İnsanlar dindarları hep mutlu zannederler. Halbuki bu yanıltıcıdır. Öyle değildir. Ya da dindarlara hiç bela ve musibet isabet etmeyeceği algısı yanıltıcıdır. En fazla mutlu olanlar miskinler ve kalplerinde uzletine çekilmiş sufilerdir. Zira dünyadan bir beklentileri yoktur. Ahiret yurduna hasrı himmet etmişlerdir. Mutluluk bir gelir, bir kaybolur. Sultanlar da bu mutluluğu pek tadamazlar. Siyaset dairesinde, gölgesinde yürünecek asude iklim yoktur ya da çok azdır. Bunun için 'sufiler tatmayan bilmez' demişlerdir. Zevk hali sadece duyumsanır. Asrımızın 'bükka-ağlayanlarından, gözyaşları sel olup akanlarından ve şakaklarından süzülenlerinden birisi de Hamalı Şeyh Muhammed el Hamid'dir. Mutluluk için sufilerin menkul sözlerinden birisini hatırlatır: Ehli dünya bizim içinde bulunduğumuz saadet halini bilseler kılıçlarla onu elimizden almaya kalkışırlardı, çalışırlardı. Halbuki, kılıç, saltanat mutluluk getirseydi Endülüs'ün Harun'u Reşid'i ya da Kanuni Sultan Süleymanı sayılan Üçüncü Abdurrahman'ı mutlu etmeye yeterdi. Heyhat! 50 yıl hüküm sürmüş ve bu zaman diliminde mutlu olduğu günleri saymış elinde sadece 14 gün kalmıştır. Cihangirler genelde bedbahttırlar. Kaddafi bir zamanlar kendisini 'melik-i mülük-ü Afrika' yani Afrika'nın krallar kralı unvanıyla anmıştır. Endülüs'ün sekizinci Emevi Halifesi olan Üçüncü Abdurrahman ise gerçekten de 'Avrupa Krallarının Kralı' unvanıyla taltif edilmiş, lakabıyla taçlanmış ve anılmıştır. Döneminde Kurtuba ve üniversitesi ilim ve ulemanın yatağı, yuvası ve merkezi olmuştur.
Mutlu olmak cihangirlik veya dünyaya hükmetmek değildir. Gönle hükmetmektir, gönle girmektir. Gönülle barışık olarak yaşamaktır. Hikmet sahiplerinin dediği gibi dünya deniz suyu gibidir ve tüketildikçe susuzluğu gidermez bilakis artırır. İçtikçe kandırmaz, susuzluğunu artırır. Gönül dairesini imar etmenin dışında mutluluk yoktur ve aranmaz! Mutluluk hükmetmekten değil mutlu etmekten geçer.
Mutlulukla alakalı olarak bazı eserler yazılmıştır. Bunlardan birisi Kamus sahibi Ragıb el İsfehani'dir. Diyanet İşleri Eski başkan yardımcılarından olan Lütfi Doğan hoca tarafından "Mutluluğun Kazanılması" başlığı altında dilimize çevrilmiştir (TAFSİLÜ'N-NEŞETEYN VE TAHSİLÜ'S-SAADETEYN). Bir başka eser ise Cemal Aydın tarafından dilimize aktarılan Andre Maurois'in "Yaşamak Sanatı" adlı eseridir. Burada hayatımızın küçük bir bölümünün mutluluğu yakalamakla diğer bölümlerinde de onu aramakla geçtiğini anlatır. Mutluluk doyumluk değil tadımlıktır. Tadı ruhumuzda iz bırakır ve onun yeniden yakalamak için ömür tüketir ve ömür boyu iz süreriz. İnsan mutluluğu yitirdiği yerden itibaren bir ömür boyu gölgesinde gölgelenir ve gölgesinde yürür. Mevlana bu ilgi bağını ney ile yatağından veya sazlığından yani cennetinden koparılmış ana maddesi arasında kurar. Kısaca insan kovulduğu cennete geri dönmek için ömür boyu çırpınır, ahu enin ve feryadı figan eder. Arayışı nağmelere dökülür.
İnsan mutluluğu kesintisiz bu dünyada yakalasaydı öbür dünyaya ihtiyaç kalmazdı ve duymazdı. Bu dünyada fani ve onunla müstağni olurdu. Dünyadaki cennet esintileri de, mutluluk gibidir. Kalıcı değildir. Enfüs dairesinde böyle olduğu gibi afak dairesinde de böyledir. Sosyal ve siyasi mutluluklar da kalıcı değildir, yakalandığı anda çalkantılarla, hayatın duru olmayan akışıyla uçar gider. Bazen saba rüzgarları eser ve Hafız'ın gönlünü çeler. Gönül tellerini titretir. Kalanı ise 'nefesey cehennem (cehennemin iki nefesi)' gibidir. Yani dünya ahvali kurak yaz ile zemheri ve kara kış arasıdır. İnsan yüzünü okşayan ılık rüzgarlar sadece hatıralarda yer eder. Siyasi iklim de öyledir. Genellikle hayatımıza ve siyasi hayata, zulüm devreleri egemen olur. Öbürü istisnadır. Nitekim Hasan Basri'ye Haccac'dan sonra Ömer bin Abdulaziz'in gelmesi 'ne iştir? hayrettir!' diye sorulduğunda 'teneffüs devresidir' demiştir. Çöl bütünüyle vaha olamayacağına göre çöldeki vahalar dünyadaki cennet duraklarıdır. Cehennem yalazları ve rüzgarları arasında cennet esintileri olarak kalır. Kurak yaz ile zemheri arasında saba rüzgarlarının estiği ılıman bir iklim. Bundan dolayı Haccac-ı Zalim'e hadis diliyle mübir yani kökleyici ve terminatör denmiştir. Mukabilindeki Ömer Bin Abdulaziz devresi ise cenneti asa bir bahardır.
Bu dünyada sürekli mutlu olmak kabil değildir. Dünyanın karakterine uygunluk arz etmez. Mutluluklar hatıra demetleri arasında barınır. Daha çok nostaljidir. Mutluluk ruhun katığıdır.
Mutluluk kalıcı değilse de devreleri arasında, gölgesinde yürümek pekala mümkündür.
Mustafa Özcan