İslam'ın huccetlerinden veya ispatlarından birisi Hazreti Ebubekir'dir. Hazreti Peygamberin halefi ve yerine bıraktığı kimsedir. Onu ve benzeri sahabeleri yetiştirmiştir. Peygamber ocağında serpilen güzide isimlerden birisidir. Hazreti Ebubekir'in kumaşı ender kumaşlardan birisiydi. O gelen mesaja mutavaat etmiş yani çekim alanına girmiş, tutulmuştur. Peygamberi her zor anında tasdik etmiş ve bu nedenle sıddık unvanını almıştır. O söylüyorsa doğrudur demiştir. Aynı tavrı kadınlardan Hazreti Hatice göstermiştir. Hiç tereddüt etmemiş ve ikiletmemiştir. Özellik ve hususiyetlerinden birisi gözü yaşlı olmasıdır. Yağmur bulutları gibi gözü yaş doludur. Özellikle de Kur'an okurken gözyaşlarına hakim olamaz. Bu da yufka yürekli olmasından kaynaklanmıştır. Kızı Hazreti Ayşe onun yufka yürekli birisi olmasını yakinen bildiğinden Hazreti Peygamberin yerine halife olmasını istememiştir. Gözü yaşlı birisinin o ağır makamın hakkını veremeyeceğini düşünmüştür. Kuşkuludur. Babasının bu işe bulaştırılmasını asla istemez. Halbuki o celadet isteyen duraklarda herkesten daha celadetli çıkmıştır. Mekke müşriklerinin ehl-i İslam'ı muhasara ve çevreleme politikalarından dolayı çokları gibi Hazreti Ebubekir de başını alıp Habeşiştan'a göç etmek istemiştir. Bu niyetini gerçekleştirmek üzere yola çıktığında karşısına Malik bin Haris ibnü'd Dağine çıkmıştır. O Hazreti Ebubekir'e şöyle hitap etmiştir: Ebu Kuhafe hayrola nereye böyle? O da Mekke ahalisinin sıkıştırmalarından dolayı başını alıp gitmek istediğini söylemiştir. Bunun üzerine Kare kabilesinin lideri olan İbnüd Dağine kendisini himayesine alacağını söylemiş ve birlikte geri dönmeyi teklif etmiştir. Hazreti Hatice'nin Hazreti Peygamberin insani vasıflarını saydığı ' ve Allah seni hüsrana uğratmayacaktır' dediği meşhur teskin konuşmasına benzer bir konuşmayı da Malik İbni Haris İbnü'd Dağine Hazreti Ebubekir karşısında yapmıştır. Hicrete niyet etmiş olan Hazreti Ebubekir'le karşılaştığında ve geri dönmeye ikna çabasında aynı veya benzeri sözleri sarf etmiştir. Çünkü iki zatın kumaşları benzerdir.
'Allah'a yemin ederim ki, sen aşiretini süslersin, zor zamanlarda, musibetler karşısında insanlara yardım elini uzatırsın, iyilik yaparsın, yokları ve mahrumları giydirirsin.'
Mekke'ye geri döndüğünde Hazreti Ebubekir ibadetini cehri olarak yapmaya başlar. Bugünkü tabirle Mekkelilerin kamusal alanına ya da haremine girer. Evinin bitişiğine ibadet edeceği bir mescit inşa eder. Yanık sesiyle Kur'an okur hem de Kur'an tilavetiyle birlikte göz yaşlarına hakim olamaz. Mekke müşrikleri özellikle kadınlar ve çocuklar bu sahneye üşüşürler ve bu durumdan etkilenirler. Bu Mekke müşriklerini rahatsız eder ve İbnü'd Dağine'den himayesini geri çekmesini isterler. O da Mekkelilerin baskılarına dayanamaz ve Hazreti Ebubekir'e verdiği himayeyi geri çeker. Hazreti Ebû Bekir de Allah'ın himayesinin kendisine yeteceğini belirterek himayesini iade etmiştir. Hazreti Ebubekir kıssada nakledildiği gibi yufka yüreklidir ve Kur'an okudukça gözyaşlarına hakim olamamakta bu da çevrenin merakını celbetmektedir. Meraklıları etrafına toplamaktadır ( Et Tarik ile'l Kur'an: İbrahim ibni Ömer es Sekran, Daru'l Hadare, s: 12).
Ömer Öztürkmen'in kitap hacminde bir çalışmayla ortaya koyduğu gibi İslam gözyaşı medeniyetidir. Nitekim bu hususlarda kalem oynatan hafız İbni Ebi'd Dünya ağlayanların, bağrı yanıkların tarihçesini kaleme almıştır. Er Rikkatü ve'l Büka ( İncelik ve Ağlama)başlıklı eserinde 'bükkaun/ağlayanlar' olarak da anılan bir zümreden bahseder. Bu eserinde İslam tarihi içinde yufka yüreklilerin çetelesini tutmuş ve örneklerine değinmiştir. Kur'an-ı Kerim'in tilavetine melekler, insanlar ve cinler dayanamamakta adeta kendilerinden geçmektedirler. Cübeyr İbni Mat'am gibi vaktiyle ehli şirk zümresi arasında yer alanlar bile Kur'an'ı dinleyince içlerinden parende atmak gelir. Kalp çırpıntısı geçirmiştir. Bu gelenek günümüze kadar devam etmektedir.
Sözgelimi Suriye'de yüzyılın en tanınmış iki alimi gözyaşlarıyla da anılmışlardır. Bunlardan birisi Türkiye'de de ziyaretleriyle yakından tanınmış isimlerden olan Abdulfettah Ebu Gudde'dir. Kendisi Düzceli Muhammed Zahid el Kevseri'nin talebelerindendir ve hadis tahkikatında temayüz etmiş isimlerden birisidir. İstikamet sahibidir.
Ağlamakla maruf diğer alim ise Hasan el Benna'nın dostlarından Hamalı Şeyh Muhammed el Hamid'dir. Fıkıh ve tasavvuf ilminde temayüz etmiştir. İslam karşıtı akımlar ve düşüncelerle mücadele etmiştir. Şeyh Muhammed Hamid'in dostlarından ve tanıdıklarından olan Şeyh Said anlatıyor (Tantavi olabilir): " Şeyh Hamid'in takvasına yetişmek ne mümkün! Kur'an tilavetiyle meşgul olur ve günlük ahzab veya evradını hiç aksatmazdı. Ehli ilmin de onayladığı şekilde zikir halkaları tertip ederdi (Nakşibendi tarikatının Halid el Bağdadi ekolüne mensuptu). Gözü yaşlı biriydi ve gözyaşlarına hakim olamazdı. Müslüman alimlerden çok kişiyle karşılaştım ama hali şu ayete intibak eden çok az kişi gördüm. Kendilerine Rahmân'ın âyetleri okunduğunda ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlar. Bu vasfa uygun sadece iki kişiyi hatırlıyorum. Bunlardan birisi Şeyh Muhammed el Hamid ikincisi de Şeyh Abdulfettah Ebu Gudde idi (MinNucum el İslam, Abdullah Tantavi,El Cüz es Salis, Daru'l Kalem, s: 298). Elbette bunlar havas arasında bilinenler. Kim bilir sırdan insanlar veya avam arasında göz yaşlarına hakim olamayanlar nicedir!
Mustafa Özcan