Gazali’nin Hegel’e cevabı
Tunus asıllı düşünür Ebu Yar'ub el Marzuki bir konuşmasında Gazali'nin kendisinden yüzyıllar sonra gelen Hegel'in panzehiri olduğunu ifade etmektedir. Vaktiyle ümmeti saran sarmalayan felsefi ve vicdani krizde Gazali'nin başlangıç/bidayet değil sonuç/ nihayet olduğuna da parmak basmaktadır. Bu çerçevede asırlar öncesinde Hegel'in panzehiri olarak göründüğüne işaret etmektedir. Arnold Toynbee Medeniyet Yargılanıyor adlı eserinde İslam medeniyetinin durdurulduğuna parmak basmıştır. İslam medeniyeti veya uygarlığı iki fetret dönemi olarak iki defa durdurulmuştur. Birincisi Gazali döneminde ve sonrasında, ikincisi ise 18'inci yüzyıldan sonra başlayan yeni fetret döneminde. Arnold Toynbee ise Hegel'in hilafına sürece nokta değil virgül koymuştur. Tarih dışına itilen değil durdurulan bir medeniyetten bahsetmiştir. Gazali, Haçlı Seferlerinin öncesinde durdurulan bu medeniyeti yeniden harekete geçirmiştir. Temsil ettiği İhya projesi budur. Birinci tökezleme döneminde reçete olan İhya projesi ikincisine de reçetedir. Ebu Ya'rub el Marzuki de bize bunu söylüyor. Hegel İslam'ı tarihten silmiş ve tarih ötesine itmiş, göndermiştir. Hıristiyanlığı ise metafiziğin merkezine koymuştur. Yüzyıllar sonra gelen Fukuyama ve Neoconlara ilham perisi olmuştur. Gazali ise yüzyıllar öncesinden Hegel'in antitezi, panzehiri olmuştur. Neoconlar ve ondan önce de Fukuyama gibi tarihin sonunu yazanlar ona dayanmış ve onun tezlerini güncellemişlerdir. Buna göre İslam'ı geleceğin değil geçmişin bir parçası sayan Arap liderleri Hegel'in izinden yürümektedirler. Ekber Şah gibi. Hegel ve sözde Müslüman muakkiplerine göre İslam ölmüştür. En iyi ihtimalle umutsuz bir vakadır ve can çekişmektedir. Hatta ölü bir dindir. Gazali ise İslam'ın ya da daha doğrusu Müslümanlığın beşeri anlayışa dayalı bir miras olarak öldüğünü ama vahiy olarak birinci elden dipdiri, taptaze olduğunu ortaya koymuştur. İslam'ın beşeri yorumlarının tarih dışı kaldığını o da tasdik etmiştir. Hakkındaki beşeri algılar tüketilmiştir. Bunları yeni bir kalıp ve terkiple yeniden ortaya koymanın gerekliliğine inanmıştır. Aksi takdirde Ekber Şah gibi İslam'ın geçerliliğini yitirdiğine ve yerine yeni bir dinin ikamesinin zorunlu olduğuna kail olabilirdi. Aksine o son büyük muhaddis Suyuti gibi ve hatta ondan önce İslam'ın kıyamete kadar baki ve geçerli olduğunu ortaya koymuştur.
Hegel'in hilafına Mevlana ve Hafız'dan beslenen Doğu Divanı'nın yazarı Goethe ise İslam'ın manevi değerlerini keşfetmiştir. Hegel'in hilafına Goethe İslam'ın uhrevi değerleri dünya hayatına bağladığını ve yansıttığını ifade etmektedir. İnsaflı hahamlar da aynısını söylüyor. Bunlardan birisi Müslümanları taşlayan Siyonist bir gazeteci ile tartışırken aynen şunları söylemektedir: Müslümanların ibadetleri seni ilgilendirmiyor mu? Onların Allah'a kulluk yaptıklarının farkında değil misin? Haham Müslümanların Siyonistlerden daha çok Allah'a ibadet ettiklerine ve daha insancıl olduklarına tanıklık ediyor (https://x.com/ Ro_gopa/ status/1799204355444281825 ). Siyonizm evvelemirde İslam düşmanlığı üzerine kurulu bir ideoloji. Siyonistler ibadet etmek yerine belki de George Walker Bush gibi zulüm ettikleri halde 'Allah bizim tarafımızda ' edebiyatı yaparak Allah'ı kendilerine yalancı şahit tutuyorlar. Onlar Musa'nın sıfatına değil ismine varis oluyorlar! Müslümanlar ise onun hem ismine hem de sıfatına yani hakikatine varis oluyorlar.
