Prof. Dr. Teoman Duralı

Evrimden kaynaklanmış ideolojik belirlenim

Çağdaş İngiliz-Yahudinin selefi ve menbâı Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetinin temel dünyatasavvuru, başka birkaç yerde de belirttiğimiz üzre, maddecilik-mekanikciliktir. Mezkûr dünyatasavvuru, İngiliz-Yahudi medeniye- tininkinin esâslarından olan evrimcilikle pekiştirilmiştir. Maddeci zemine inşâa olunmuş mekanikcilik ile evrimcilik dünyatasavvurları dörd ayrı dünyagörüşünün kökleşip serpilmesine imkân hazırlamışlardır: Akılcılık, aydınlanmacılık, insancılık ile positivcilik. Adı anılan dünyatasavvurları ile dünyagörüşlerinden bilâhare üç ideoloji vucut bulacaktır. Bunlardan ilki, hürriyetcilik (Fr Liberalisme), Batı Avrupa medeniyetinin temel ideolojisidir. Sermâyecilikse, Çağdaş İngiliz- Yahudîninkisidir. Toplumculuğa gelince; o, sermâyecilik gibi merkezde yer almamakla birlikte, Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyetinin bağlamındadır.

Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyeti Yeniçağ Batı Avrupadan mirâs aldığı positivcilik dünyagörüşü ve ona dayanılarak inşâa olunmuş evrimcilik uyarınca, olayların maddî-mekanik dışında gerçeklik vechesi bulunmaz.[i]


EK 1

Canlıların sınıflandırılmasında üç âlem ile bunun türevlerinden bahsolunur: —Ecnebî ıstılahla/terimlerle—

Eubacteria ("True bacteria", mitochondria, and chloroplasts)
Eukaryotes (Protists, Plants, Fungi, Animals, ete.)

Archaea (Methanogens, Haloplıiles, Sulfolobus, and relatives)

?= Viruses

—Türkce karşılıklarıyla—

Sahici bakteriler (Eubakteria): Mitokondri, kloroplast.

Çekirdekli tekhücre (Eukaryot): Protistler, yeşil yosunlar, mantarlar, bitkiler, hayvanlar v.s.

Kadîm (Arkea): Metanogenler, halofiller, sulfolobus ile akrabâları.

Virus: ?[2]

Çekirdekli tekhücreliler, yeryüzünün oluşumundan yaklaşık bir buçuk milyar yıl sonra, üç çeşit mikrobiyotik gen havuzuyla donanmış vaziyette meydana gelmişlerdir. Bu gen havuzları zamanla hücreler ile onların organcıklarının tertîbinde yer almışlardır.

Olağan bakteriler, metabolismanın genlerini temin ederlerken, kadîm-bakteriler (arkeobakteri), genetik bilgilerin işlenmesinde zorunlu olan yazılımı sağlamışlardır. Bunlar da, böylece, genlerin kendi suretlerini oluşturma ve DNA çerçevesinde kimyevî 'harf'ların başka çeşit birimlere, yanî proteinlerin aminoasitlerine çevrilmelerine imkân hazırlamışlardır. Kadîm-bakteriler, görünüşce olağanların aynısı olmakla birlikte, ayrı bir âlem teşkîl ederler.

Tekhücrelilerden kimisi aralarında işbirliği ile görev bölüşümünü andırır süreci gerçekleştirmek suretiyle köphücrelileri oluşturmuşlardır.

Yine 'köphücreliler'in kimisi 'bitkiler'e, kimisi de 'hayvanlar'a esâs teşkîl etmişlerdir.

Porifera: Süngerler (Spongea)

Knidaria: Denizanası, denizşakayıkı, mercanlar.

Eklembacaklılar (Arthropoda): Böcekler, örümcekler, yengeçler.

Halkalıkurtlar (Annelida).

