27 dakikalık mesai
Kıymetini bilmediğimiz hususların başında "zaman" geliyor. Oysaki, fevt olan veya kaçırılan zamanı yeniden yakalamak mümkün değil. Geriye doğru gitme şansımız yok. İnsanoğlu veya en azından Şarklılar, zamanı heder etmekte çok ustadır. İbn-i Hacer el Askalani'nin öğüt ve meva'iz kitabı olan Münebbihat'ta yer alan nasihatlerden birisi boş zamana dairdir.Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bilin:
- İhtiyarlık gelmeden gençliğin,
- Hastalık gelmeden sağlığın,
- Fakirlik gelmeden zenginliğin,
- Meşgul olmadan, boş zamanın,
- Ölüm gelmeden hayatın kıymetini bilin.
Burada boş vakte atıf var. İnsanların en çok aldandıkları hususlardan birisi de boş vakitlerin içini doldurmaktır. Vaktini disipline etmeden insan ne çalışma veya iş hayatında ne de akademik hayatta başarılı olabilir. Mevlana'nın deyimiyle kimse çalışarak menzil-i maksuduna erişemedi ama erişenler çalışanlar arasından çıktı. İbadetler insanı disipline eder Hazreti Musa'nın Tur Dağı'ndaki kırk günlük mikatı müminlere beş vakit olarak tahsis edilmiştir. Namaz vakitlerine mikat ve mevakit denmektedir. Namazın özelliklerinden birisi de miraca çıkmaktır. Musa Aleyhisselam da Allah ile buluşmak ve ondan buyruklar almak için Tur Dağı'na çıkmıştır. Mümin ise namazlarda her gün Tur Dağına ve her gün namaz sütunuyla veya aracıyla miraca çıkmaktadır. Namaz vakitleri insanı düzene koyar ve disipline eder. Alimlerin de başarılı olabilmeleri için zamanı iyi değerlendirmeleri gerekir. Zaman çizelgesi ve düzenlemesi esas ve şarttır. Bundan dolayı eslaf ya da kudema veya eskiler şöyle demişlerdir: Vaktinin tamamını ona hasretmezsen ilim sana bir şey vermez. Merhum Halepli muhaddislerden ve İhvan liderlerinden Abdulfettah Ebu Gudde ulema ile ilgili en azından iki eser kaleme almıştır. Bunlardan birisi 'Bekar Alimler' kitabıdır. Diğeri de Ulema Katında Zamanın Kıymeti'dir. Zamana kıymet vermeyen ilim elde edemez. Bu nedenle de 'iki günü müsavi ve eşit olan aldanmıştır, ziyandadır' buyrulmuştur. İlmin birinci ve temel şartlarından birisi talibi ilmin kendisini disipline etmesi ve zamana riayettir. Mekanın yani şehrin merkezi cami ise zamanın yani günün merkezi de namazdır. Yatay ve dikey merkezler hep Allah'a bakar. Bununla birlikte Müslümanlar çoğu kez namazlarını ve zamanlarını heder ediyorlar.
Nabi Avcı ile birlikte Ankara'da çalıştığımız günlerde bazen yabancı basından seçmeler, anekdot tadında derlemeler yapıyor ve yayınlanmak üzere dış haberler servisine ulaştırıyorduk. Hiç unutmam bunlardan birisi Mısırlıların çalışma düzenine ve saatlerine dairdi. İngiliz "The Independent" gazetesi Mısırlıların günde 27 dakika çalıştıklarını ve onu da ne kadar çok çalıştıklarından yakınarak, sızlanarak geçirdiklerini yazmıştı. Bu tespitte belki biraz haksızlık payı var ama mübalağa haddi aşmadıkça gerçeklerin tadı tuzudur.
Gerçekten de bizzat müşahede etmişimdir: Kahire'de Mehmet Akif Ersoy'un kaldığı ve en son kalan Türk talebelerinden Mehmet Akkaya'ya da yurtluk yapan Ebu'z Zeheb'e yakın postaneye sabah saat 00 10 sularında gittiğimizde bazen posta pulu kalmadığını söylerlerdi. Posta pulları ya hiç gelmiyor ya da ne zaman tükeniyordu, bir anlam veremiyorduk!
27 dakikalık mesainin izini sürenlerden birisi de Mısırlı meşhur tele vaiz Amr Halit.'tir. Mısırlılar vakitlerinin yüzde 36'sını televizyon karşısında geçiriyor. Hatta Özal döneminde bizde özel kanallar açılınca Mısırlı balıkçılar bu kanalların müdavimi olarak işlerini aksatmış ve kaytarmışlardı. Hatta valilikler mesaiyi kurtarmak için önlem olarak Türk kanallarının izlenmesine yasak getirmişlerdi. Bir Mısırlı, kalan vaktinin yüzde 28'ini de boş işlerde harcıyor. Bunlara uyku dahil değilse uykuyu da hesap ve ilave edersek zamandan geriye bir şey kalmıyor. Peki, çalışmaya ne zaman vakit buluyorlar? Amr Halit bu hususta "The Independent" yazarı ile aynı bulguya ulaşıyor ya da paylaşıyor. Bir Mısırlı günde ortalama 27 dakika mesai yapıyor (1).
Peki, bizde durum ne merkezde? Günümüzde kamu sektöründe değil ama özel sektörde adeta işçinin suyunu çıkartıyorlar. Kantarın topuzu kaçmış durumda. Osmanlılar dönemine kadar uzanacak olursak; o dönemin tanıklarından olan Ahmet Cevdet Efendi bize mesai düzenini şöyle naklediyor. Gerçeği Mithat Efendinin satırlarından öğreniyoruz. Felatun Bey ile Rakım Efendi adlı eserinde dönemin çalışma mesaisine dair Felatun Bey'den örnek verir. Durumu özetleyen çarpıcı satır şudur: Ya böyle haftada üç saat daireye giderek onu da hikayeler anlatarak geçiren bir delikanlı ne öğrenebilir (2)?
Evet! Bir de ne verebilir?
Osmanlılar döneminde haftalık mesai 6 gün ise bu takdirde Felatun Beyin günlük mesaisi veya çalışma dakikaları 30 dakikayı geçmiyor. Bu çalışma veya mesai çizelgesinin komünizm dönemindeki SSCB gibi ülkelerle karşılaştırılması halinde daha öğretici olurdu. Esasen demek ki bu toplumlar komünizm öncesi erken dönem komünist uygulamalar veya çalışma tarzı ile tanışmışlardı. Nazım Hikmet'in de vurguladığı gibi komünizmden önce en azından mesai mefhumu açısından benzeri dönemler geçirmişiz.
Özetlersek; zamanı en bol harcayan ve kıymetini bilmeyen biz Şarklılar oluyoruz.
Mustafa Özcan
1-El Hareket el İslamiyye ve'd Duat el Cudud: Arz ve Takvim, Dr. Gazi Tevbe, Ufuk Yayınları,s: 134
2-Ahmet Mithat Efendi, Felatun Bey ile Rakım Efendi, s: 9. 100 Temel Eser.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hem sinagog hem mescit! (21.04.2022)
- Kıyamet gemisi 319 (17.04.2022)
- Kriketçi İmran Han ile komedyen Zelenski (14.04.2022)
- Huzur Sokağı’nın Şam adresi! (10.04.2022)
- Tırnaktan tırnağa: Rahmet ve vahşet sahneleri! (07.04.2022)
- Skolastik tasavvuf veya Gazali ile Şarani modelleri (04.04.2022)
- Kayıp rükün (01.04.2022)
- Tuzak mı, istidrac mı? (28.03.2022)