Aras Nehri üzerinde Azerbaycan ile ortaklaşa yapılan barajın ya da barajların açılışına katılan İbrahim Reisi, dönüş yolunda kendisini ve beraberindeki 9 kişilik heyeti taşıyan helikopterin düşmesiyle yanarak can veriyor! İran, bu facia haberini halkına aheste aheste yani alıştıra alıştıra duyuruyor. Ölenler arasında Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Güney Azerbaycan Valisi de bulunmaktadır.
Kaza ile ilgili üç ihtimal üzerinde duruluyor. Bu ihtimallerden ilki uçağın teknik bir arızadan dolayı düşmüş olabileceği yönündedir. Zira bu ve benzeri helikopterler Şah'ın son döneminde hava araçları envanterine katılmış bulunuyor. Kimileri açısından uçan tabut hükmünde de sayılabilirler. Zira devrimden sonra Amerikan ambargosu nedeniyle İran bu ülkeden yedek parça ikmal edemiyor, karşılayamıyor. Dolayısıyla eski araçlarını yenilemekte veya modernize etmekte güçlük çekiyor. Reisi'nin bindiği helikopter de bunlardan birisi. Bu nedenle de bu tarz uçak ve helikopter kazaları sıklıkla vuku buluyor. İkinci ihtimal ise çetin hava şartları ve muhalefetidir. Nitekim hava muhalefeti bu tür sonuçlara yol açabiliyor. 25 Nisan 1980 tarihinde Başkan Jimmy Carter ABD'nin Tahran elçiliğinde rehin tutulan elçilik personelini kurtarmak için gizli bir kurtarma hareketi başlatıyor. Adına Operation Eagle Claw denilen bu operasyon hava muhalefeti ve kum fırtınası nedeniyle akamete uğruyor ve yarım kalıyor. Fiyaskoya uğruyor bu da Carter'ın Reagan karşısında seçimleri kazanmasına engel oluyor. Kısaca hava muhalefeti önemli etken ve engellerden birisidir. Üçüncü ihtimal veya şık ise sabotaj ihtimalidir. Bu ihtimal daha ziyade başta İsrail olmak üzere dış güçlere bağlanıyor. Bu gibi durumlarda İsrail'in klasik tavrı doğrudan sahiplenme olmayıp geçiştirmedir. İsrail basınına konuşan bir yetkili bu kazayla ilgilerinin bulunmadığını söylemiştir ki mantık da bunu doğrulamaktadır. Kasım Süleymani'nin anma etkinliğinde Kirmanşah'daki kundaklama eylemi İsrail tarafından yapılmış olabilirse de bu yeni olay ve olaylar için referans değildir. Arif Keskin gibilerinin de ifade ettikleri gibi İsrail'in bu kazadan doğrudan bir kazancı yoktur. Reisi yeri doldurulamayacak bir kişilik değildir. Suikasta azmettirecek nedenler bulunmuyor. ABD ise bunu gizli kapaklı değil de doğrudan da yapabilir. Kasım Süleymani cinayeti ile birlikte 1988 yılında 290 kişinin hayatını kaybettiği İran yolcu uçağının denizden atılan bir füze ile düşürülmesi bu tür açık eylemlerdendir. Bu sabotajla birlikte Humeyni zehir dolu bir kupa içtiğini söylemiş ve Irak'la 8 yıl süren savaşa nokta koymuştur.
Bununla birlikte ABD gizli kapaklı suikastlar yapmaz mı? Ziya Ul Hak'ın uçağı içindeki Amerikan elçisiyle birlikte sabotajla düşürmüştür. Ya da genel kanı o yöndedir. Kral Faysal'ın ölümünden de azmettirici olarak ABD sorumludur. Reisi suikastı simetrik midir? Şu bilinmeli ki Ruhani ağırlık olarak ne Faysal ne de Ziya Ul Hak ile karşılaştırılabilir.