Hayvanlar Âlemi: Yumuşakcalar (Mollusca). Yassıkurtlar (Platyhelminthea). İpliksiler (Chordata): Omurgalılar (Vertebrata) Derisidikenliler (Echinodermata):

Denizyıldızları, denizkestaneleri, denizhıyarları[3]

EVRENİN ve ONUN BAĞRINDA CANLILARIN VARSAYILI OLUŞUMUNUN ŞEMALI İFÂDESİ[4]:

BÜYÜK PATLAMA (BIG BANG) VARSAYIMINA GÖRE EVRENİN OLUŞUMU

Zaman sırası

Devirler

Olaylar

0

Öncesizlik

'Büyük patlama' ('Big Bang').

10-43

s

Planck evresi

Tâneciklerin oluşumu.

10-6

s

Hadron evresi

Proton-karşıproton çiftlerinin imhâsı.

1

s

Lepton evresi

Elektron - karşıelektron çiftlerinin imhâsı.

1

dk

Işınetkin evre

Helyum ile döteryum birleşimi/sentezi.

10 000

yıl

Maddeleşme

Madde, evrenin temel öğesi durumunu alır.

300 000

yıl

Ayrımlaşma

Evren saydamlaşır.

1 ile 2 x 109

yıl

Yıldızadaları oluşur.

3 x 109

yıl

Yıldızadaları kümeleri meydana gelir.

4 x 109

yıl

Önyıldızadamızın yıkılışı.

4,1 x 109

yıl

İlk yıldızların meydana gelmesi.

5 x 109

yıl

İlk kuvasarlar: Birinci kuşak yıldızlar.

10 x 109

yıl

Birinci kuşak yıldızlar.

15,2 x 109

yıl

Bizim enilk bulutsunun meydana gelmesi.

15,3 x 109

yıl

İlkönceki güneş bulutsusunun yıkılışı.

15,4 x 109

yıl

Güneş sisteminin oluşumu.

15,7 x 109

yıl

Gezegenlerin, şiddetli göktaşı bombalanışına marûz kalışı.

CANLILAR

16,1 x 109

yıl

Arkeozoon çağı

Yeryüzündeki ilk kayalar.

17 x 109

yıl

Minik boyutlu (microscopique) yaşama.

18 x 109

yıl

Proterozoon çağı

Havakürenin, oksijenle zenginleşmesi.

19 x 109

yıl

İriçaplı (macroscopique) yaşama.

20 x 109

yıl

Beşerinsan ('Homo sapiens sapiens').

EK 2

Bahsi geçen dünyagörüşünün vecîz ifâdesini şu gazete makalesinde görebiliriz: "Bütün dinler, netice itibariyle ideolojidir. İdeoloji, insan yapısı fikirleri, tanrısal kanunlar, yani doğal bilim haline dönüştürme disiplinidir. Dinler, zaman, mekân ve konu eksenlerinde, insanın aklına gelebilecek her sorunun cevabını bildiklerini iddia eder. Dinler, maddenin ilk yaratılış anından, canlının son yok oluş gününe kadar, kısaca ezelden ebede, her yerde ve evrenin tümünde, olan veya olmayan her şeyin nedenini fizikten iktisada kadar açıklamaya kendini mecbur hisseder. Çünkü dayandıklarını iddia ettikleri bilginin kaynağı tanrıdır. Tanrı da her şeyi bildiğine göre, dinlerin açıklayamayacağı bir şey olamaz diyerek işe başlarlar.

Tek bir bütün olan evrenin iki katmanı vardır. Birincisi 'cansızlar', ikincisi 'canlılar' dünyasıdır. Daha doğrusu canlılar, cansızlar evreninin bir altkümesidir.

Çünkü canlılar, cansız maddelerden yapılmıştır. Bu sebeple, cansızlar evreninin kanunları, canlılar kümesini de kapsar; ama canlılar kümesinin kanunları, cansızlar evrenini kapsamaz.

