İran'ın sınırlı onun ötesinde kontrollü haberli ya da bildirimli misillemesinden sonra İsrail- İran kapışması yeni bir aşamaya ve safhaya girdi. İsrail yeniden karşılık vererek tırmandırmaya devam eder mi yoksa kendisini dizginler mi? Açıktır ki Amerikalılar sınırlı bir misilleme ile İran'ın gönlünü serinletmesine ses çıkarmadılar. Bu nedenle de İran hem İsrail hem de ABD'yi dize getirdiklerini düşünüyor ya da tribünlere bu yönde mesajlar veriyor. Darbe herkesin de ifade ettiği gibi genel olarak askeri olmaktan öte psikolojik ve stratejik. Beklentilerin altında kalmıştır. İran istediğini elde etse de Netanyahu hepten zararda sayılmaz. Nedeni hasarın sınırlı olmasıdır. İsrail Şam'da tek füzeyle hem de diplomatik mekanda biri general 11 kişiyi öldürmüştür. İran misillemesi ise adeta kurusıkı olmuştur. Yaralananlar yine Arap sokağından. Kayıplar İsrail'den ziyade Araplardan. İran'ın misillemesinin ardından Netanyahu muhaliflerini sokaklardan topladı. Evlerine çekti. Tahran ise yandaşlarını veya destekçi kitlelerini veya bindirilmiş kıtaları sokaklara döktü. İran dost kitleler nezdinde İsrail'i vurarak kredi kazandı ve bir nebze de olsa itibarını geri aldı. Biden'ın olumsuz yaklaşımı nedeniyle belki İsrail İran'a doğrudan karşılık vermeyebilir lakin Suriye'deki İran askeri mevzilerine akınlar düzenlemekten vazgeçecek midir? Bunu bundan sonraki olayların seyri tayin edecektir. Haberli ve bildirimli ve sınırlı da olsa yine de İran'ın İsrail'e vurması ileri bir aşamayı temsil etmektedir. Bu bir karşılık verme veya misilleme olsa da ikinci cephe açma değildir. Dolayısıyla Filistin halkına moral vermekten öte bir yararı bulunmayacaktır. Ürdün ve Nakap Çölünde bazı zayiatlar olmuştur ve hedef olanlar Araplardır. Bu misillemenin gölge darbesi Ürdün'e vurmuştur. Bilindiği gibi İran daha önce Ürdün sınırları içindeki bir Amerikan üssünü yine misilleme maksadıyla vurmuştur. Ürdün göründüğü kadarıyla stratejik tercihini İsrail'den yana yapmıştır. Bu iç dengeleri de zorluyor. Hamas destekçisi Müslüman Kardeşler hareketi ve yandaşları hükümetlerinin bu tutumundan memnun değiller. Homurdanıyorlar. Sözlüde olsa Ürdün rejimiyle Müslüman Kardeşler hareketi arasında bir sürtüşme yaşanmaktadır. İran'ın gölge darbesi bu sürtüşme potansiyelini daha da açığa çıkarabilir.
Bu meselenin veya tartışmanın tali boyutlarından birisi şudur: Misilleme sürecinde muvazaa ya da danışıklı dövüş var mı yok mu? Ya da her şey göründüğü gibi mi cereyan etti? Merkezi Londra'da bulunan Hivar Kanalı'nın Yayın Müdürü Azzam Temimi bundan bir müddet önce bu hususlarla ilgili bir makale yazdı ve kimi İslami çevrelerin bir zamanlar Saddam ile ABD arsındaki atışmalarda olduğu gibi meseleye muvazaa zaviyesinden baktıklarını oysa ki karşılıklı tutumların gerçekçi olduğunu ifade etmiştir. Halbuki İran'ın Kasım Süleymani misillemesiyle alakalı Trump'ın açıklamaları Azzam Temimi'nin görüşlerini nakzetmektedir. Şimdi değişen bir şey var mıdır? Misillemenin hacmi büyüse de meselenin özü aynı kalmıştır.