Peki, sabotaj ise iç faktörler devrede olabilir mi? Yani rejim içi kavga olabilir mi? Devlet içi bir suikast ise, bunun arkasında ne olabilir? Birçok kişinin dikkat çektiği gibi yaşlı ve hasta olan Hamaney sonrasını düzenlemede Reisi seçeneği devreden çıkarılmış ve ortadan kaldırmış olabilir.
Bununla birlikte şahsi kanaatim bu olayın veya kazanın teknik nedenler veya hava şartlarıyla ilgili olarak meydana geldiği yönündedir.
Cezasını buldu mu?
Devrim yıllarında ve İran-Irak savaşı sonrasında İran'da çok sayıda insan tasfiye edilmiştir. Bunun mimarları arasında Ayetullah Halhali ve İbrahim Reisi gibiler de vardır. 1988 yılı olaylarında Reisi birçok kimsenin tasfiyesinden sorumlu tutulmuştur. Kimilerine göre Reisi Iraklı esirleri helikopter veya uçaktan atarak öldürmüştür. Bir zamanlar Şili de yapıldığı gibi. Bu suretle ölümlerine neden olmuştur. Bu durumlar için 'el cezau min cinsi'l amel' ifadesi kullanılır. Yani su testisi su yolunda kırılır. Ceza işin türündendir. Bu nedenle de İran'da devrim yanlıları yas tutarken halkın bir kesimi sokaklara dökülerek sevinç gösterilerinde bulunmuştur. Buna şamata da denebilir. Lakin İran'da devrimden bu yana rövanş arzuları birikmiştir. Keşke ne Şah'ın zulmü ne de ardından gelen Devrimin taşkınlıkları olsaydı. Bir hadis-i kutsi de Cenab-ı Hakkın kullarına şöyle bir tavsiyesi aktarılır: Latezalemu. Birbirinize zulüm etmeyin. Maalesef gücü ele geçiren aksi yönde davranıyor. Reisi veya Hamaney doğrudan İsrail'i hedef almasalar da Suriye, Lübnan, Irak ile Yemen'de Sünni kitleleri ezmişlerdir. Acılı bir gün de olsa bunları unutmak kolay değil.
İran'da hesaplar karıştı!
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopterinin düşmesi veya sabotajla düşürülmesi sonrasında Hamaney'in yerine geçecek isimle alakalı tartışmalar da yoğunlaştı. Hatta kimileri bu kazanın veya suikastın Hamaney sonrası dönemi kurgulamak veya düzenlemek için yapıldığına inanıyor. Kısaca bu kesimlere göre kaza bir iç tertip olabilir. Dış tertip olsa bile iç hesapları olanların işine yarayabilir. Bu kaza ve kayıpları sebep tahtında olmasa bile sonuç olarak Hamaney sonrası dönemi düzenlemede etkili olacaktır. En güçlü seçeneklerden birisi kaza ile bertaraf olmuştur. Zira Hamaney oldukça yaşlı ve müzmin hastalıklardan mustarip.
Mollalar hiyerarşisinde rütbesi yetmediği için Müçteba Hamaney ya da Reisi'nin (yaşasaydı) isteseler bile bu makama getirilmesinin güç olduğu yönündeki varsayım veya tezler vaka karşısında tutunamıyor ve geçerliliğini kaybediyor. Ali Hamaney sonrasında İran'ın Müçteba Hamaney'in seçilmesiyle veliyi fakih sisteminde hanedanlığa geçilebileceği konuşuluyor.
Acaba işler ilkelere göre mi yürüyor? Kesinlikle hayır. Daima teorik alan pratiğe uyduruluyor. Ne Reisi ne de Müçteba; her ikisi de ayetullah veya ayetullah uzma sıfatı taşımıyor olsalar bile bu şanslarını asla azaltmazdı. Doğru! Mercii taklit değiller. Öyle ise yeni veliyi fakih olamazlar ya da Hamaney'in yerine geçemezler denemez! Elbette bu yanlış bir çıkarım olurdu.
