Selahaddin E. Çakırgil

Necmeddin Erbakan siyasî arenada...

1969'da Prof. Necmeddin Erbakan'ın Türkiye Odalar Birliği Başkanlığı'na seçilmesi tesadüf değildi. Ülkede İhracat ve İthalat gibi konularda, yani büyük sermayeyi gerektiren konularda faaliyet gösterenlerin hemen tamamı belirli dinî azınlık gruplarına mensup olanların elindeydi ve bunlar İstanbul ve İzmir'de yuvalanmışlardı. Ülke ekonomisi o zamanki ifadelerle Rum, Ermeni ve Yahudi para babalarının ve onlarla uyumlu çalışan diğer vatandaşların elinde deniliyordu.

Erbakan, bu mekanizmanın bozulması, bu çarka çomak sokulması düşüncesindeydi ve Anadolu sermayesini örgütlemek fikrini taşıyor ve bu yönde ciddî çalışmalar yapıyordu. Anadolu'da da bir kıpırdama hissediliyordu, Anadolu ses veriyordu. Bu sesi değerlendiren Erbakan T. Odalar Birliği Başkanlığı için, o kuruluşunun kongresinde başkanlığa aday olmuştu, karşısındaki ise, S.B. isimli birisi idi ve onun da önde gelen masonlardan olduğu ileri sürülüyordu.

Sözkonusu kuruluşun kongresinde yapılan seçimlerde, İstanbul ve İzmir'de yuvalanmış olan büyük sermaye babaları, büyük bir yenilgi almışlar ve Erbakan yüzde 80'i geçen bir rakamla kazanmış; ülke ekonomisinin manivelasının Anadolu'nun muhafazakâr sermayedârlarının eline geçtiği gibi bir durum ortaya çıkmıştı.

Ancak, yenilgiye uğrayan söz konusu 'masonik' çevrelerin bu durumu rahatlıkla kabullenmeyeceği açıktı. Nitekim, Danıştay'a itiraz edildi ve Danıştay'ın verdiği karara göre, bu itiraz reddedilmişti. Ancak hem Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, hem de Başbakan Demirel, Danıştay'ın kararının Erbakan ve tarafdarlarınca yanlış yorumlandığını, aslında Odalar Birliği seçimlerinin Erbakan tarafından kaybedildiği şeklinde açıklamalara yapıldı.

Bu gibi açıklamalar, bir kısım Ülkücü'leri bile Erbakan'ı savunmaya yönlendirdi. Çetin psikolojik mücadeleler ve ufak-tefek fizikî direnme ve dalaşmalardan sonra Erbakan, Odalar Birliği'nin Başkanlık binasından çıkartılabildi. Ve Batur, eski koltuğuna oturtuldu.

Ama, böylece yeni bir siyasî güç şekillendiği çoğu kimse tarafından fark edilmedi.

Daha da ilgi çekici olan şuydu ki, Erbakan, Odalar Birliği Başkanlığı'nda bulunduğu kısa süre içinde yaptığı açıklamalarla dikkatleri üzerinde toplamıştı. Bu cümleden olmak üzere Türkiye'deki ekonomik düzenin bozukluğuna, hastalığına dair solcuların yaptığı eleştirilerin doğru olduğunu, teşhiste birleşildiğini; ama, tedavide tamamen ayrıldıklarını söylüyordu.. Bunu o günlerde söylemek o kadar kolay değildi. Çünkü, 'komünist' suçlamasına mâruz kalmak da tehlikesi vardı. Ama, işte şimdi, Müslüman şahsiyetiyle bilinen bir Erbakan, solcuların ekonominin bozuk ve hasta olduğuna dair itirazlarının teşhiste doğru, ama tedavide yanlış olduğunu söylüyordu. O zaman da bunu Müslüman kamuoyunda paylaşılması kolaylaşıyor ve böylece o zamana kadar kapitalistlerin yanına düşmek gibi bir rahatsızlığı yaşayanlarımız, bir eşiği atlamak imkânına kavuşuyorlardı.

Ama, Erbakan'ın o günlerde yaptığı açıklamaların daha ilginç olanı ise, kapitalistlerin, kompradorların kuruluşu olarak bilinen Odalar Birliği'nin, kendilerine yazılarıyla ağır eleştiriler yapan ve yazan solcu gazetecilere Ç. A, ve İ. S. gibi o dönemin hızlı solcularına, ekonomi alanındaki hizmetleri için yüksek meblağlarda ödemeler yaptıklarına dair belgeli açıklamalarıydı.

*

Her ne kadar kanunî engeller yüzünden yarım ağızla da olsa, giderek güçlü şekilde dile getirilen İslâmî talepler kamuoyunda da kendisine hissedilir şekilde bir tarafdar buluyor, yarım asra yakın zamandır baskı altında zincirlenen İslamî fikirler ve heyecanlar çeşitli şekillerde zuhûr imkânı arıyor; sosyal değişimin nasıl olacağı ve olması gerektiğine dair tartışmalar giderek daha bir yaygınlık kazanıyor ve kemalist matbuat ise, 'kökü dışarda irticaî faaliyetler' suçlamasını hemen her İslamî grubun üzerine bir çamur olarak yapıştırmaya çalışıyordu.

Bu arada, bir de 'Millî Türk Talebe Birliği' (MTTB) isimli öğrenci teşekkülünde de sosyal hayattan etkilenmeler görülüyor ve Y. Çengel isimli bir kemalist öğrenci liderini yine, rakiplerini 'Atatürk düşmanı' suçlamasıyla bertaraf edebileceğine dair bir ünlü CHP'li siyasetçi (T.F.)'ye söylediği sözler ilginçti, ama o da işe yaramamış ve Râsim Cinisli isimli bir 'milliyetçi-muhafazakâr' genç, bu büyük ve en eski öğrenci teşekkülünün başına geçiyordu. Bu yeni durum, daha sonra İsmail Kahraman ve Burhaneddin Kayhan döneminde daha sağlıklı temeller üzerinde güçlenerek ve arınarak yola devam edecekti.

Ama, kısa süre sonra bu güçlü yapıya bir alternatif olarak 'Mücadele Birliği' isimli bir öğrenci ve gençlik hareketi ortaya çıkacaktı, solcu gençlerin 'Bilimsel Sosyalizm' söylemlerine nazire olarak bayraklaştırılmak istenen 'İlmî Sağ' söylemiyle.. Üstelik daha sonra siyasette de etkili olacak bazı genç ve faal elemanları da bünyesine alarak ve de 'Yeniden Millî Mücadele' adıyla bir dergi ve Bayrak adında bir günlük gazete de çıkarmak sûretiyle.. Ki o yayınlarda yazı yazan 'A. T' gibi bazı isimler matbuat hayatında daha sonra da etkili kalemler olarak sivrildiler.

*

Bu arada, Yahudilerin ülke ekonomisi ve siyasetinde özellikle de masonik kuruluşlar eliyle etkili olmaya başladığı iddiaları da yavaş yavaş şiddetlenmeye başlamıştı. O günlerde merkezi İzmir'de bulunan 'Sionizmle Mücadele Derneği' isimli bir teşekkül de gündeme gelmişti, ama, sanırım, İzmir bölgesinin maddî zenginlik ve refah seviyesi, insanların kafa konforunu zorlayacak konulara yönelmesine engel oluyordu.

Ama o günlerde, bir zeytinyağı rezaleti ortaya çıktı..

TC vatandaşı bazı Yahudilerin kurduğu bir şirketin, Türkiye'nin zeytinyağı ihracatına, ihraç malı olan zeytinyağlarına motor yağı denilen bir başka maddeyi karıştırdığı iddiasıyla ağır bir darbe vurduğu ve yüzlerce ton zeytinyağının iade ve yeni ihracat bağlantılarının da ibtal edildiği ortaya çıkmıştı.

Bunun üzerine, o sıralarda Şevket Eygi'nin devreye soktuğu Bugün gazetesi konuyu kamuoyuna çok ateşli yazılarla duyurmuş ve konu bütün ülke çapında tartışılır hale gelmişti.

Ben de o sıralarda hem Bâb-ı Âli'de Sabah, hem de Bugün gazetesine haftada bir filan, yazılar gönderiyordum. Bu yazılar artık 'Gençlik Köşesi' gibi amatör kalemlere ayrılan sütun ve sahifelerde değil, bu gazetelerin ikinci sahifesinde, orta yazı denilen ve ağırlıklı olduğu kabul edilen makalelerin yayınlandığı bölümde yer alıyordu. O sırada, Sabah'ta veya Bugün'den hangisinde yayınlandığını tam hatırlamıyorsam da, Rusya'da, marksist Bolşevik İhtilali'nin 1917'de gerçekleşmesinin ve komünist bir düzenin kurulmasının 50 . yıldönümü dolayısiyle 3-4 gün kadar süren uzuuun makaleler yazdığımı da hatırlıyorum.

Ama, daha ilginç olanını 2019 yılında bir İlahiyatçı Prof. dostum okuduğu bir kitapta görmüş, onun fotoğrafını bana gönderince hatırladım.

Şöyle ki, Bugün gazetesi o Zeytinyağı Rezaleti'ni ve Yahudilerin hıyanetini gündemde tutmak için bir de hicviyye / yergi yarışması açmıştı.

Ben de o yarışmaya 'Gomelnâme' isimli bir hiciv yazıp gönderdiğimi ve o zamanlar 475 lira maaşla çalışan birisi olarak, 300-400 lira kadar önemli bir ödülle taltif edildiğimi yarım asır sonra böylece hatırladım.

O şiirle ilgili olarak, sanıyorum kendisi de Musevî veya Dönme denilen Yahudilerden veya onlarla yakın temasta bulunan Rifat Bali isimli bir kalem adamı, bir hâtıra kitabı yazmış ve Yahudilerin meselelerine de değinmiş ve Türkiye toplumunda bu kesime aid değerlendirmelerin nasıl yapıldığına dair bir derleme yaparken, o 'Zeytinyağı Rezaleti'ne de işaret etmiş ve benim o şiirimi de o konuda bir örnek olarak aktarmış..

O sahifeleri buraya da aktarayım:

"Zeytinyağı Skandalı" Neydi?

Ticaret ve yolsuzluk tarihine "zeytinyağı yolsuzluğu" adıyla mal olan olay o dönemde sık sık rastlanan ithalat veya ihracat yolsuzluklarından biriydi. İzmir'de faaliyet gösteren ve bazı ortakları Yahudi olan Gomel ve Zigna adlarında iki şirket 23 Mayıs 1967 günü İtalya'ya beş yüz ton yemeklik zeytinyağı ihraç ediyordu. Zeytinyağını taşıyan Yunan bandıralı gemi yükünü limana boşalttıktan sonra zeytinyağından örnek alınıyor, alınan örnek tahlil edildiğinde zeytinyağa madeni yağ karıştırıldığı ortaya çıkıyordu. Bunun üzerine İtalyan ithalatçı firma zeytinyağlarını iade edecek ve Türkiye'nin insan sağlığını hiçe sayan bir ülke olduğunu ilan edecekti.[1] İade edilen zeytinyağlarının iç piyasaya sürülmesi üzerine[2] Ticaret Bakanlığı zeytinyağlarına % 52.61 oranında madeni yağ karıştırıldığının anlaşıldığını, bu nedenle satışlarının durdurulduğunu ve tahkikatın başlatıldığını açıklıyordu.[3]

Bu beyandan sonra İzmir Cumhuriyet Savcılığı Gomel şirketinden Sami Gomel, Raşit Gomel, Mustafa Çetin, Mehmet Kenan Özsaran, Ramazan Fahrettin Işıgan ve eşi Fethiye Işıgan hakkında "evsafına uygun olmayan zeytinyağı ihraç etmek, halkın yiyeceği zeytinyağını bozmak ve umumun sıhhatini tehlikeye düşürmek" maddelerinden dava açacaktı.[4] Bu skandal yurtiçindeki zeytinyağı satışlarını yarı yarıya azaltacaktı.[5] İhracata aracı olan Zigna şirketinden de Nesim Naon, Moiz Naon, Moiz Azikri'nin ifadelerine başvurulacaktı.[6] Meseleyi soruşturmak için kurulan ve Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Borsası, İzmir Ticaret Odası ve İhracatçı Birlikleri yetkililerinin yer aldığı Tahkik Komitesi ise Gomel firmasının suçsuz olduğuna, zeytinyağların madeni yağ karıştırıldığı için değil gümrük resminden doğan fark nedeniyle iade edildiklerine karar verecekti.[7] Bu skandal nedeniyle 1967 rakamlarıyla aynı yılın son altı ayında altmış dört milyon liralık zeytinyağı ihraç eden Türkiye, 1968 yılının tamamında sadece yetmiş bin liralık zeytinyağı ihraç edebilecekti.

Sanıkların beraatleriyle sona erecek olan davayla meşgul olan İzmir Birinci Sorgu Hâkimi Abdullah Vedat Altuna'ya göre ise beraat karan büyük bir adli skandaldı. Sanıklar meçhul bazı kişiler tarafından korunmuşlardı. Altuna dönemin devlet ileri gelenlerine yüzlerce belge yollamasına rağmen hiçbir netice alamayacaktı. Olayla sadece İslamcı ve milliyetçi basın ilgilenecekti. Günümüz Millî Gazete yazarlarında Mehmed Şevket Eygi'nin sahibi olduğu Bugün ve Babıali'de Sabah gazeteleri olayla ilgili tefrika yazılar yayımlayacak, Tercüman gazetesi yazarı Ahmet Kabaklı ve Devlet gazetesi yazarı Nejdet Sevinç de sütunlarında olaya yer vereceklerdi. Altuna daha sonra İzmir Ülkü Ocakları Birliği'nin yayımlayacağı Adalet İstiyorum risalesiyle skandalı kitaplaştıracaktı. Altuna'ya göre davada yaşananlar "Türk Adli Tarihi'nin kara bir lekesi" idi.[8]

"Zeytinyağı Skandalı"nın Basında Yarattığı Tepki

"Zeytinyağı skandalı" dönemin milliyetçi ve islamcı basınında büyük bir infiale yol açacaktı. Yayınların ortak teması "Yahudiler Türkiye'yi sömürüyor" teması idi. "Zeytinyağı skandalı"nın böylesi bir tepkiye yol açmasının en önemli nedeni olayın Ortadoğu'da önemli siyasi gelişmelerin yaşandığı bir tarihe denk gelmesiydi. Bu gelişmelerin ilki 1967 yılında cereyan eden ve İsrail'in zaferiyle Altı Gün Savaşı, diğeri ise akli dengesi bozuk Avustralyalı bir turistin 1969 yılında Mescid-i Aksa'yı kundaklamaya teşebbüs etmesi üzerine Arap dünyasının Mescid-i Aksa'yı Yahudilerin yakmaya kalkıştıkları yalanını İslam dünyasında dolaştırmasıydı. Bu olaylar Türkiye'deki İslami kesimin vicdanında son derece olumsuz bir tepki yaratmış, Bugün gazetesi bu siyasi gelişmeler nedeniyle yoğun bir antisemit yayına başlamıştı. "Zeytinyağı skandalı"nın aynı zaman dilimine isabet etmesi ise kötü bir tesadüftü ve zaten mevcut olan İsrail ve Yahudi aleyhtarı hissiyatı daha da alevlendirmişti. İşte böylesi bir atmosferde Bugün gazetesi 18 Ağustos 1970 günü "İzmir'de zeytinyağı rezaleti"ni konu eden bir hiciv yarışması düzenleyecekti. Bugün gazeteye gönderilen ve yayımlanmaya layık görülen hicivlerin sahiplerine on beşer liralık kitap hediye edeceğini, birinci gelene de iki yüz elli lira mükâfat vereceğini ilan ediyordu. Ayrıca en başarılı hicivlerden oluşan bir antolojinin de yayımlanması düşünülüyordu.[9] Gazeteye yollanan toplam elli bir hiciv şiir üç ay boyunca yayımlanacak ve bu yarışma 24 Kasım 1970 günü sona erecekti. Aşağıdaki şiirler bu yarışmaya gönderilenler arasından seçilmiştir:

"Gomelnâme" [10]

Yahudiye her dalavere bir icaddır,
Hile, irtikap, [rüşvet] ihtikâr [vurgunculuk] yüksek san attır.
Ticaret hayatını almış tekeline,
Sorsan, anayasa gereği; müsavattır, [eşitliktir]
Paşalan, beyleri kul etmiş, altınla,
Gâh Mustafa Reşit Paşa'dır, gâh Mithad'tır.
Eşek gibi anırsa da olur melodi,
Şakşakçısı Bab-ı adi[
11] de matbuattır.
Jakop'ken Yakup olur, Samuel'ken Sami,
Salamon'u olur Selman, Richard Reşat'tır.
İblis'ten feyz almıştır, ahlâksız soyguncu,
Baş kitabı Talmut'tur, muharref Tevrat'tır.
Suç "Şirin" olur, kanun dağlan ardında,
Yahudi o "Şirin" için dağ delen Ferhad'dır.
Zeytin yağma parafin katar, kefere.
Aksülamelimiz [tepkimiz] kocaman bir heyhattır.
Bir çifte yese on yıl ininden çıkamaz.
İktidar koltuğundaki gûya kırat'tır
Kanunlara göre hile mümkün değildir.
Aksini irtikap eden cezaya müstehaktır.
Lâkin Simon, Mişon, Nisim'in hilesine
O kanunun hükmü bir kuru nasihattir.
Mahkeme kapısı olur komşu kapısı
Netice malûm: Ya firar, ya beraettir.
Teselli bulduk, tükürdü suratlarına,
"Aferin" o hâkime ki; Altuna Vedat'tır.
Milyonla tükrüğü Nisan yağmuru sanır,
Söverek hicvetse idik, Eşref üstaddır.
Girdiği her cemiyeti içten kemirir,
İbadeti yahudinin sanki ifsaddır. [fesattır]
Hâkimiyet milletindir der de dururuz,
Bu yalanladır ki işlerimiz berbattır.
Rical-i devlet nutuk atmakta ustadır.
"Yurttaşın görevi kanuna itaattır".
Moiz'lerin hilesi yalnız yağda sanma,
Her gün, yeni hilelere yevm-i küşaddır.
Dostlarım, vatan için nöbete kalkalım,
Kavm-i Yehud'un olduğu her yer serhaddır.
Bu fakirin gayesi hicvetmek değildir,
Şu satırlar inanın, bir acı feryaddır.
Taife-i çıfıta misal olduğundan,
Feryadım, suçsuz (!) Gomel-Zigna'ya ithaf'tır.

Sahtekâr Yahudiye[12]

Zeytinyağına motor yağı katarsın,
Saf yağ diye Avrupa'ya satarsın.
Aklınca bütün dünyayı aldatırsın

Selahaddin E. Çakırgil


[1] Tacettin Ural, "Zeytinyağı davası", Yeni Şafak, 28 Eylül 1997.

[2] "Parafinli zeytinyağlar iç piyasaya sürülmüş". Cumhuriyet, 4 Ağustos 1967.

[3] "Ticaret Bakanlığı karışık zeytinyağı konusunda açıklama yaptı", Cumhuriyet, 12 Ağustos 19/67.

[4] Cumhuriyet, 19 Ağustos 1967.

[5] Şükran Soner, "Zeytinyağı satışları yarı yarıya azaldı" Cumhuriyet, 21 Ağustos 1967.

[6] "Yağ skandalının 6 zanlısının dün ifadeleri alındı", Yeni Gazete, 8 Eylül 1967.

[7] "Tahkik Komitesi yağ skandalına Gomel Firmasını suçsuz buldu", Cumhuriyet, 27 Ekim 1967.

[8] Tacettin Ural, Zeytinyağı davası, Yeni Şafak Pazar, 28 Eylül 1997.

[9] "Hiciv", Bugün, 18 Ağustos 1970.

[10] Selahaddin Eş, "Gomelnâme", Bugün, 21 Eylül "1970. Halen yurtdışında yaşayan Selahaddin Eş (Çakırgil) radikal İslâmcı görüşü savunan bir yazardır.

[11] Yazar burada bir kelime oyununa başvurmakta ve Babıali yerine kendi bakışıyla "adi" olarak değerlendirdiği Babıali basınını "Bab-ı adi" olarak yazmakta.

[12] İbrahim Solmaz, "Sahtekâr Yahudiye", Bugün, 7 Ekim 1970.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.