Mustafa Özcan

Adıyamanlı depremzede Ebu Zer

Hayatın çeşitli renkleri olduğu gibi depremin de tonları var. Bunlardan bazıları acı kıvamında olsa da aralarında tebessüme sevk eden anlar ve olaylar da eksik olmamaktadır. Son depremde de 'deprem latifeleri' olarak anılabilecek olaylardan birisine tanık olduk. Enkaz altından kurtarılan Adıyaman'ın Ebu Zer'i diyebileceğim depremzede elindeki sigarayla enkaz altından açık alana çıkarıldı. Çocukların bu hallerde genellikle ellerindeki oyuncakların bırakmamaları gibi Adıyamanlı anonim Ebu Zer amca da bütün uyarılara rağmen elindeki sigarayı bırakmaya yanaşmadı ve bu yönüyle kurtarma ekiplerini de hayrete gark etti. Deprem bölgesinde yer alan şehirlerden Kahraman Maraş halkı arasında sahabelerden Ukkâşe isminin yerel kullanımı olan Ökkeş ismi yaygındır. Adıyamanlılar ise Ebu Zer ismini yeğlerler. Adeta şehirlerinin bir nişanesi ve sembolü gibidir. Kahramanlık payesinden sonra şahadet payesine de ulaşan Maraşlılar galiba cennet yarışmasında başköşeye konabilmek için Ökkeş ismini yeğlemektedirler.

Cennete hesapsız girecek 70 bin kişinin müjdesini değerlendiren sahâbîlerden kimileri; "Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalı" dediler. Kimileri de: "Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır" dediler. Onlar bu meseleyi tartışırken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem oraya geldi. Ashâb-ı kiram:

"–Hesapsız ve azapsız cennete gireceklerin kimler oldukları hakkında konuşuyoruz" dediler. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

"–Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine tevekkül edenlerdir" buyurdu.

Bunu duyan Ukkâşe bin Mıhsan radıyallahu öne öne atılarak, yerinden fırlayarak:

"–Beni de onlardan kılması için Allah'a duâ et yâ Rasûlallah!" dedi.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de:

"–Sen onlardansın!" buyurdu.

Sonra bir başka sahâbî daha kalktı ve:

– Beni de onlardan kılması için dua buyur yâ Rasûlallah, dedi. Efendimiz bu defa:

"– Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı. Bu konuda Ukkâşe seni geçti" buyurdu. (Müslim, Îmân, 374; Buhârî, Rikâk, 50).

Bazen felaket içinde saadet ya da felaket zinciri arasında latifeler saklıdır. Adıyaman'da askerler arama kurtarma çalışmaları yürütürken böyle bir tablo ile karşılaşıyorlar. Tipik Adıyaman karakterini arz eden bir amcayı enkaz altından çıkartıyorlar. Amca pek şaşkın vaziyette görünüyordu. İki dünya arasında şaşkın vaziyetteydi kalakalmış, adeta dünyaları karıştırmış ve bir türlü hangi dünyada olduğunu kestiremez haldeydi. İsmi verilmeyen bu kişiye Ebu Zer diyorum. Zira Adıyamanlıların tercihli isimlerden birisi Ebu Zer'dir. Maraş Ökkeş ismiyle anılırken Adıyaman Ebu Zer ile tanınmaktadır. Amcanın ismi bilinmediği için ona yörenin anonimleşen ismiyle hitap ediyoruz.

Tam dışarıya çıkarken elinde yarım kalmış bir sigarayı tüttürmektedir. 'Amca bırak elindeki sigarayı' diye telkinde bulunuyorlar ya da uyarıyorlar. Lakin amca dört günün ardından bilinçsiz bir durumdadır hiç kimseye aldırış etmeden yarım kalan sigarasını tüttürmeye devam etmektedir. İkazlara da aldırmamaktadır. Aradaki muhatap seslerden birisi de 'amca sigaranı at, hastanede telafi ederiz 'diye üsteliyor ama nafile. Amcanın nam-ı diğer Ebu Zer'in hayat arkadaşını bırakma niyeti yok. Dışarıda iken sağlık yönüyle ölüm arkadaşı olan sigara içeride, deprem altında hayat arkadaşı oluvermiştir. Belki de dört gün boyunca yalnızlığını sigara dumanıyla ya da kokusuyla gidermiştir! Normal hayat akışı içerisinde sigara sıhhi olarak ölümün ikizi ve arkadaşıdır. Lakin yalnızlık ve korku girdabında sosyal ve psikolojik felaketler karşısında hayat arkadaşı olmuştur. Evvel Allaha sonra da ona tutunmuştur. Bu nedenle ona bir türlü veda etmek istemedi.

