, İran rejimi ile ilgili ilginç bir değerlendirmelerde bulundu. Dilerseniz bunları kendi ifadelerinden, ibarelerinden aktaralım. Konuşmasında Pompeo, İran yönetimini 'mafyaya' benzetti. Ülkesindeki bir panelde yaptığı konuşmada şu cümleyi sarf etmiştir: "Liderler arasındaki yolsuzluk ve zenginlik seviyesi, İran'ın bir hükümetten çok mafyaya benzer bir şey tarafından yönetildiğini gösteriyor." İran halkının üçte birinin fakirlik sınırının altında yaşadığını anlatan Pompeo, "Nükleer anlaşma sürecinde, İran'ın artırdığı petrol gelirleri İran halkına gidebilirdi. Bunun yerine teröristlere, diktatörlere ve vekalet milislerine gitti" ifadelerini kullandı. Pompeo İran'ın Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in ve Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin de 'Ayetullahların uluslararası sahtekarlığındaki cilalanmış paravan kişiler' olduğunu savunmuştur. İran'ın üst düzey yetkililerini yolsuzluk yapmakla suçlayan Pompeo, İran Yargı Erki Başkanı Sadık Laricani'nin, İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney sayesinde kamu ihalelerinde yolsuzluk yaparak elde ettiği sermayenin en az 300 milyon dolar değerinde olduğunu iddia etmiştir (). Belki bu satırlar tek başına bir anlam ifade etmeyebilir. Lakin bu satırlara başka satırları da eklersek iddia daha muhkem hale gelir. Sözgelimi aynısını eski cumhurbaşkanlarından 'siyasi avare veya avare kasnak'' Mahmut Ahmedinejad da dile getiriyor. O da Larijani kardeşlerin güç merkezi olduğunu ve özellikle de Yargı Erki Başkanı Sadık Larijani'nin adaleti saptırdığını söylüyor. Hem nalına hem mıhına vuran Nejad'ın eleştirilerinden hem Reformcu hem de Radikal Kanat aynı oranda payını alıyor. Ruhani'nin istifasını isteyen Nejad'ın eleştirilerinin yanında Pompeo'nun sözleri hafif bile kalır. Mevcut İran rejiminin gölgesi altında yolsuzlukların tavan yaptığını imtiyazların ve kotaların halkın dışında yönetici kesim arasında paylaşıldığını ve bu suretle halkın fakirleştirildiğini ifade etmektedir (). Nejad'ın bu sözleri ne ilk ne de son. Nejad oldum olası ve geçmişteki konuşmalarında da servet biriktirmede mollaların ve yeni düzenin Şah dönemini geçtiğini söylemişti. Halk ile rejim arasında uçurum oluşmuş belki uçurum kavuşumu imkansız hale getirecek derecede açılmıştır.
İran'da gelir dağılımı ve sosyal adaletsizliğin, karşıt model ülke ABD'den bile çarpık olduğu izahtan varestedir. İran halkı neden mollalara düşman kesilmiştir? Bal tuttukları parmaklarını yalamalarından dolayı. Mevcut yapı Ahmedinejad gibilerine göre Şah döneminden daha çarpık hale gelmiştir. Şah sonrasındaki tek iyileştirme, molla tekelini saymazsak soygunun biraz daha katılımcı olmasıdır. Şah dönemindeki 178 kişilik zenginler listesi, kulübü devrimle birlikte 300'e çıkmıştır. Lakin Şah'ın 178 adamı Nejad'ın dediği gibi İran servetinin yüzde 60'ını mı tekelinde, elinde tutuyordu? Yoksa mollalar daha mı fazla götürdü? Şah'ın son döneminde 178 kişilik liste meşhur olmuştu ve bunlar ülke dışına döviz kaçırıyorlar ve halk da bunlara çapulcu ve uğru ve soyguncu nazarıyla bakıyordu. Aralarında General Ovaysi gibiler de bulunuyordu. Şah İran'ı ile Humeyni sonrası İran arasında zerre kadar değişiklik yok. Soygunsa soygun. İnsanları 'ilahlaştırmak' veya 'putlaştırmak' ise o da eksik değil! Şah döneminde seküler şahıslar putlaştırılırken devrim sonrasında ise dini şahısları kudsileştirilmektedir! Ali Şeriati İran'da rejimler ve hanedanlar değişse de gelen iktidarların giden iktidarları kopya ettiklerini ifade eder. İran Devrimi koptuğunda bu ülkede yaşamakta olan ve devrim hatıralarını kitaplaştıran Yurdanur Aksoylar Çetirge, 'Namludaki Karanfilden Şeriata (İran)' adlı hatırat kitabında (Bilgi Yayınevi,s : 88) İran'da bir kült olarak iktidarları ve muktedirleri ilahlaştırma geleneği bulunduğuna işaret eder, parmak basar. Ali Şeriati hem bundan ve hem de bu geleneğin reenkarne edilmesinden söz eder. Mısırlı yazar Recep el Benna, 'Eş Şia ve's Sünne' adlı kitabında da buna değinir ve daha önce şehinşahlık bir biçimde kutsandığı gibi bunun zamanla Ehl-i Beyt'e yöneltildiğini ifade eder (S. 20/21) Şah döneminde Şehinşahlık üzerine yapılan perestiş(kutsama), zamanla Veliyyi fakihe geçmiş, yönelmiştir. Ama her iki halde de garibanların ve miskinlerin durumunda bir değişme olmamıştır. Şah dönemindeki soyguncular 178 iken Veliyyi fakih idaresinde bu 300'e baliğ olmuştur. Değişen bundan ibaret.
