Küresel tekerlek tümsekte sıkıştı; ne ileriye ne de geriye gidebiliyor. Ehl-i hak da ehli batıl da maruz oldukları girdap dairesinde çırpınıp duruyorlar. Sahil-i selamete yol bulamıyorlar. Çırpınıyorlar. Süreç iki taraf için de uzadıkça uzuyor. Beni İsrail bunu Tih sürecinde yaşamıştır. Bu Tirmizi'nin tahriç ettiği bir hadisin ifadelerine de tekabül ediyor. Şöyle ki, ahir zamanda bir takım insanlar çıkar, din ile dünyayı isterler. Yumuşaklıkta kuzu postuna bürünürler. Kalpleri ise kurt kalbinden katıdır. Allah onlara şöyle hitap eder: Beni mi kandırıyorlar yoksa bana karşı cüret mi ediyorlar? Ahdim olsun ki, onları öyle fitnelere uğratırım ki dini bütün kimseleri bile ( keskin görüşlü alimler bile) şaşkına dönerler. Bu fitneler halim kişiyi bile hayrette bırakır!
Son sıralarda küresel tıkanma (ihtikan) ile ilgili karşıma hep aynı kelime çıkıyor. Devvame veya düvvame yani anafor ve girdap. Kelimenin Türkçe karşılığı bir türlü aklıma gelmemişti. Neyse sonunda aklıma düştü ve girdap olduğunu hatırladım. Anafor da aynı anlama gelmektedir. Soğuk savaşın bitmesinden sonra dünya sistemi yerinde sayıyor. Bir arpa boyu ilerleme kat etmiş değil (Arapların deyimiyle yüravihu fi mekanihi). Git-gel halini yaşıyor. Bu nereye kadar devam edecek, Allah bilir.
Kimileri Gazze veya Filistin meselesinin de yerinde saydığını ya da tam olarak girdaptan çıkamadığını söylüyor. Kimileri Columbia Üniversitesi ile başlayan öğrenci hareketlerini 1968 kuşağı eylemlerine benzetiyor ve bunun küreselleşerek bir girdaba dönüşeceğini öngörüyor. Yahudi toplumu bir serabın peşinde bölgeye gelmiştir. Bu serap zamanla her şeyi vakumlayan ve önüne katan bir girdaba dönüşmüştür. Halksız bir toprak düşlerken en çetininden bir halkla karşılaşmışlardır. Netanyahu'nun Devler/Amalek ifadesiyle kurucu atalarının insansız toprak ifadesi çelişiktir. Bu da serapla ve yalanla bölgeye geldiklerini ispat eder.
Dünya sistemi ile İsrail'in bu girdaptan kurtulma şansı var mı? Kendini tekrarladığı kesin. Bu kaht-ı rical ile bu adam kıtlığı ile ve bu anlayışla sahil-i selametin yolunu tutmak imkansızdır. Şüphesiz bu girdabın sonunda mevcut sistem yıkılacak ve yeni bir sistem kurulacaktır. Bunun olması için de pek az bir vakit kalmıştır. Belki birkaç sene.