İki Mahmut'un ve İkinci Mahmut'un depremle imtihanı

Hazreti Ömer döneminde hem salgın hastalıklar hem de depremler ve açlık felaketleri yaşanır. Bunlarla mücadele eder. Taun veya salgın hastalıklardan dolayı yaklaşık 25 bin kişi ölür. Aralarında tanınmış sahabeler de bulunmaktadır.

Musul Atabeylerinden Nurettin Mahmut dönemlerinde de sık bir surette depremler baş göstermektedir. Nurettin Mahmut Zengi (iktidar yılları 1641-1669)döneminde ilk deprem 1552 tarihinde yaşanmış ve merkez üssü olarak Halep gösterilmektedir. Söz konusu deprem Pazarcık ve Elbistan Depremlerinden daha şiddetli olmuştur. Halep merkezli depremin yıkıcı etkileri o dönemde Hama gibi İslam şehirlerinde çok daha şiddetli hissedilmiştir. 3 Haçlı emirliğinde ise hafif hissedilmiştir o yüzden de müverrihleri bu depreme temas etmemişlerdir. Aynı dönemde hicri 565, miladi ise 1170 tarihinde ikinci büyük bir deprem yaşanmıştır. Bugünkü ölçümlerle 8 Richter gücünde olduğu tahmin edilmektedir.

Kudüs fethinden 17 yıl evvel şok üzerine şok yaşanıyor. Depremler üzerine Haçlılar yumuşayan zeminde İslam diyarlarına baskın üzerine baskın düzenliyorlar. İki cephede birden sıkıştırılan Müslümanlar çifte mücadele vermek zorunda kalmışlardır. Bir taraftan depremin etkilerini üzerlerinden atmaya çalışırken diğer taraftan da Haçlı savletlerini püskürtmeye yeltenmektedirler. Tarihçi İbni Esir garip bir kıssa nakleder. Bu kıssa durumun özeti ve aynası gibidir. O da şudur: Bu deprem sırasında Hama'da bir Kur'an kursu da yerle bir olur ve bütün talebeler ölür. Lakin sonrasında bir talebe velisi bile medreseye uğrayarak çocuklarının ya da yakınlarının akıbetini sormaz. Bu da talebelerle bağlantılı bütün ailelerin öldüğü anlamına gelmektedir. Ölümün yaygınlığını gösterir. Nurettin Zengi depremden sonra halka yardımı artırmış ve iç ticareti hızlandırmıştır. İkinci ve büyük deprem şevval ayında 565 ya da miladi olarak 1170 tarihinde vukua gelmiştir. Richter ölçeğine göre bu depremin derecesi 8'i bulmuştur. Bugün Maraş depreminde olduğu gibi Lazkiye ve Trabluşşam gibi kıyı şehirleri adeta yerle bir olmuştur. Bugün Akdeniz'e bakan Hatay, İskenderun ve Lazkiye gibi kıyı şehirleri büyük hasarlara uğramıştır. 565 tarihli büyük depremde sadece Halep şehrinde yaklaşık 80 bin Müslüman şehit olmuştur.

Nurettin Mahmut'tan sonra Osmanlı padişahı İkinci Mahmut döneminde de bu bölgede büyük bir deprem yaşanmıştır. Kayıpların sayısı 30 bini bulmuştur. 13 Ağustos 1822'de Halep, Antakya, İdlib, Kilis, Gaziantep ve Maraş'ı vuran yıkıcı bir deprem, İskenderun Körfezi'nde tsunamiye neden olarak Halep ve Kilis'i tamamen, diğer şehirleri kısmen yerle bir etmiştir. Son depremde de İskenderun'da tsunami belirtileri görülmüştür. 1822 yılında gerçekleşen ve etkileri İki yıla yayılan depremin kurbanlarının sayısının 30 bini bulduğu tahmin edilmektedir. Depremin yaralarını sarmak için II. Mahmud, özel deprem bütçesi vazetmiştir.

Hadislerde özellikle Buhari'de yer alan bir hadiste göçük altında kalanların ve depremzedelerin şehit olduğu hükmü tasrih edilmiştir. 'Sahibu'l hedm şehidun ' ifadesi göçük altında ve enkaz altında ölenlerin şehit olduğunu anlatan ibaredir. Salgın hastalıklardan ölenlerin de ( el mat'un) şehit oldukları haber verilmektedir. Boğulma (garak/garik) ve iç hastalıkları nedeniyle (mebtun) ve savaşta ölenler (katla fisebilillah) şüheda kervanını ve zümresini temsil etmektedir.

Ölenlere rahmet, kalanlara selamet dileriz.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.