Libya tarzı PeaceJirga
Küreselleşen Afganistan cihadı döneminde sık sık Afganistan kabile yapısından söz ediliyor ve kabile sistemini ve düzenini ifade eden 'loya jirga' kavramıyla karşılaşıyorduk. Loya Jirga Peştunvalinin yasal zemini veya topluluğu anlamına geliyor. Peştunvali ise Peştun halkının hayat tarzını ifade ediyor. Durduk yerde Loya Jirga kavramının yeniden nasıl gündeme geldiği sorulabilir. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Bin Said sayesinde. Libya'da aranan çözüm formülleri çerçevesinde bu unutulan aşiret veya kabile sistemini yeniden gündeme getirdi. Doğrusu Irak gibi Libya da bir aşiret ülkesi. Lakin aşiretler arasında koordinasyonla bir siyasi çözüm bulunabilir mi? Yoksa Kays Bin Said halt mı etti ya da hatları mı karıştırdı? Aydınlanmanın başkenti olarak görülen Paris'i ziyaret eden Kays Bin Said Arapça konuşmasının dışında bu ülkede birçok garip açıklamaya imza attı. Bunlardan birisi Fransa'nın 1881 yılında Tunus'u işgal etmesini 'himaye/koruma (protektora )' yönetimi olarak nitelendirmesidir. Halbuki, bu ifade çarpıtmadır, yaşanan tamamen bir işgaldi. 1830 yılında Cezayir'i işgal etmesinin ardından yaklaşık yarım asır sonra Fransa bu defa da Tunus'u işgal etmiştir. Tunus'u işgali Cezayir kadar kanlı olmasa da yine Fransız tarzı vahşi bir işgaldi.
Garip ifadelerinden birisi Libya'daki Milli Mutabakat Hükümetinin tam bir meşruiyete haiz olmadığını söylemesidir. Bu elbette kısmen doğrudur ama aynı doğruyu 2009 yılından beri de facto bir biçimde yani seçime gitmeden Ramallah'taki koltuğunda oturan Mahmut Abbas için gündeme getirmiyorlar! Paris'teki ifadesiyle Milli Mutabakat Hükümetinin yasallığının kalıcı değil geçici ve muvakkat olduğunu söylemiştir. Buna ilaveten Kays Bin Said Loya Jirga tarzı bir çözüm teklifiyle güya ortada durarak pişmiş aşa su katmaktadır. Sisi kabilelerin silahlandırılmasından; Irak modeliyle sahavat modelinden söz ederken Kays Bin Said kabile barışından söz etmektedir! Afganistan modelini kopya etmek istemektedir. Afganistan'da Loya Jirga düzeni üzerinden "PeaceJirga/kabile barışına" gidilmiştir. Lakin gerçekte bu Taliban'ın zaferini gölgelemek için ortaya atılan ara bir formülden ibarettir. Gerçekte böyle bir model yoktur. Kays Bin Said de Libya'da benzeri bir formül peşinde koşmaktadır. Güya aklınca Serrac ile Hafter'i aşarak ortak noktada aşiret düzeninde buluşmayı teklif ediyor. Bu Hazreti Ali ile Muaviye arasındaki başvurulan 'hakem çarkına' benziyor!
Aralık 2019 tarihinde Libya'da bulunan 35 kabilenin lider ve temsilcilerini bir araya getirmiş ve Libya patentli apolitik bir çözüm üretme teklifinde ve çabasında bulunmuştur. Afganistan'da 2020 senesinde kabile düzeni adına bir uzlaşmaya ulaşılmıştır. Ama kalıcı olabilecek midir ve bunun Libya'da tekrarı mümkün müdür? Kartaca Sarayındaki buluşmada Libyalılardan geçici bir durak/menzil olarak yabancıların müdahalesine fırsat vermeden Afganistan tarzı bir anayasa hazırlamalarını istemiştir. Halbuki, Libya'da aşiret düzeni siyasi değil içtimai yani sosyal bir şemsiyedir. Kaldı ki, Libya'da hazırlanmış bir anayasa mevcuttur sadece referandum yapılmasına müsait uygun bir zemini beklemektedir. Buna da Hafter'in Milli Mutabakat Hükümetiyle askeri çekişmesi mani olmaktadır. Libya Anayasa Komisyonu üyelerinden İbrahim Baba Afgan Anayasasısın kabil-i tatbik bir anayasa olmadığını ve hiçbir ülkenin bu anayasa ile başarılı bir biçimde yönetilemeyeceğini ifade etmektedir. Libya Devlet Konseyi üyelerinden Adil Kermuş da Kays bin Said'in teklifinin hayal kırıklığı doğurduğunu ve Libya'da çözümün anayasa olması veya olmamasıyla alakalı olmadığını ifade etmektedir. Bu teklif Libya meselesinin çözümüne hizmet etmekten öte meseleyi daha da karmaşık hale getirmektedir. Kays Bin Said'in Libya toplumuyla ilgili tasavvuru da temelden yoksun ve yanlıştır. En azından Libya'nın batısı şehirleşmiştir ve burada anılan aşiret düzeninden eser yoktur.
Evet, aşiret zemini Libyalıları hem buluşturan hem de ayıran zeminlerden birisidir. Libyalı aşiretlerin siyasi bir misyonu bulunmuyor. Nitekim, Libya Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halit Müşri'nin de ifade ettiği gibi bu saçma bir tekliftir. Tekliflere yeni birisinin eklenmesi Libya meselesine çözüm üretmeyecektir. Çözüm, ülkenin çete reisi kılıklı Halife Hafter lehine müdahale eden yabancı güçlerden arındırılmasıdır. Hafter'e karşı Ömer Muhtar'ın çocuklarının karşı refleksine bağlıdır. Kimilerine göre hatlar karışık olsa da Milli Mutabakat Hükümetinin vizyonuna göre hatlar gayet berraktır. Hatları veya kartları yeniden karıştırmaya ve karmaya gerek yoktur. Bu Libya ve Libyalılara zaman, enerji kaybettirecektir.
2003 yılından itibaren Irak'ın işgalinden sonra kabaran sekterizm dalgasına karşı alınabilecek tedbirlerden birisi ortak bölen haline gelen aşiret sistemine dönmek veya aşiret sistemi üzerinden birliği pekiştirmek olduğu düşünülmüştür. Bununla birlikte, ABD-İran ittifakı ve bu ittifak ve işgale müzahir olan hizipler ve milisler buna müsaade etmemişlerdir. Kısaca bölünen bir toplumda aşiret sistemine dönmek kulağa hoş gelmekle birlikte çıkmaz bir sokaktır. Hafter'in arkasındaki ülkelerin tamamı ya petrol için ya da İslam karşıtı ideolojiler adına oradadırlar. Said ise bu berraklığı bulandırıyor, perdeliyor.
Said dedik şaki çıktı!
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İsrail ağzıyla konuşan Araplar: Birinci düşman Türkiye! (25.06.2020)
- Küçük İsrail’den büyük İsrail’e (21.06.2020)
- A’raf’taki Ayasofya! (17.06.2020)
- Totaliter çağın ikon kırıcıları (15.06.2020)
- ‘Bizans çocukları’ (10.06.2020)
- Hafter’in defteri dürüldü (05.06.2020)
- Kim kime değer dayatabilir? (03.06.2020)
- Mabedimden elini çek! (29.05.2020)