Bölgesel tıkanmayı getiren süreçlerden birisi de İran Devrimi'dir. Beşşar Berhum isimli Suriyeli ve Nusayri bir yorumcu Al-Meşhed Kanalı (https://www. youtube. com/watch?v=nvrUZCffULw) ve diğer kanallara yaptığı değerlendirmelerde Suriyeli Nusayrilerle İran'ın yollarının ayrıştığını söylemektedir. Rejimin yaklaşımını değil halkın nabzını seslendirdiğini söylemektedir. Bunun için de Gazze olaylarının turnusol kağıdı olduğunu ve İran'ın renklerini ortaya serdiğini ve maskesini düşürdüğünü söylemiştir. Ona göre İran, İsrail ile birlikte tiyatro oynamakta ve sahte İsrail düşmanlığı üzerinden bölgesel nüfuzunu pekiştirmek istemektedir. Bu mükerrer açıklamalarını Lazkiye gibi rejimin merkezinden seslendirmesi rejimin bilgisi ve onayı olmadan mümkün değildir. Öyle ise rejim neyi amaçlamaktadır, murat etmektedir? Bunu kestirmeden cevaplayan Suriyeli yorumcu Ahmet Rahhal tarafların iyi polis kötü polis rolü oynadıklarını; Beşşar Berhum'un mealen 'Esat iyi Ama İranlılar suyu bulandırıyor' demek istediğini aktarmaktadır. Kısaca Suriye'de Nusayri topluluğu İran ve Şiilik karşısında mevzii kaybetmiştir. Bu kayıp mevzileri geri toplamak istemektedir. Bu mümkün müdür? Buna şöyle cevap verirler: 'Geçti Bor'un pazarı sür eşeğini Niğde'ye!' Daha önce varlığıyla birlikte nüfuzu da olan Nusayri topluluğu İran lehinde varlığını kaybetmese bile nüfuzunu kaybetmiştir. Bu da onları rahatsız etmektedir. Belki de şimdi Suriye'de en büyük nefret Şiilere karşı gösterilmektedir. Adeta devrime ve devrimcilere göz kırpan Beşşar Berhum İran'ın (Suriye rejimi üzerindeki yanlış telkinleriyle) devrimi mecrasından saptırdığını söylemektedir. Arap Baharı sürecinde Türkiye'nin halka açılma telkinleri yerine İran'ın halkı katletme telkinleri etkili olmuştur. Beşşar Berhum'a göre, Gazze olayları turnusol kağıdı gibi olmuş ve halkın gözünü açmıştır. İran'ın gerçek karakterini ortaya sermiştir. Dolayısıyla Suriye'deki İran nüfuzu daraltılmalıdır. Hatta daha ileriye giden Beşşar Berhum 'İran'a karşı keşke İsrail ile işbirliği imkanım olsaydı. Esirgemezdim ve bu fırsatı tepmezdim' demektedir. İran ile işbirliği yapanlara hain nazarıyla bakmaktadır. Berhum Şiilerin merhumu Kasım Süleymani'nin İsrail'in sürdüğü Filistinli nüfusundan daha fazla Suriyeli nüfusu ülke dışına çıkardığını söylemektedir. Dilinin kemiğini sıyırmış görünüyor.
Sokağın nabzını aksettirmesi doru ise şimdi Şii cephede veya ortaklar arasında ayrılık gayrilik saati gelip çattı. Suriye'de İran siyaseti geri tepti. Ya da İran'ın Şii ümmeti fikri veya beytü'ş Şii tasavvuru çöktü. Şüpheniz olmasın bütün cephelerde çökecektir ve yeniden İslami dalga Pers dalgasının üzerini örtecektir. Ona egemen olacaktır. Her şey başlangıç noktasına geri dönecektir.
Kayıp İmam Musa Sadr'dan beri Suriye'de uygulanan Şiileştirme politikası sonuna gelmiştir. Musa Sadr'ın Esat'ı Şii kontenjanından İslam dairesine sokması sayesinde anayasadaki yeterlilik hükmüne ulaşan baba Esat bu sayede cumhurbaşkanı olabilmiştir. Suriye sahil şeridi şimdi İran'ın telkin ettikleriyle değil bildikleri gibi yaşamak istemektedir. Bir zamanlar Dürzileri de Şiileştirme kampanyası içine almak isteyen İran'a karşı Velit Canbolat şöyle demiştir: Biz Mekke'ye doğrudan gitmeyi bilmiyor muyuz illa da Tahran üzerinden mi gitmeliyiz?
Devran döndü Türkiye'nin Suriye politikasının haklılığı perçinlenmiş oldu. Suriye rejimi İran ile bütünleşmek yerine halkıyla bütünleşseydi şimdi bambaşka bir tablo ile karşı karşıya bulunuyor olacaktık. Uzlaşma yerine namluları kullanan Esat kendisini de ülkesini de batırdı. Şimdi girdapta boğulma derekesinde çığlık atıyor.
Bazıları unutsa da Suriye ile Filistin birleşik cephe mesabesindedir. Ancak sırt sırta vererek ve birbirlerine tutunarak kurtulabilirler.
Bu ayetle konuyu daha açık hale getirelim: Şüphe yok ki, inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. (Enfal: 36)
Mustafa Özcan