Arama

Mustafa Özcan
Nisan 22, 2024
Yahudi asrı ve iki aldatıcı ideoloji

İsrail saldırıyı resmen benimsemedi İran da resmen İsrail'i suçlamadı. Adeta danışıklı dövüş gibi. Belli ki iki tarafta gerilimi tırmandırmaktan kaçınıyor. 4 Ağustos 2020 tarihinde, Beyrut Limanı'nda depolanan ve 2.750 ton ağırlığında olduğu belirtilen amonyum nitratın patlaması olayı da karanlıkta kalmıştı. Patlayıcıları buraya Hizbullah'ın yığdığı tahmin ediliyordu, olağan zanlı ise İsrail idi. Lakin Hizbullah kesinlikle İsrail'e yönelik bir ithamda bulunmadı. O yaptıysa bile sineye çekti. Aksine akabinde Kana civarında denize nazır petrol havzalarını başka bir ülkenin aracılığıyla İsrail ile paylaşma cihetine gittiler.

20. asır Siyonizm asrı olarak da biliniyor. Bu asır içinde İslam alemi içinde iki aldatıcı akım (fi senevat el heddaat) zuhur etti. 100 yıl içinde bölgede mücadele ekseninde iki kayma yaşandı. Bunlardan birisi solun yükselişiyle birlikte Nasır'ın İttihatçıların şiarı ve çığırı olan gerici güçler yaftasını kullanarak bölgeyi kutuplaştırması oldu. Nasır Arapçılık adına Filistin meselesinin mecrasını ve eksenini değiştirdi. Bunu en iyi izah edenlerden birisi Mısır eski Vakıflar Bakanı Muhammed el Behiy olmuştur. İslam eksenli meseleyi Nasır Arap eksenli hale getirmiştir. Bu Filistin meselesinin sahiplenilmesini daraltmıştır. Bunu genişletmek için Iraklı ulemadan Abdulaziz Bedri gibiler devreye girmiş ve tenvir maksadıyla İslam ülkelerini turlamışlardı. Nasır hak etmeden Filistin meselesinin sözcüsü kesilmiştir. Propaganda tekniklerini ve araçlarını iyi kullandı. Bir yanda Muhammed Haseneyn Heykel diğer yanda ise Savtu'l Arap Kahire Radyosu'nu devreye soktu. Ahmet Said mikrofondan esip gürlüyordu. 30 yıl sonra Irak'ta da benzeri bir hatip ortaya çıkacak ve ilc/uluç dediği Amerikan gavurlarını hedef alacaktı. Lakin estirdiği umutlar boş çıktı. Bu zat da Muhammed Sahaf idi. İkisinin gürlemesi de bir netice vermedi. Olan kaybedilen zamana ve çarçur edilen imkanlara oldu. Gerici olarak tanımlanan Arap rejimleriyle Nasır'ın öncülük ettiği sol veya ilerici cephe didişiyorlardı. Orta Doğu Nasır yüzünden kutuplaşmış ve gerilim içine yuvarlanmıştı. O zaman kutuplaşmanın bir ayağında da Adnan Menderes ile Irak Başbakanı Nuri Said Paşa yer alıyordu. ABD sözel olarak Nasır'ın karşısında olmakla birlikte fiiliyatta Bağdat Paktının karşısında ve onun yanındaydı. Nasır'ın ölümünden 8 yıl sonra onun yerini Humeyni aldı. Bu defa sol adına değil dini argümanlarla Humeyni bölgeyi kasıp kavurdu ve baştan sona kutuplaştırdı. Nasır Filistin meselesini Arapların meselesi haline getirmişti. Humeyni de Filistin meselesini kendi meselesi ve İran meselesi yaptı. Avustralya eski Müftüsü Takiyyüddin Hilali'nin izinden giden bazıları zaten Kur'an'da haber verilen Arapların yerini alacak milletin Persler olduğunu savunuyorlar. Çaptan düşen Araplar ılımlı Arap ülkeleri olarak yaftalanıyorlar. Bunlar Batı-İsrail ekseninde seyrediyorlar. Bülent Akarcalı'nın dediği gibi kimileri ABD'den de keskin bir biçimde İsrail'in yanında. Nasır kimi zaman muvazaacı olarak anılıyordu. Bugün bir kaşık suda fırtına çıkartan İran da muvazaacı olarak anılıyor. Son misilleme şovları da bunu gösterdi. Nasır 1967 yılında girdiği savaşta İsrail lehine Gazze ile birlikte Sina Yarımadası'nı kaybetmiştir. Camp David Antlaşması ile birlikte Mısır, Sina Yarımadası'nı geri aldı. Gazze İsrail'de kaldı. Lakin 2005 yılında zoru gören Şaron Gazze Şeridi'nden çekilmek durumunda kaldı. Şimdi İran-İsrail gölge savaşında Gazze Şeridi yeniden İsrail'in eline geçmek üzere. Bu da gösteriyor ki Nasırcılardan sonra İran da boş böbürlenmesi ve kuru gürültüsüyle birlikte Filistin'in toprak kaybına hizmet ediyor.

Bunu nereden anlıyoruz? Netanyahu'nun savaş ısrarından anlıyoruz. Bir de Ahmet Said gibi Gazze'nin askeri hatipleri artık ekranlarda seyrek gözüküyorlar. El Cezire'nin askeri analizcisi Fayiz Duveyri El Cezire ekranlarından çekildi. Bu çekilme sağlık sebeplerine bağlansa da bu isteğin el Cezire'den geldiği konuşuluyor. Hamas'ın askeri sözcüsü Ebu Ubeyde'nin sözünün kısılması da bir başka gelişme. Ya da cephe sustuğu için o da tali olarak susmuş olabilir.

Duveyri önceleri İran lehine yorum yaparken birden üslubunu değiştirdi ve İran ile İsrail'in restleşme veya misilleme gösterilerinin muvazaa hattında geliştiğini söyledi. (https://www.youtube.com/watch?v=X1R_a2XSmcY&t=333s)

İsrail sadece altta kalmamak için psikolojik ağırlıklı bir cevap verdi. Ama karşılık ya da misillemenin mahiyeti kimse tarafından anlaşılamadı.

Kısaca 100 yıllık süreçte iki eksen kayması oldu. İki aldatıcı ideoloji; Nasırcılık ve Humeynicilik bölgeyi oyaladı durdu. Lakin bu iki akımın taraftarları gerçekler yerine algılarına inanıyorlar. Her ikisi de kutuplaştırma ustalığı üzerinden Filistin meselesinin ümmetin dışlanmadan birlikte temsil edildiği İslami eksenli bir mücadele olduğu gerçeğini gölgeledi. Filistin meselesi toprak bazında Filistinlilere has olsa da manevi anlamda bütün Müslümanların meselesidir. Keza Filistin meselesi Kudüs Tugayları üzerinden İran'ın sahiplenmek istediği gibi İran meselesi değildir. Ümmetin ortak meselesidir. Suriye cephesinin düşmanları gerçekte Filistin davasının da düşmanlardır. Filistinliler ile kimi Kuzey Afrikalı kesimler İran konusunda ihtiyatsızlık gösteriyorlar. Ona bel bağlayarak aldanıyorlar. Halbuki tarih ve güncel gelişmeler İran'ın Filistin'in hizmetinde değil kendi hesabında olduğu gösteriyor. Samimi olmayan güç ancak kendisine çalışır. Davanın hakiki sahiplerini de boşluğa düşürür!

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN