Altın üçgendeki Türkler
Kuzey Afrika'daki Sünni topluluklar anlatılırken şöyle bir tanım kullanılır: Maliki fıkhı, Eş'ari akaidi ve Cüneyd sülükü. Bu üçgen altın üçgendir. Bu üçgen Anadolu'ya uyarlanırken Hanefi fıkhı, Matüridi akaidi ve Cüneyd sülükü karşımıza çıkar ya da bu şekilde kalıp değiştirir. Lakin özü birdir. Kısaca bu üçgende dört mezhepten birisi yer alır. Şafii, Maliki, Hanefi ya da Hanbeli. Buna mukabil iki akait mezhebinden birisi de zikredilir. Eş'arilik veya Matüridilik bunlardan birisidir. Üçüncü rükün ise Cüneyd sülükü yani tasavvuf anlayışı ile tamamlanır. Bu Kur'an ve Sünnete uygun zühd yaşantısıdır. Cüneyd tasavvufu Kur'an ve Sünnet ekseninden milim sapmaz. Bu altın üçgen sapmalara karşı Sünni toplulukların hamisidir.
Askeri, siyasi ve akait tanımını içeren başka bir üçlü tanım daha vardır. Özellikle de bu tanım Abbasiler döneminde hayata geçmiştir. Siyasi erk olarak Abbasi hanedanlığı askeri olarak Türkler dini-akait alanında da Eş'arilik halkalar halinde iç içe geçmiştir. Abbasiler döneminde zaman zaman fikri çalkantılar olsa da bu yapı pek değişmemiştir. Mutasım Billah ve Türkler için inşa edilen Samarra garnizonu ile birlikte Türkler askeri olarak öne fırlamışlardır. Mutezile imamlarından Cahız tarafından da vurgulandığı gibi entrika bilmeyen Türkler Perslerin yerine ikame edilmiştir. Lakin daha sonra Selçuklularla birlikte Türkler Abbasilerin yerine siyasi erki de bünyelerine katmışlardır. Dolayısıyla Türkler üçgende iki rüknü temsil etmişlerdir. İslam dünyasının askeri gücünü ardından da siyasi gücünü kendi ellerinde toplamayı başarmışlardır. İslamiyet'in ana fikri olan Sünnilik veya Eş'arilik de Sünni toplulukların ortak paydaları arasına katılmıştır. Türkler de bu ana akımın temsilcisi ya da koruyucusu haline gelmişlerdir.
Buna mukabil Iraklı alim Muhsin Abdulhamid'in ifadesiyle Türkler İslam tarihindeki yıkıcı akımların boy hedefi haline gelmiştir.
İslam tarihi boyunca hem gizli hem de gizemli akımlar olagelmiştir. Bu gizli ve gizemli akımlardan birisi İhvan-ı Safa topluluğudur. Bunların bir de anonim olarak kaleme aldıkları felsefi ağırlıklı Resail-i İhvan-ı Safa'ları vardır. Enver Cündi gibilerinin ifadesiyle bu gizli akımların ana hedefi ana akımı baltalamak, karalamak ve meşruiyetlerini gölgelemek ve aşındırmaktır. Bu münasebetle bu akımların yabancı gündemlerin bir uzantısı oldukları ve başkaları namına çalıştıkları da varsayılabilir. Abbasiler döneminde palazlansalar da hala da İhvan-ı Safa cemiyetinin kimliği belirgin değildir. Veya üzerinde ittifak yoktur. Kimileri onları İsmaili mezhebine mal eder. Gazali'nin de bahsettiği gibi İsmaili mezhebi İslam tarihi içinde en belirgin Batini hareketlerden birisidir. Bu nedenle de anonim bir vasfa haiz olan İhvan-ı Safa İsmaili mezhebine mal edilmiştir. Kimileri bu ilişki veya bağlantının sabit olmadığını ileri sürmektedir. Bunlardan birisi de Mahmut İsmail Abdurrezzak isimli araştırmacıdır. Ona göre İsmaili İhvan-ı Safa bağlantısı kesin ya da inandırıcı değildi. Bununla birlikte tarihçilerin ittifak ettikleri en yakın ihtimal budur.
