İlginçtir günümüzde Müslüman olduğunu varsaydığı halde bazı kesimler ilk kuşak Müslümanların ve ardıllarının fetihlerine işgal gözüyle bakabiliyorlar. Böyle düşünenler neden sahibi oldukları mülklerini ülkenin asıl sahibi saydıkları insanları geri vermez ve iade etmezler ki? Ahlak bunu gerektirmez mi? Adamlarda iz'an olmadığı gibi ahlak da yok! Gayri Müslimlerin böyle bakmasına alışığız ve tarihi zeminlerine de ters düşmez. Evet! Emeviler döneminde gönül fethi yerine toprak fethine ağırlık ve önem verilmiştir. Hatta Sind Valisi, 'gelirimiz azalıyor ve gayri Müslimler Müslüman oldukça vergilerimiz düşecek, buna bir çare bulmalıyız ve dolayısıyla yeni Müslüman olanlardan da cizye almaya devam etmeliyiz ' tarzında dönemin Emevi Halifesi Ömer Bin Abdulaziz'e bir name gönderiyor. İşte bu gönül fethine değil de toprak fethine dair tipik bir misaldir. Ömer Bin Abdulaziz cevaben şöyle bir karşılık veriyor: " Hazreti Peygamber vergi tahsildarı olarak gelmedi. O hidayet rehberi, kılavuzu olarak gelmiştir.' Emevi anlayışı Sind valisinin anlayışı doğrultusunda gelişmiştir. Alman ilahiyatçı Hans Küng de bu meseleye bu şekilde parmak basar. Her fetih gönül fethi olmadığı gibi her fetih de toprak fethi değildir. İstibdatın kökleşmesiyle birlikte nasıl ki devletler sultanların özel mülkü haline gelmişse din de yine onların tasarruf alanı olmuştur.
İlk nesiller toprakla birlikte gönülleri de fethetmiştir. Anadolu'nun fethi de sadece toprak fethi değildir. Dolayısıyla toprakla birlikte ikrah olmadan gönüller de devşiriliyor. Şimdi orada burada kümelenmiş bazı asalak akıllılar ve aklı evveller bu fetihlere işgal gözüyle bakıyorlar. Dolayısıyla aynı zamanda bir fetih nesli olan sahabe kuşağı onların nazarında sıradan bir işgalciye dönüşüyor. Sözgelimi Hazreti Ömer döneminde başlayan Afrika fetihleri çok kısa bir zaman içinde Hazreti Osman döneminde meyvesini veriyor. Amr İbnü'l As, bugün Halife Hafter'in işgali altında bulunan Barka Emiri Ukbe Bin Nafi, Abdullah Bin Saad Bin Ebi Sarh Kuzey Afrika'yı boydan kat ediyor ve kucaklıyorlar.
Bugün onlarla birlikte Selahaddin Eyyübi ve Yavuz Sultan Selim'e işgalci diyenler Fatih Sultan Mehmet'e de işgalci demektedirler. Burada mantık kırılması değil bütünlüğü var. Sahabeler işgalci olunca Fatih de kim oluyor? Onlara göre Fatih İstanbul'u Rumlardan zorbalıkla almış üstüne üstlük bir de Ayasofya'yı fetih hakkı olarak cami haline getirmiş! Halbuki günümüzde dahi o eski Müslümanlar geri gelsinler; bizim toprakları yeniden fethetsinler diye can atanlar var. 'Onların gölgesinde kölelik, hürriyetten yeğdir' diyenler var. Bu anlayışta olan aklı başında insaf sahibi ilim adamlarına ve tarihçilere rastlıyoruz. Selahaddin Eyyübi, Yavuz ile Fatih'e işgalci diyenler o devirlerde yaşasalardı gönüllü olarak Engizisyon papazı olurlardı. Selahaddin Eyyübi'nin Mısır'ı Fatimilerden almasına işgal gözüyle bakanlar Yavuz'un yine Mısır'ı Kölemenlerden almasına işgal gözüyle bakacaklardır. Halbuki bu fetihlerle birlikte yöneticilerin sıfatı değişmemiş sadece isimleri değişmiştir.