Dinlerin ortaya çıkış sebebi, insanın toplumsal canlı olmasıdır. İnsanlar, cemiyet teşkil ederek yaşamanın, kendileri için iktisadi olduğunu, yani bireye daha fazla fayda sağladığını deneyerek öğrenmiştir. Bu nedenle 'cemiyet' halinde yaşama düzenine geçilmiştir. İktisadi olduğu için, toplu halde yaşamaya başlayan insanın ikinci önemli gözlemi, bu yaşama biçiminde, fert ile cemiyet arasında bir çatışmanın olduğunu idrak etmesidir. Fertler, 'sonlu ömür süreleri' içinde en fazla faydayı tüketmek amacıyla davranmaya eğilimlidir. Buna mukabil, üyesi oldukları toplumların 'sonsuz ömür süreleri' esas alınarak yapılan milli gelir maksimizasyon modelleri, bireyin 'bencil' davranışının değiştirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Fert ile cemiyet arasındaki ömür süresi farkından doğan bu temel çelişkiyi çözmek dinlere düşmüştür. Meselenin matematik çözümü, birey ile toplumun (parça ile bütün) ömür sürelerinin sonsuz, yani 'eşit' olduğunu kabul etmektir. Bunun için, bu dünyada öldükten sonra (ahirette) hesap gününe kadar yaşamaya devam edileceğine inanmak imanın şartıdır.

İslâm, halen bu iki ana meseleyi çözebilmiş değildir. Birincisi, cansızlar evreninin kanunlarından kaynaklanan bilimin, canlılar kümesini de kapsadığını kabule yanaşmamaktadır. Diğer bir deyişle, hukuk ile iktisat alanının düzenlenmesinde, bilimsel verilerin değil, elindeki metinlerin (şeriatın) esas olmasında direnmektedir. Bu, İslâmı yeni sorunlar karşısında aletsiz bırakmaktadır. İkincisi, ahirette cennete gitmek için, toplumsal kurallara uymayı değil, dinsel şekillere göre hareket etmeyi vazetmektedir.

Meselâ, trafik kurallarına uymamak, sahte rapor almak - vermek, kaçak inşaat yapmak veya vergi kaçırmak 'günah' değildir. Dolayısıyla bu suçları işlemek, kişiye cennet kapılarını kapamamaktadır. Buna karşılık, kadının saçının telinin gözükmesi günahtır. Bu da İslamın, milli gelir artışına engel olan kuraldışı bencil davranışları caydırmayı önemsemediği anlamına gelmektedir. Sonuçlar ortadadır.

Son söz: Bilim, din kapısından sığmaz; din, bilim kapısından sığar."[5]

İnanç gerekli deliller tarafından gerektiği kadar yoklanıp kanıtlandığı takdirde bilgileşir. Tersine, gerekli delillerce desteklen- meksizin defalarca yoklanıp kanıtlanmamış inançların, bilgiymiş, üstelik de bilimsel bilgiymişcesine pazarlanıp satılması büyük kabâhattır. Bilgi sahteciliği cinsinden olan bu kabâhata Aristoteles, "safsatacılık" demiştir. Tarihte safsatacılığın eşsiz ustaları Yeniçağ Batı Avrupa ile Çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyetlerinde serpilip onlara omuz vermiş ideolojiler olup bunların da başında sermâyecilik gelir. Sermâyeciliğin bilgi sahteciliği, yahut başka türlü söylersek, safsatacılığı, ikiye ayrılır: Ticârette reklamcılık, eğitim- öğretim ile siyâsette propaganda.

Zikrolunan gazete köşe yazısı, propagandaya örnektir. Çağdaş medeniyetin baş pâyândâlarından positivciliği arşıâlâya yüceltmek ve onun fikirce karşıtı dini yerin dibine batırmak maksadıyla işlenmiş bilgi hatâları ve çarpıtmalarıyla dolu bir metin. Her ideoloji yahut ideolojiye omuz veren dünyagörüşü gibi, positivcilik mutlak itâat taleb eder. Oysa felsefi zihniyetin türevi, takipcisi ve halefi bilim anlayışı şüphe-eleştiri esâsından hareket edip onun çerçevesinde iş görür. Bilimin bahsi geçen meşrebi deneysel-positiv biçiminde anılır. Şu durumda ideolojik tavır ile bilim tutumu, yani ideolojik tavır alış olan positivcilik ile bilimselliğin ifâdesi positivlik birbirlerine taban tabana zıttırlar.

Felsefe-bilime karşıt olduğu gibi, ideoloji, Müslümanlığa da muhaliftir. Müslümanlık, felsefe-bilim gibi şüphe-eleştiri esâsından hareket etmeyip tersine kesinkes buyruk anlamındaki imândan kalkar. Ne var ki, imânın içeriği, bilginin kurucu unsurları olmayıp ahlâka vucut verecek malzemedir. Ahlâk, kendim ve beni çepeçevreleyen dünya hakkında bir şey bildirmez. Bundan dolayı doğrulanıp yanlışlanma çeşidinden sorunu yoktur. Ahlâk, kıyâs ile doğrulanma - yanlışlanmadan masûn tek başına, tıkız bir varlıktır.

Dini, başta az önce bildirilmiş olan gerekcelerin ışığında, felsefe-bilimle karıştırmak, metodolojik ile epistemolojik yanlışlığa yol açar. Hatâda ısrar ise, kişiyi taassuba sevkeder. Hatâda körü körüne ısrardan doğan taassup, din yakasında görülebileceği gibi, dine karşı olanlarda da pekâlâ başgösterebilir. Bahse konu makale, işte, ikinci tür taassuba açık ve güzel bir örnektir. Bir kere, genel epistemolojik alan karıştırmasını bir yana bırakalım. Yazıda geçen ve bu arada dine, bâhusus Müslümanlığa muhalif Positivcilerde sık rastgelinen bilgi, dolayısıyla da yargı yanlışlıklarına göz atalım.

Evvelemirde, Müslümanlığın, trafik suçuna, vergi kaçakcılığına, yolsuzluğa v.s. göz yumduğu, buna karşılık, meselâ kadının, 'saçının telini göstermesi'nin günâh saydığını öne sürmek, olacak iş değil. İlk sayılanlar, kul hakkını yemek demektir. Kur'ân, kul hakkını yemenin büyük günâhlardan sayıldığını bıkıp usanmadan tekrarlar durur. Kadının 'saçını örtmesi'yse, ibâdet mesâbesindendir. İbâdetin ifâsı yahut eksik yerine getirilmesi kişisel kabâhattır; kul hakkını yemekle ilgisi yoktur. Kişisel kabâhatlar, Allah - kul münâsebetinin mahremindedir. Demekki Allah ile kabâhatı işleyenin dışında üçüncü bir mercie kapalıdırlar. Hâlbuki, topluma karşı işlenen suçlar, alenidir, kamuya açıktırlar. Haddizâtında bu söylediklerimiz, basit bir hakikatın dile getirilmesinden başka bir şey değildir. Malûmu ilâm ediyoruz sâdece. Geçmişte ve günümüzde birtakım Müslüman toplumlar, anlatmağa çalıştığımız esâslara aykırı yaşıyıp davranıyorlarsa, suç kimdedir? İslâmın bizzât kendininmi yoksa, tıpkı hasımları gibi, dinlerini doğru düzgün anlayıp anlamlandıramamış inananlarınmı?

Doğaya eğilen araştırmalarla uzvî irtibât kuracak donanıma sâhib olmamakla birlikte, bilimlerin sunduğu verilere şöyle bir göz atarak bunlardan evrensel doğrular türetme sevdâsına kapılanlar, süreklice irikıyım yanlışlıkara düşmekten alıkonamazlar. İşte çok göz alıcı bir örnek: Canlının, canlı-olmayanla ortak bir öğeler dizisini paylaşması, birincinin, ikinciden türemiş olduğunun kanıtı değildir. Tutunuz ki, türemiş olsun (bu, henüz bir varsayımdan ileri geçmez); yine de olayın yahut sürecin nasıl cereyân ettiğinden yahut etmiş olabileceğinden habersisiz. Böylesine büyük bir fizik metafizik (fiziğin metafiziği) sorunu bir yana bırakalım. Canlıların en basit yapılanışına örnek kılınan hücreyi ele alalım. 1937 Münih doğumlu ve kimya dalında 1988 Nobel ödülüne lâyık görülmüş Alman bilimadamı Robert Huber'e göre, bir hücrenin nelerden meydana geldiğini bilmemize rağmen, nasıl oluştuğunu bilmediğimizi bildiriyor. Bunu neye benzetebiliriz? Huber'e bakılırsa, şuna: "Bugün, harfların dizilişinden bir proteinin yapısı ile gördüğü görevi anlamağa başlıyoruz. Bununla birlikte, hedefimizin çok uzağındayız. Bu, elli bin adet kurucu unsura ayrıştırılmış bir arabanın durumunu andırmaktadır. Tek tek ele alındıklarında, parçalar, bizlere bir şey bildirmez. Arabanın bütününü oluştururken onların ne anlama geldiklerini anlamak lazım."[6]

Din, bilgi sağlama yahut sunma mercii olmayıp ondan bilgilenilmez dedik. Nitekim, Kur'ân, ansiklopedi değildir. Din ve onu insanlara tebliğle yükümlü mukaddes metin, bir buyruklar dizisidir. Bireysel ile toplumsal yaşamanın hangi hatlardan geçilerek yürütülmesi gerektiğine ilişkin insana nirengi noktalarını bildirir. Bunlara dayanılarak yaşamanın haritası demek olan ahlâk inşâa olunur. Bilim de içinde olmak üzre, hayatın bütün köşe bucaklarını tayîn eden ahlâkın hiçbir unsur ile vechesini kişi, kendi dışındaki doğal dünyada bulmaz, bulamaz. Ahlâk, hakîkat âlemindendir. Bilim oysa, hakîkatın varolanlaşmış vechesini temsil eden gerçeklik dünyasına eğilir. Dini kesip atarsak, ahlâkı kaybederiz. 'Ahlâksız' hayat olamaz. Böylelikle, tabîî ki, bilim de yapılamaz. Şu durumda din ile ondan türetilen ahlâk, bilimde yer almaz. Tersine bilim, din - ahlâktadır.

Bahse konu mahalde gördüğümüz kavram karıştırmaları, yanlışlıkları ile düşünce saptırmaları, Yeniçağ ile Çağdaş medeniyete mahsus özelliklerdir. 'Allahın ipini' salıverip kendini insan dimâğının ürünü yapılara bağlayan Batı Avrupalının bu tercihinin semeresine 1600lerden 2000e değin ezici ağırlığıyla tanık olduk. Şerrin ne olduğunu, anaörneğini bahsi geçen sürede gördük. Anılan dönemin doruğunu Yirminci yüzyıl oluşturmuştur. Cinâyete kurban giden insan sayısının müdhişliğini bir yana bırakalım. Esâs, makineleşmiş cinâyetin dehşetine bakalım. Allaha uzanan kablosunun kesilmesiyle akıl, tam bir cânî kesilmiştir. Burada bahse konu kıldığımız yazı, Yirminci yüzyılda görmüş olduğumuz kuru, çıplak, hattâ çırılçıplak cânîliğin reçetesini bizlere sunmaktadır. Böyle şablon olma niteliğinden dolayı onu zikretmek luzumunu duyduk.

Ş. Teoman Duralı

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Sorun Nedir' isimli kitabından alıntılanmıştır.)


[i] Bkz: EK 2

[2] Bkz: Becerra, A., L. Delaye, S. Islas, and A. Lazcano: "The very early stages of biological evolution and the nature of the last common ancestor of the three major cell domains," "Annual Review of Ecol- ogy, Evolution, and Systematics"de, 38: 361 - 379, 2007.

[3] Bkz: David R.Maddison&Wayne P.Maddison: "The Tree of Life Project"; 1. - 16.syflr; ayrıca bkz: Javier Sampedro: "Los Origenes del Codigo Genetico", 36.s.

[4] Bkz: "Larousse/ Diccionario Ilustrado de las Ciencias", 1497.s.

[5] Ege Cansen ("Oyunun Kuralı", 18.s., "Hürriyet Gazetesi"nde, Istanbul, cumaertesi, 19 nisan 2003): "İslam Nerede Yanılıyor?"

[6] Xavier Pujol Gebeli: "Necesitamos Gente Joven con Nuevas Ideas Brillantes en Biologia/ Robert Huber"; "El Pais", 36.s.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.