İsmaili zümrelerin uzak yakın çevrede ve tarihte büyük akisleri olmuştur. Tarihin devreleriyle ilgili etkiledikleri isimlerden birisi İbni Haldun'dur. Lakin İhvan-ı Safa cemiyeti ne kadar Türkleri sevmiyorsa İbni Haldun o kadar Türklere düşkündür ve tutkundur. Şiiler İbni Haldun'u Mehdi aleyhtarı diye nasıl paylıyorlarsa bazı Araplar da Türk dostu diye ona hor bakmaktadır. Onun Türkler lehindeki tutumunun gerisinde değişen jeopolitik konum vardır. Günümüzde Mısırlı Muhammed Gazali de adeta İbni Haldun'un ifade ve söylemini paylaşır ve tekrarlar: İslam'ı çıkarın, Arapları sıfırla çarpın! Arapların mayası İslam'dır. Ondan mahrum olurlarsa cahiliyet çağına geri dönerler ve hiçbir marifet ve hünerleri kalmaz. İbni Haldun İslam dışında Araplara bir meziyet atfetmez. Arapların ancak nübüvvet ve velayet yoluyla kontrol edilebileceklerini söylemektedir. Bu 20'nci yüzyılda Osmanlı'dan koptuktan sonra içine düştükleri durumla izah edilebilir. Bu durum totaliter çağda (melik cebriye) kendisini daha çok hissettirmiştir. İslam'dan bağları kopan Araplar Batı'nın hilafına siyasi olarak mutlak karanlığa gömülmüşlerdir. Hiçbir değerle mukayyet olmamışlardır. Seyyid Kutup gibiler yazılarıyla bunu ifade etmeye çalışmışlardır.
Tekrar ana konuya dönecek olursak, İhvan-ı Safa üç unsura düşmanlık göstermiştir. Bu üç unsur İslam'ın himayesi için sırt sırta vermiştir. Siyasi olarak Abbasiler askeri olarak Türkler fikri olarak da Eş'arilik. Bunları birbirinden kopardığınızda veya dağıttığınızda İslami zemini zayıflatabilirsiniz. Mahmut İsmail Abdurrezzak'a göre İhvan-ı Safa gizli cemiyeti Türk unsuruna karşı ve onu dizginleme amacıyla kurulmuştur. Zira Türkler Basra gibi bölgelerde Şii ayaklanma ve kalkışmalarına karşı Abbasilerle ortaklık içinde olmuştur. İhvan-ı Safa cemiyeti muhalefeti temsil ederken Türkler iktidarın gücünü temsil ediyorlardı. Bu zıtlaşma daha sonra Selçuklu-Abbasi ittifakına karşı Fatimiler ile Hasan Sabbah ittifakını hatırlatır. İsmaili bir unsur olan Nasirüddin Tusi Bağdat'a karşı Moğollarla işbirliği içinde olmuştur. Türkler akait olarak da Eş'ari/Maturidiliğe dayanmışlardır.
Mahmut İsmail Abdurrezzak bu grubun Kufe yerine kendilerine Basra'yı merkez yapmalarını Şiilikle irtibatlı olmadıklarına delil saymaktadır (İhvanu's Safa/ Ruvvad et Tenvir Fi'l Fikri'l Arabi. S: 50/ Daru Kuba-Kahire ) Halbuki, dikkat dağıtmak ve gözden uzak kalmak ve takibata uğramamak için daha uç bölgelere çekildikleri ve Basra'yı merkez seçtikleri varsayılabilir. Nitekim, Hariciler kendilerini korumak için isyanlar sonrasında nasıl uç bölgeleri seçmişlerse İhvan-ı Safa gibi gizli topluluklar da böyle yapmıştır.
Türkler gözde oldukları nispette birilerinin düşmanı haline gelmektedir. Tarih boyunca Türkler İslam'ın kahramanı olmuşlardır. Dün böyle idi inşallah yarın da böyle olacaktır.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hz. Süleyman’ın notlarında şeytani sızıntılar! (13.03.2023)
- Kur’an faylardan bahsediyor mu? (10.03.2023)
- Hac ve Hicaz: Etkileşim köprüsü (06.03.2023)
- Batı sözcüsünün yalnız ölümü (03.03.2023)
- Küresel Mısır’dan çıkış ve öncesindeki ayetler! (26.02.2023)
- Fikri istikametin denetçisi! (24.02.2023)
- Kıyametin habercisi kırmızı gül (20.02.2023)
- Kıyametin kapısı (17.02.2023)