Evet! Misilleme sürecinde bir üst aşamaya gelindi. Olayların sevki bunu gerektirdi. Dokunulmazlığa haiz diplomatik hedeflere vurma İran'a misilleme hakkı tanımıştır. Zira doğrudan saldırıdır. Bununla birlikte misillemenin kapsamı çatışma veya savaşı ileri bir noktaya taşımamıştır. İran son derece dikkatli davranmıştır. İran'ın darbesi veya misillemesi öncesinde neredeyse nasıl vuracağını sağır sultan bile duymuştur. Amerikan yazılı ve görsel basını füzelerin ve insansız hava araçlarının sayısını bile veriyordu. CBS gibi kanallar füzelerin ve kamikaze hava araçlarının sayısını veriyorlardı. Sektirmeden dedikleri gibi de çıktı. Bu misilleme ile birlikte İran, tırmandırmaya niyetli olmadığını ortaya koymuştur. Düşmanı dövmekte özen göstermiştir. İtina ile vurulur mesajı vermiştir!
Burada Netanyahu'nun önemli bir taktiği var. Gazze savaşını vekalet savaşı olarak göstermek, Gazze üzerinden İran ile vuruştukları intibası vermek istemiştir. 1991 ile 2003 arasında Irak'la ilgili savaşlarda da şu imaj verilmeye çalışılmıştır: Mücadele veya cepheleşme Araplar ile İsrail arasında değil aksine taşkınlık yapan Saddam ile Araplar arasındadır. Şimdi de aynı mesaj İran'a uyarlanmaktadır. Mesele İsrail ile Filistin veya Araplar arasında değil, meseleyi istismar eden İran arasındadır! Böylece Filistin meselesini devre dışı bırakmış oluyorlar. İran'ın düşük profilli ya da yoğunluklu misillemesinden sonra Gazze meselesi gölgede kalmıştır.
Misillemenin ardından iki kaset veya kayıt yeniden dolaşıma sokuldu. Bunlardan birisi Trump'ın Kasım Süleymani olayından sonra İran'ın bildirimli ve haberli bir şekilde Irak'taki ABD hedeflerini vuracağını haber vermesini anlattığı kayıttır. İkinci kaset veya kayıt ise Mısır asıllı ulemadan ve Avustralya eski Müftüsü Tacettin Hilali'nin bir konuşması olmuştur. Şii mercilerden Muhammed Yakubi'nin sitesinden yeniden dolaşıma sokulmuştur. Amaç bu saldırı sonrası İran'ı yüceltmektir. Halbuki kayıt, 24 Haziran 2015 tarihini göstermektedir. Lakin dinleyenlerde yeniymiş algısı uyandırıyor. Dolayısıyla bu fake misillemeden sonra İran propagandası dolu dizgin kaldığı yerden yoluna devam etmektedir. Hilali, Muhammed Suresi 38'inci ayetin yorumlamasında Persleri öne çıkarmaktadır. Ayet şöyledir: Ve eğer sırt çevirirseniz, Allah sizi başka bir toplum ile değiştirir. Sonra onlar, sizin gibi olmazlar! Taceddin Hilali bizzat bu ayeti Hazreti Peygamberin yorumladığını ve Selman-i Farisi ve muakkiplerine işaret ettiğini ve onları tayin ettiğini ifade etmektedir. Kısaca Hilali'ye göre Hazreti Peygamber Arapların yerini alacak kavmi Persler olarak tanımlamıştır. Güncel olaylar ve Filistin meselesi de bunu doğrulamaktadır. Vaktiyle İran Devriminin patlak vermesinden sonra Gannuşi de Persler lehine böyle bir yorumda bulunmuştu. Lakin Türk uleması bu alternatif milletin Türkler olduğunu ifade etmiştir ki tarihin gölgesi de bu yorumu teyit etmiştir.
Humeyni'nin büyük şeytan küçük şeytan ayrımına gelecek olursak: ABD'nin çıkarları sadece İsrail ile sınırlı değildir. İran da bu çıkarların bir parçasına hitap etmektedir. Muhammed Haseneyn Heykel, ABD-İsrail denkleminde patronun ABD olduğunu söylemiştir. Bu ilişkileri geçişli ve inişli çıkışlı görmek daha yerinde olabilir.
Mustafa Özcan