Esasında bu hususta bir sıkıntı yok! Teori pratiğe uydurulur. Nitekim dini ve laik dünyada da bu işler hep böyle yürümüştür. Söz gelimi, Ak Devrim'den sonra Şan Muhammed Rıza Pehlevi'ye yönelik takiye prensibini bozan ya da açıktan muhalefete geçen Ayetullah Humeyni hapishaneye atılır ve belki de idama varan bir şekilde cezalandırılması söz konusu olur. Onun idamına engel olabilmek için Ayetullah Şeriatmedari Humeyni'ye dokunulmazlık zırhı giydirmek için ayetullah uzma sıfatı verir. Sonra Humeyni Türkiye ve ardından Irak'a sürgüne gider. Sonunda da Paris üzerinden devrimin başına geçer. Kısaca Humeyni ilmi nedenlerle değil siyasi nedenlerle 'ayetullah uzma' sıfatı iktisap etmiştir.
Humeyni'den sonra yerine gelen Ayetullah Hamaney de aynı şekilde "huccetü'l İslam" mertebesinde iken veliyyi fakih olabilmesi için Ayetullah makamına terfi ettirilmiştir. Burada da devreye aynı yöntem girmiş ve kurallar vakıaya uydurulmuştur. Hatta bu süreçte Hamaney'e alan açılması için Lübnanlı Ayetullah Fadlallah'ın Hizbullah üyelerine merci-i taklit olmasının önüne geçilmek istenmiştir. Kısaca diğer mercilerin hepsinin veliyi fakihin şemsiyesi altında toplanması istenmiş ve aksi halde bunlara mobbing uygulanmıştır. Bununla birlikte biraz da ABD'nin koruması altında olan Sistani bu baskılardan muaf kalabilmiştir. Zaten o da bir İranlı olarak müstakil merci sıfatıyla İran çıkarlarına daha fazla hizmet etmiştir. Haşd-i Şabi'nin kurulması en büyük hizmetlerinden birisidir.
Şii dünyada laik kesimlerde de bu böyledir. Suriye'de anayasa gereği devlet başkanı Müslüman olmak zorundadır. Daha önce Faris Huri gibi kimi hıristiyanlar başbakanlık mevkiine gelmişler lakin cumhurbaşkanı olamamışlardır. Bu post Müslümanlara mahsustur. İlk kez Nuseyri bir aidiyetten gelen Hafız Esat'ın cumhurbaşkanlığı sürecinde Müslümanlığı tartışma konusu olmuştur. İbni Teymiye hatta bizzat "On İki İmamcı" Şii kesimler de Nuseyrilerin Müslümanlığı konusunda şüphelidir. İtirazları ve çekinceleri vardır. Lübnanlı kayıp İmam Musa Sadr bunun yolunu açmış ve Nuseyrilerin ehli İslam oldukları hükmünde bulunmuştur. Bunun sonucu Hafız Esat, Musa Sadr'ın Nuseyri kesimler arasında Şii dailiği, misyonerliği yapmasına izin vermiştir. Beşşar Esat döneminde bu teşeyyü dalgalanması Sünni kesim arasında da yürütülmüştür. Beşşar Esat da babası öldüğünde anayasa gereği yerine geçmek için yeterlilik şartına haiz değildir. Neden? Zira 34 yaşındadır ve anayasanın ilgili hükümleri cumhurbaşkanı adaylarının kırk yaşını doldurmasına amirdir! Bu durumda hukukun gücü değil de gücün hukuku devreye girecektir.
Dolayısıyla "ayetullah" veya "ayatellah uzma" mevkiine gelememiş kimselerin veliyyu fakih olmasının önünde artık bir engel yoktur. Bütün ilkeler çiğnenmek için vardır! Aksini savunmak Şii kültürünü ve literatürünü tanımamak anlamına gelir. Hasan Askeri'nin doğmamış çocuğu Mehdi olabiliyorsa neden yeterliliği tartışılan isimler veliyyi fakih olamasın ki? Bir engel mi var? Örnekler olmadığını söylüyor. Gerisi boş laf!
Mustafa Özcan