Şaşmaz değerleri dünyaya taşımakla İslam insanlığa ebedi kurtuluş reçetesi sunuyor. Bu özellik İslam'ı kıyamete kadar mahfuz ve geçerli kılmakta ve deniz feneri haline getirmektedir.
Ebu Ya'rub el Marzuki'ye göre çözüm İhyau Ulumiddin kitabında veya modelindedir. Zımni olarak dini ilimlerin öldüğünü kabul ediyor lakin çözümün yine ölmez değerlerinde, karekökünde olduğunu vurguluyor. Yeni bir anlayış ve yeni bir terkiple birlikte dini ilimleri yeniden düzenliyor, ele alıyor. Gazali dini alanın üzerine örtmüş ve cevherini görünmez hale getirmiş kışır ve kabukları eşeleyerek safi kaynağa yeniden ulaşıyor. Ebu Ya'rub el Marzuki, Mustafa Kemal, Burgiba ya da Nasır gibi siyasetçilerin dini mazinin bir parçası saydıklarını ve bu yönleriyle onlardan ayrıldığını ifade etmektedir. Gazali de ' la ilahe illahlah' terkibini hatırlatırcasına onlar gibi 'la' diyor yani önce nefy sonra da ispat ediyor. Nefy makamında kalmıyor onu atlayarak ispat makamına geçiyor. Gazali'nin farkı burada yatıyor.
Merdan Yanardağ ya da Cengiz Özakıncı gibiler İslam'ı ölü dinler kümesinde saydıklarından, teziyle buna karşı çıkan Gazali'ye şiddetle çatıyorlar. Halbuki Marzuki gibiler ayağa kalkma reçetesini ve dirilişi onda buluyorlar. Merdan Yanardağ galiba Gazali ihya ifadesini kullandığı için onu siyasal İslamcı zannediyor!
Gazali döneminde dekadans/çöküş dönemi yaşanıyor. Çöküş karşısında Gazali başını alıp gidiyor. Bağdat'ta gördüklerinden ve yaşadıklarından dolayı kalbi yaralıdır. Ümmetin kalbi de sosyal ve siyasi olarak onun gibi yaralıdır. Farkına varmadan kendi yarasını tedaviye çalışırken ümmetin yarasını da neşter vuruyor ve tedavi ediyor. Gönüllü sürgün yıllarında şahsında özüne, ümmetin şahsında ise temellere dönüyor.
İhya, çığır ve yöntem olarak içimizi yeniden ısıtabilir.
Marzuki'nin dediği gibi her tökezlediğimizde yeniden onun reçetesine başvurabiliriz, dönebiliriz. Her sürçtüğümüzde Gazali yöntemi imdadımıza yetişebilir.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dünyanın siyasi avatarları (06.06.2024)
- Seyyid Kutup tartışmaları üzerine bir derkenar (03.06.2024)
- Seyyid Kutup tartışmaları üzerine bir derkenar (03.06.2024)
- Niçin Batı’nın gerisinde kaldık? (31.05.2024)
- Mısır’ı kim batırdı? (26.05.2024)
- İran'da Rafsancani ve Reisi’ye devlet suikastı (23.05.2024)
- İdam cumhuriyeti ve Reisi'nin ibret dolu ölümü (20.05.2024)
- Taşkesti'yi sevdiren adam (16.05.2024)