Akliyat, muhakeme ve itidal üçgenindeki alim…
İlk defa ismini Şam günlerinde aynı meskeni paylaştığımız Erzurumlu arkadaşlardan Muhammed Sırrı Acar'dan duymuş olmalıyım. Ya da vurgulu olarak ondan duymuş olabilirim. Erzurumlu Mehmet Kırkıncı hocanın akli melekelerinden ve bu ilimlerdeki dirayetinden hayranlıkla bahsederdi.
Erzurum'un yetiştirdiği güzide şahsiyetlerden birisi idi. 24-25 Şubat 2016 tarihinde Hakk'a yürüdü. Zaman zaman çeşitli etkinliklerde bir araya gelsek de buna rağmen özel bir sohbetimiz hiç olmadı. Ünü ve etkisi Erzurum'un sınırlarının dışına taşmış bütün ülkeye ve onun da ötesinde Türklerin bulunduğu her noktaya varmış ve yayılmıştır. Bunu da hem vukufiyetli eserleriyle hem de sosyal etkisiyle hak etmiştir. Mirasını elerken insanın karşısına üç boyutlu hali çıkıyor, dikiliyor. Onlardan birisi akliyatla iştigal etmesi ve bu alanda ince meselelere bile vukufiyetidir. Bu alanda skolastik zihniyeti ve düzeyi aşmıştır. Kelam meselelerinde ehli tahkik düzeyine erişmiştir. Bir başka özelliği de siyasi ve sosyal meselelerde eriştiği muhakeme düzeyidir. Bu özelliği de ona Allah'ın hudutlarını gözetmesi ve kollaması görevini yüklemiştir. Bu anlamda elbette fahri olarak İslami cemaat ve hareketlerin denetçisi olmuştur. Cerbezeli olmaktan ziyade ehli vukuf ve muhakeme unsuru olmaya özen göstermiştir. Bu yöndeki rolünü de iş'ar eden dinin ve Allah'ın sınırlarıyla alakalı bir hadis şöyledir: "Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."
Bu hadis de gösteriyor ki genelde insanlar haram helalı bilir ama karıştırabilir de. Harama götüren şüpheli yolları ve alanı görmeyebilir. Bu şüpheli alanda tökezletebilir. Mesela İran Devrimi ve Vehhabilik meselesi böyle şüpheli bir alandır. Bu alanda çokların ayağı kayabilirdi ve nitekim de öyle olmuştur. Bunun için Kırkıncı hoca gibi hazık alimlere ve denetçilere ihtiyaç vardır. Şüpheli alanla ilgili ihtiyat olmadan insan haramlara düşebilir. Durum fikri düzeyde İslami hareketler için de geçerlidir.
Akliyatta kelam ilminin kıvrımlarına hakim olması ve sosyal ve siyasal alanda da muhakeme ehli olması onu itidal unsuru yapmıştır. Sadece itidali şahsi alanda temsil etmemiş aynı zamanda telkin düzeyinde İslami hareketlerle ilişkilerine de yansıtmıştır. Onlara itidal noktalarını göstermiş ve onları şüpheli alanlardan kaçınmaya, uzak durmaya davet etmiştir. Her zaman nazarları dinin 'dehen' denilen dumanlı alanına değil de berrak alanına çevirmiş ve tevcih etmiştir.
