Seyyid Kutup tartışmaları üzerine bir derkenar
İsmail Ağa camiasında görülen kimi kanatlar birbiriyle Seyyid Kutup üzerinden vuruşuyorlar. Arap diyarlarında da selefiler ile İhvan, Seyyid Kutup üzerinden atışıyorlar. Seyyid Kutup kusursuz ya da masum değildir. Lakin o kadar kusur kadı kızında da bulunur! Selefiler de Seyyid Kutup karşısında farklı cephelere bölünmüş durumdalar. Aralarında insaflı olanlarla dar bakış açısını yansıtan gali yani aşırılar da var. Devletçi ve kurulu düzenleri destekleyen Rebii Medhali veya Camiye akımı gibi akımlar tamamen Seyyid Kutup karşısında yer alıyorlar. Bunlar rejimler karşısında gayet yumuşak İslami hareketler karşısında ise gayet serttirler. Onu onlarca mezmum sıfatla anıyorlar. Muhammed Surur Zeynelabidin gibi Selefi-İhvan kırması gruplar ise Seyyid Kutup'u bayraklaştırıyorlar. Kimi Selefilerin Seyyid Kutup'u vahdet-i vücutçu olarak suçlamaları ehli tarikat için de geçerlidir. Söz gelimi Cübbeli Ahmet Hoca Seyyid Kutup karşıtıdır ve siyasi anlayış olarak Camiye Ekolü'ne yakın duruyor. Bununla birlikte Medahile veya Camiye anlayışına göre Seyyid Kutup ile Cübbeli Ahmet aynı kefeye giriyor. Aynı anlayışı ve vahdet-i vücut anlayışını temsil ediyor.
Sururiye Seyyid Kutupçu bir selefi anlayışı temsil ederken Nasirüddin Elbani de dahil nispi gelenekçiler Seyyid Kutup'u vahdeti vücutçu veya halku'l Kur'an tezini savunan biri olarak görüyorlar. Görebildiğim kadarıyla İsmail Ağa çevresindeki kanatların iki atışma-vuruşma vesilesi var. Bunlardan ilki rabıta kime yapılır ya da ölüye mi yoksa diriye mi yapılır tartışmasıdır! İkincisi Seyyid Kutup okunur mu okunmaz mı meselesidir! Tali malzemeleri cephe savaşında yakıta dönüştüren Cübbeli Ahmet Hoca iki meseleyle de gündeme geldi. Ona göre Hasan Kılıç Hoca sadece vekildi ve ona biat edilse de rabıta yapılmazdı. Keza onun yerine geçen için de aynı şeyleri söylüyor. Hem biat ediyor hem de ayak sürüyor. Biat ederim ama rabıtayı Mahmut Efendi hazretlerine saklarım diyor. Yeri gelmişken rabıta şeyhin suretini nazara getirmek olmasa gerek. Aslı olsa bile bu, meseleyi basitleştirmek olur. Bilakis terabüt yani fart-ı irtibattır. Aksi takdirde rabıta bilinen şekliyle hem basit kaçar nem de eleştiri oklarına namzet olur. Daha geniş zeminde ele almak eleştirileri dindirir ve savuşturur.
Rabıta tartışması üzerinden Cübbeli Ahmet Hoca, Hazreti Ali'ye şartlı biat teklif eden Emevi hanedanlığına benziyor ya da siyasi bir figür gibi davranıyor. Oyunu fazlasıyla kurallarına göre oynuyor. Bunu mukabil savunmaya geçen İhsan Şenocak rabıta ne farz ne de sünnettir diyor. Ferid Aydın veya Molla Ramazan gibi henüz bidat deme aşamasına gelmemiş. Kestirip atmıyor. Bunun üzerine Cübbeli yeni bir argümanla karşısına çıkıyor. 'Rabıta, tarikatın farzıdır' diyor. Meşrep adabından olduğunu söylüyor.
Buna ilaveten bir de Seyyid Kutup tartışması ve atışması yaşandı. Cübbeli Ahmet hasımlarını alt edebilmek için Seyyid Kutup argümanına da sarılıyor. Mahmut Ustaosmanoğlu'nun okunmasını tavsiye etmediğini söylüyor. Seyyid Kutup kimi tarihi şahsiyetleri ele alışı üzerinden de eleştirilmekte. Hazreti Musa'yı tasviri ya da ilk kitaplarında Hazreti Osman dönemiyle alakalı değerlendirmeleri gibi. Burada bir üslup farkı var. Selefiler hatta kimi sufiler geçmişe ait skolastik bir dil kullanırken Seyyid Kutup günümüzü de kapsayan yeni bir dil kullanıyor. Siyasi konulara getirdiği açılım ve yaklaşımlar da bunu gösteriyor. "Fi zulal" adlı tefsirde Kur'an geçmişle birlikte günümüzü ve geleceği de kucaklıyor. Bu hususta Rebii Medhali de Seyyid Kutup'u bazı tarihi değerlendirmelerinden dolayı bühtan kabilinden Şiilikten öte Rafizi olarak nitelendiriyor.
İhsan Şenocak hoca da 'ne olacak ki' kabilinden ben de Seyyid Kutup'u okudum diyor. Seyyid Kutup'u herkesin okuması gerekmez ama okuyanlar istifade ederler. Şenocak hoca 'Bu suç ise, işledim' diyor. 'Şerrun labudde minhu/kaçınılmaz düzeydeki şer' diyor! Zorunlu bir kabahat diyor. O zaman da şeyhini takmamış ve kendi başına buyruk hareket etmiş oluyor! Zaten Cübbeli Hocanın onu götürmek istediği nokta da burası. Mahmut Efendi üzerinden infaz etmek istiyor. Cübbeli'yi Hasan Kılıç'a itaatsiz diye aforoz edenlere mukabil Cübbeli de düne kadar birlikte olduğu İhsan Şenocak'ı tekke dışına itmiş oluyor. Daha doğrusu meseleyi 'o bizden ayrılmadı, biz onu kovduk' havasına sokuyor, çalım atıyor. Bu yaklaşım kardeşlik zeminini zedeliyor. Ondan bu vesile ile kurtulmuş oluyor. Yalnız yığınak yapmada ya da taraftar devşirmede Şenocak gibi ağır bir topu da yitirmiş oluyor.
Selefiler Seyyid Kutup'tan ne istiyorlar? Ne alıp veremedikleri var? Belli ki onun eğilmez, bükülmez şahsiyetinden rahatsız oluyorlar. Onun şahsiyeti altında eziliyorlar. Kendilerini ezik hissediyorlar. Bu nedenle aralarında onu idam eden Nasır'a hulus çekenler var. Halbuki yine sufi meşrepten gelen Faslı Abdusselam Yasin 'El İslam evi't Tufan/İslam ya da Tufan' adlı eserinde Nasır'ın 1967 yılındaki İsrail karşısındaki bozgununu Seyyid Kutup'u idam etmesine bağlıyor. Selefiler haklı olarak Seyyid Kutup'u selefi saymıyorlar. Lakin selefi saymadıkları arasında onun kadar sataştıkları başka bir isim de yok. Meyveli ağaç taşlanır. Nasirüddin Elbani onu İbni Arabi gibi vahdet-ı vücutçu sayıyor. Onu savunmak için de merhum Filistinli yazar ve eylem adamı Abdullah Azzam devreye giriyor.
Bu hususta Moritanyalı Muhammed el-Hasan Vild Dedo Suudi Arabistan'da okurken yaşadığı bir hatırasını naklediyor. Elinde Fi Zilal bulunmaktadır. Mütalaa salonunda bulunan arkadaşlarından birisi bu kitabı neden okuduğunu sorar ve mahzurlarına değinir. Bunlardan birisi Mutezile inanışında olduğu gibi Kur'an-ı Kerim'in mahluk yani yaratılmış olduğuna (halku'l Kur'an) inanmasıdır. Dedo'ya bu konuda ne düşündüğü sorulduğunda şunu söyler: Ben bu hususta Seyyid Kutup'u tekfir etmem ve bu husus Fi Zilal'i okumamı da engellemez. Bu husustaki suçlamaların temelsiz olduğuna dair değerlendirmelerden birisi de Ebu Abdillah Ahmet Bin İbrahim Bin Ebi'l Aynenyn'e aittir. Sonra Dedo ile ilgili sorgulanmak üzere Bin Baz'a bir rapor yazılır. Savunması istenir. O da aynı minvalde savunmasını yapar.
Birileri tarikatta rabıta ile tarikat dışında da Seyyid Kutup üzerinden aforoz kurumunu işletmektedir. Bu araçlar üzerinden hasımlarını silkelemeye çalışmaktadırlar. Üzücü olan dini meselelerin kurnazlığa alet edilmesidir. Bu ne tekkeye yakışır ne de tekke dışına...
Müslümanlar ahlaklı oldukça ve kaldıkça yücelirler. Ayak oyunları hak erlerine yakışmaz.
Bu akim tartışmaları yürütenlere bir tavsiyem olacak: Gazali'nin El Beyan ve't Tebyin Fi Gururi'l Halki Ecmain adlı eserini okusunlar. Cevherleri varsa istifade ederler. Hadis-i kutside belirtildiği gibi Adem oğlunun hiç biri kusursuz değildir. Sufilerin dediği gibi 'vucüduke zenbün la yukasu aleyhi zenbun aher'. Varlığın kusur ve suçtur onun üzerine başka bir kusur aranmaz!
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Niçin Batı’nın gerisinde kaldık? (31.05.2024)
- Mısır’ı kim batırdı? (26.05.2024)
- İran'da Rafsancani ve Reisi’ye devlet suikastı (23.05.2024)
- İdam cumhuriyeti ve Reisi'nin ibret dolu ölümü (20.05.2024)
- Taşkesti'yi sevdiren adam (16.05.2024)
- Japonya’dan Gazze’ye (13.05.2024)
- Selefiliğin son sürat intişarının ardındaki sır (09.05.2024)
- Gönül frekansında buluşanlar (05.05.2024)