Maalesef İran tarih nebbaşlığı ve simsarlığı, manipülatörlüğü yapmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM Genel Kurulunda yaptığı değerlere dayalı konuşması İranlı yetkilileri rahatsız etmiş ve buna gölge düşürmeye yeltenmişlerdir. Hem de hiç olmayacak yerden. İran'da güç merkezlerinden birisi haline gelen Larijani kardeşlerden Ali Larijani Erdoğan'ın İran malı Mevlana'yı Rum-Anadolu'ya mal ederek tarih tahrifatında bulunduğunu ileri sürmüştür (). Mevlana milli değil evrensel bir değerdir. Şeb-i Arus'u da Konya'da gerçekleşmiştir. Adeta İranlılar Mevlana'yı zimmetlerine geçirmişler ve mülkiyetlerine almışlar gibi. Ali Yunusi'nin yaptığı gibi tarihi havzalarını da mülkiyetlerinde görmeye devam ediyorlar. Ehl-i Beyt mezarlarının bulunduğu topraklar nedense onların oluyor. Mezar olmasa da onlar uyduruyorlar! Keza Sasani'lerin izleri de onların mülkleri oluyor? Bu rejimin sadece dirilere değil ölülere de zararı var.
Mevlana öncelikli olarak doğum yeri olarak Belh'lidir ve Rumi'den maada Belhi lakabıyla da anılır. Neden Afganlılar bu kadar titizlenmezler de İranlılar Mevlana üzerinde fırtına koparırlar? Hırslarından ve ırkçılıklarından, hazımsızlıklarından! Neden onu anlamaya çalışmazlar da kendilerine mal etmeye çalışırlar? Gezdiği ve eylendiği coğrafyalar Bağdat, Halep, Şam, Kayseri ve Konya'dır. Ali Larijani gibiler Mevlana ve kültürüne yabancı oldukları halde nedense onu kendilerine mal etmeye çalışırlar. Adı yadı olmayan birisi olsaydı oralı bile olmazlardı. Onlar hayallerindeki Mevlana'ya meftundurlar. Gerçeğiyle elbette ilgileri yoktur. Mevlana her şeyden önce sufi bir kişiliktir. Bu anlamda İran ile kan uyuşmazlığına sahiptir. Asla Pers milliyetçisi değildir. Mevlana'nın uzüm kavgası benzetmesini zahmet edip okusaydı 'dini mafya' Ali Larijani bu gibi vartalara düşmezdi. Belki de Mevlana'yı anlama çabası içine girerdi.
Hisseli kıssa şudur: Adamın biri dört kişiye bir dirhem verdi. Adamlardan biri:
- Bu parayla engûr alalım, dedi.
Diğeri Arap'tı:
- Hayır, dedi, ben inep isterim, engûr değil. Üçüncüsü Türk'tü:
- Ne engûr, ne inep, bununla üzüm alalım, diye tutturdu.
Dördüncüleri Rum'du, o da itiraz etti:
-Bırakın bu lafları, dedi, bununla istafil alalım.
Derken kavgaya başladılar. Birbirlerini yumrukluyor, tokatlıyorlardı. Pek çok dil bilen alim birisi onları gördü:
- Durun, dedi, hepinizin de istediği olacak. Parayı aldı, onlara üzüm getirdi.
Türk, Rum ve Arab'ın kavgasından engûr ve inep şüphelerinden başka bir şey çıkmaz. Bu ikilik, manevi dilleri bilen bir Süleyman gelmedikçe kalkmaz.
Denildiği gibi, cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif. Ya da ulemanın deyimiyle: İbaratuna şetta hüsnüke vahidun. Dillerimiz farklı ama güzelliğin birdir, tektir.
Ali Larijani gibiler Süleyman postuna girmiş kalpazanlar!
Mevlana'yı temsil ettiği değerlerinden arındırarak kabrine ve tenine hapsetmek isterler. Larijani kardeşlerden Ali Larijani Mevlana tahrifatçısı, Sadık Larijani rüşvetçi ve adalet simsarı, tahrifatçısı diğer kardeşleri de Muhammed Cevad Larijani de din tahrifatçısıdır. Muhammed Cevad Lârîcânî birinci sınıf din mühendisidir Kabe veya Mekke'nin misyonunu Ümmü'l Kura nazariyesi ile Kum'a devretmek, transfer etmek ister. 'Müneccimler doğru söyleseler de yalancıdırlar' babından kendisi de yalancı ve düzenbaz ve Evanjelik biri olmakla birlikte Pompeo'nun İran rejimi hakkında 'dini mafya rejimi' benzetmesi, tasviri yerinde ve son derece isabetlidir. Kendisi bir başka sahtekar olsa da Nejad da onu tasdik etmektedir.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.