İslami hareketleri basiret menzillerine taşımak istemiş ve bu alanda yol göstermiş ve maceradan uzak tutumların teşvikçisi olmuştur. En önemli tarihi ve sosyal mafsallarda ve yol ayrımlarında daima doğru olan istikameti göstermiştir. Bu yol ayrımlarından birisi İran Devrimi'dir. Kimileri cezbesine kapılarak İran Devrimi'ne gönül vermiştir. Tatlısıyla acısıyla onu kendisine mal etmiştir. Onlar için bu rejimin karanlık yüzü daima aydınlık görünmüştür. Karanlıkta kalmıştır ve onlar beyaz görünen yönleriyle veya zevahiriyle ilgilenmişlerdir. Halbuki devrimin karanlıkta kalan ve tarihi derinliklere uzanan karanlık noktaları vardır. Onun cezbesine kapılanlar 'bu'du nazar' da denilen uzak görüşlülükten uzak olmaları hasebiyle onun karanlıkta kalan karakterine ve noktalarına agah olamamışlar ve sempati ile avlanmışlardır. Bu hususta da yine hazık alimlere ihtiyaç olmuştur. Arap dünyasında bu rolü Said Havva ve benzerleri üstlenmiş, temsil etmiş, devrimden hemen sonra İslam toplumlarını bu tehlike karşısında uyarmış ve Humeyni'nin tutum ve çizgisini 'şuzuz' yani kuraldışı olmakla tanımlamıştır. İran Devrimi İslami hareketleri olumsuz yönde etkilemiş ve kimilerini asli mecrasından saptırmıştır. Maddi imkanlarını bunun için seferber etmiştir. Çevresinde Şiilik rüzgarları estirmiştir. Lübnan'da Said Şaban, Fethi Yeken gibi Sünni ve İhvan yanlısı oluşumları şu veya bu yönde etkilemiştir. Ayartmış ve kendi çeperine çekmiştir. Mısır'dan dostumuz olan İhvan liderlerinden Kemal Helbavi gibi isimlerin de gönüllerini çelmiş ve kendisini imale etmiştir. Hamas gibi hareketleri Muhammed Mehdi Akif gibi hareket liderlerini ve İhvan liderlerini de etkilemiştir.
Tunus'ta ise Gannuşi başlarda devrimin rüzgarına kapılmış, etkisinde kalmış ve hala da bu etkilerin tortularından tam olarak kurtulamamıştır. Suriye'de geleneksel olarak kendisine mesafeli olan Fethu'l İslam gibi kurumları Esat ailesinin gücü sayesinde içten ele geçirmiş ve fethetmiştir. Arapların deyimiyle bu 'haza faydun min feyz' makamındadır yani buzdağının görünen kısmıdır.
İran yayılmacılıkta hiçbir kural veya ahlaki umde gözetmemiştir. İslami hareketlerin liderlerini veya yandaşlarını parayla satın alarak onları davasının lejyoneri haline getirmek istemiştir. Bunda ihlas ve istikamet sorunu olanlar karşısında bir nebze ve parça da olsa başarılı olmuştur.
Arap dünyasında Said Havva'nın çıkışına paralel ülkemizde de özellikle de Risale-i Nur camiasıyla da irtibatlı olan Mehmet Kırkıncı hoca ve Ali İhsan Yurt hoca gibi zevat İran tehlikesinin gizli kapaklı kalmış noktalarına temas etmiş ve şüpheli sınırlar konusunda topluluklarını uyarmışlardır. Sapmalara karşı bariyer olmuşlardır. Hareketlere itidal aşısı vurmak istemişlerdir.
İslami hareketin fikri denetçilerinden birisi de Mısırlı merhum Muhammed Gazali idi. Bedevi fıkhı kavramını ortaya atanlardan ve Vehhabilikle birebir mücadele edenlerden birisiydi. Lakin Sünnet konusunda çıkışları ile İran Devrimi konusunda ihtiyatsız tutumu kusurlarından sayılmıştır.
Arapça bir atasözünde vurgulandığı gibi, her âlimin bir dil sürçmesi, her atın bir tökezlemesi ve her keskin kılıcın da bir kör noktası bulunur.
Mehmet Kırkıncı hoca Medine mücavirlerinden hattat Mustafa Necati Erzurumi ile hemşeri olmanın ötesinde ortak dertlere sahip iki ilim erbabıdır. Bununla birlikte Mustafa Necati hocanın bazı ifrat noktalarına itidal aşısı vurmak istemiştir. Musa Şekerci hocanın nakliyle bunlardan birisi Vehhabi alimlerin arkasında kılınan namazların iade edilmesi yönündeki tutumudur. Kırkıncı Hoca bunun şatat yani ifrat ve tefrit makamında bir davranış olduğunu söylemiştir. Bu Vehhabiliği kayırmak, içselleştirmek değil ihtilaflı alanları kontrol altında tutmak ve derinleştirmeme kaygısıdır. Daima muhatap açısından ricat yolunu açık bırakma sevdasıdır. Velhasıl Mehmet Kırkıncı hoca İslami camianın kaybolan akil adamlarının son temsilcilerinden birisi idi. İnşaallah hayru'l halefleri yetişmekte ve yerini almakta gecikmez.
Bu vesile ile ötelere göçen yine Erzurum'un ilim ve fikir erbabından Alaaddin Başar'a rahmet ve mağfiret diliyoruz. Mekanı cennet olsun.
Mustafa Özcan