Nitekim Sisi'nın kültür bakanlarından olan Hilmi en Nemnem Yavuz Sultan Selim'i işgalci ilan etmiştir. Diyelim ki Nemnem Yavuz'u bir Müslüman ülkeyi ele geçirdi diye paylamaktadır peki Fatih'in kabahati ne? Fatih Sultan Mehmet Han'dan alıp veremediklerine? Onunla niye hesaplaşıyorlar? Bu gavur aşıklığından ve İslam nefretinden başka bir şey değil. Nitekim, belden aşağı vurmayı itiyat ve alışkanlık haline getirmiş bulunan Mısır rejimi ve onun borazanlarından olan Mısır Müftülüğü Fatih'e dil uzatmış ve Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti İstanbul'u işgal ettiğini savunmuştur. Bu düşmanlıkta haddi aşmaktır. Nifak alametidir. Sisi'ye bağlı Mısır Müftülüğü nifakla meşbu bir şekilde hareket etmektedir. Fatih'i horlayan bu mankurtlar Bizans'a öykünmekte, Bizans çocukları gibi davranmaktadır. Günlük çekişmeleri tarihe doğru derinleştirmekte ve İslami anlayışı da bu suretle küllemektedirler. Düşmanlık gözlerini bürümüştür.
Ayasofya'nın yeniden açılmasının gündeme geldiği günlerde Rumların veya köhne Bizans'ın ekmeğine yağ sürmekte ve değirmenine su taşımaktadır. Nereye vuruyoruz nereden ses duyuyoruz. Rumlardan tepki beklerken onlar namına Mısır Müftülüğü devreye giriyor! Maalesef karşımızda Hazreti Ebubekir'in tepelediği bir ridde kuşağı var. Bunların derdi dünyanın egemen güçleri adına İslam ile hesaplaşmaktır. Bunlar katıksız İsrail dostu, İslam düşmanıdır.
Celaleddin Suyuti gibi alimlerin kitaplarına aldıkları İstanbul'un fethiyle ilgili müjdeli hadise Osmanlıların nail olamadığını bilakis fetih yerine işgal gerçekleştiğini savunabiliyorlar. Halbuki, Osmanlı öncesi Araplar döneminde İstanbul'un fethiyle alakalı olarak en az 17 sefer yapılmıştır. Demek ki Araplar fethetseydi de yine de mesele fetih olmayıp işgal olacaktı. Ortada bir işgal var ama bu zihin işgali ve Mısır Fetva Evi veya Müftülüğü bu işgalden fazlasıyla nasibini almış bulunuyor.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Bey de Mısır Fetva Evine mesele hakkında cevap vermiş ve bunun çirkin bir saldırı olduğunu hatırlatmıştır.
Yemen'in Sokotra Adasını işgal altında tutan BAE'nin eski polis şeflerinden Dahi Halfan da bir yıl kadar önce (Şubat 2019) Müslümanların Endülüs'ü işgal ettiklerini ve bu işgali 8 yüzyıl sürdürdüklerini ileri sürmüştür. Bugünlerde ise İsrail ile normalleşmeyi savunmaktadır. Müslümanlarla ilişkileri giderek gerileyen, keskinleşen, kötüleşen BAE şefleri İsrail ile normalleşmeyi savunuyorlar. İslam dünyası ile anormalleşme İsrail ile normalleşme! Endülüs işgal edildi ise bu anlayışa göre Türkler de en az 500 yıldan beri İstanbul'u işgal altında tutmaktadırlar ve sahiplerine iade etmeleri gerekir! Korsan bir devletin twitçisi olan Dahi Halfan ülkesinin Libya başta olmak üzere birçok ülkede özellikle limanları kapatmak için fitne fücur kaynattığını unutmuş görünüyor. Şaban filmlerinde rastladığımız tokatçı Şevket'i ( Şevket Altuğ) aratmayan Dahi Halfan kral soytarısı olarak tarih adına düzenbazlık ve mühendislik yapmaktadır.
Onlar Müslümanların Endülüs'ü işgal ettiğini düşüne dursunlar aksine bugün İspanya'da birçok araştırmacı ve akademisyen Müslümanların Endülüs'ü işgal etmediğini ve kurtardığını ifade etmektedirler. Bunlardan birisi de Adiba Romero olup Endülüs konusunda Osmanlıları da aklamıştır. Osmanlıların Endülüs Müslümanlarının kalıntısı olan Moriskoları kurtarmak için hazırlık yaptıklarını ama Moriskoların tehcir edilmesiyle veya tanassur etmeleriyle bu planların devre dışı kaldığını beyan etmektedir. Onları kurtarma planının suya düştüğünü ifade etmektedir. Adnan Menderes döneminde nasıl ki el altından Cezayir direnişçilerine yardım etmişsek aynı şekilde düşmesinden sonra Endülüslü Müslümanlara yardım elini uzatmış ve onları kurtarma planları yapmış ama şartlar araya girmiştir.
Netice itibarıyla Bizanslılar bile 'Bizans çocuklarından' daha dürüst ve namuslu düşünüyor. Bu şekilde düşünen Mısır Müftülüğü ve Dahi Halfan gibiler Engizisyon kalıntı ve artıklarıdır.