Şekip Arslan'ın ilginç bir kitabı var. Şu başlığı taşımaktadır: Limaza Teehhera'l Müslimune ve Limaza Takaddeme Gayruhum. Müslümanlar niye geri kaldı, ötekiler niye öne geçti? Bir hadis bize bunun sırrını öğretiyor.
Amr İbnu'l As tarikiyle rivayet edilmiştir: Batılıların (Rumlar) dört önemli hasleti vardır. Fitne sırasında çok halim ve yumuşak huylu olurlar. Felaket ve musibetler karşısında pek durur ve pes etmezler. Ardından çok tez toparlanırlar. Hezimetten sonra yeni bir hamle gücü kazanırlar. Yetim, biçare ve zayıf karşısında iyilikseverdirler. Beşincisi güzel bir hasletleri daha vardır ve şudur: Kral ya da yöneticilerinin zulmüne engel olurlar.
Kısaca Batı alemi sosyal devlet anlayışı ve istibdat ve siyasi zulme geçit vermeyişleri nedeniyle övülmektedirler. Batı üniversitelerinde öğrencilerin ve Batı toplumlarının, Gazze davasına sahip çıkmalarına bir de bu gözle bakalım.
İslam'ın külli veya nihai hedeflerini nazarı dikkate almamaları İslam'ın değil Müslümanların kusurudur. Müslümanlar sadece maddi alemde değil sosyal ve siyasi anlamda da Batı'nın fodulu haline gelmişler, gerisine düşmüşlerdir. Asr-ı saadetti siyasi sistem olarak da Müslümanlar herkesin önünde iken bu açık zamanla gayrimüslimlerin lehine kapanmış ve negatif açık büyümüştür.
Manevi alemde ve değerler alanında geri düştükleri için bu maddi aleme de yansımıştır. Kabahati dışarıda aramasınlar, bu kendi kabahatleridir. Söz gelimi, Hayrettin Karman Hoca 'Köle ve cariye meselesi' başlıklı yazısında bunlardan birisine temas etmiştir. Yazısının bir yerinde şöyle diyor: Bütün bunlara rağmen İslam tarihinde köleliğin devam etmesi ve bu insanlık ayıbını başka milletlerin, oldukça geç de olsa Müslümanlardan önce kaldırmaya teşebbüs etmeleri Müslümanların kusurudur; dinlerini iyi anlamamaları, Allah ve Resulünün maksadını gerçekleştirme konusunda titiz davranmamaları, dünya menfaatini ahiretinkine tercih etmeleri yüzünden bu böyle olmuştur.
Hoca yerden göğe kadar haklıdır. Müslümanlar dinlerinin külli ve nihai hedeflerini göz ardı etmişlerdir. Halbuki İslam bir çok vesile ile kölelere özgürleşme kapısını aralamıştır. Son hedefi de göstermiştir. Özgürlük kapısını bir daha kapanmamak üzere ardına, sonuna kadar açmak! Müslümanlar bunu anlamamakta direnmişlerdir. Bunu açmak ve aşmak Müslümanların elindeydi ve göreviydi. Ama tutuk davranmaları veya donukluklarından veya nasların anlaşılmasında Hazreti Ömer gibi sofistike olmamaları nedeniyle bunu başaramamışlardır. Dolayısıyla arkalarından gelen milletler, musab oldukları bu donukluk nedeniyle süreçte ve yolda onları geçmiştir. Hilafet döneminde bir nevi cumhuriyet sistemini uygulamalarına rağmen geriye düşmüşler ve istibdat çukuruna girmişlerdir. Siyasi rejim olarak derebeyliklerden kurtulan Batılılar bu alanda da İslam dünyasına fark atmışlardır. İslam'ın Batı'dan doğması mecazen ya da bir anlamda da bu olsa gerek. İslam'ın hakikatleri bazen Batı'da tezahür ediyor. İslam dünyası kölelik meselesinde Amerikan iç savaşında güneyliler gibi davranmıştır. Kölelik düzenine son vermek için inisiyatif kullanamamış, alamamıştır. Menfaatleri ilkelerin önüne geçmiştir. Dünya menfaatlerinden dolayı bunu yapmamışlardır. Siyasi rejim olarak da genelde istibdat ile birlikte anılan, yürüyen hanedanlık veya saltanat anlayışına kapılmışlardır. Bu yönetici sınıfın kolayına gelmiştir.
Bu nedenle de anayasal hukuk gelişmemiştir. Usulcülerden Abdulvehhab Hallaf halifenin yetkilerinin anayasa ile sınırlandırıldığını ifade eder. Sultan 'la yüs'el' değildir. Aksine sınırlı ve sorumludur. Ucu açık yetkilere haiz değildir. Bununla birlikte 1876 Kanun-i Esasisi sınırlamak yerine padişaha mutlak yetki de verir. Bu, Midhat Paşa gibilerin özünden ve dikkatinden kaçmıştır! Yine 12 Eylül rejimi gölgesinde Kenan Evren ve arkadaşları istisnai maddelerle cezai müeyyidelerden muaf tutulmuşlardır. Kısaca menfaat nedeniyle kölelik kurumu erken dönemlerde kaldırılamamıştır. İslam dünyası kendisi bir çıkış yapmak yerine bu alanda dünyadaki gelişmelere ayak uydurmak zorunda kalmıştır. Öncü olacağına arkadan gelmiştir.
İstibdat hem siyasi rejimin hem de anayasal hukukun gelişmesine mani olmuştur. Uygulanmayan hukuk gelişmez. İmam Gazali'nin taksimatıyla İslamiyet'in insanlara verdiği temel haklar şunlardır: Hayat, din, akıl, mal ve nesil emniyeti. Maalesef bunlar arasında özgürlük yoktur. Kölelik düzeni nedeniyle bu haklar arasına girmemiştir. Halbuki, Hazreti Ömer'in bu yöndeki sözü me'haz alınabilirdi: Meta ista'bedtüm en nase ve kad veledethum ummuhatuhum ahrara. Annelerinin özgür doğurduğu insanları ne zamandır köleleştirdiniz? Nihayetinde kölelik geçici bir statüdür.
Müslümanlar bu geçici statüyü nihayetine kavuşturamamışlardır. Nedeni kısa devreli ikinci Ömer'den sonra, üçüncü bir Ömer'e sahip olamayışlarıdır. Müslümanların ayağa kalkması için Müslümanlar ile İslam arasındaki açığın kapatılması gerekiyor.
Mustafa Özcan