“Düşünüyorum öyleyse varım”
Karmaşık örgütlenmişlik seviyesindeki canlıda nefsî faaliyetler, bedenin işleyişini ayârlayan etkenler hâlini almışlardır. Canlı, mekanik tekdüze özgücü (Fr automatismei) aşarak kendine mahsûs özellikler gösteren, caracteristique bir varolan konumundadır. Bahsi geçen 'kendine mahsûs özellikler gösterme' durumuna 'bilinçlilik' hâli diyoruz. Bu hâlin açık seçik göstergesi 'düşünme süreci'dir. Söz konusu sürecin insana has verisi düşüncedir. Demekki insandaki bilinçlilik hâli, onun düşünmesi ve bunun sonucunda düşünce üretmesi, giderek ürettiği düşüncenin üstüne tekrar düşünmesidir: Teemmüllü düşünme.[1] İşte, bu son belirleme, açık bilincin timsâlidir. Ruhî bir ifâde olan 'açık bilinc'in varlık öğretisindeki karşılığı, 'varolduğunu-bilen- varolan'dır.[2]
Sözünü ettiğimiz 'insanî varoluş durumu', ifâdesini "düşünüyorum öyleyse varım" önermesinde bulur. Fizikte Isaac Newton'un (1642 - 1727) mekanik ile çekim yasaları ve Albert Einstein'ın (1879 - 1955) genel görelilik teorisi ile kütle - enerji denklemini dile getiren E = mc2 belirlenimi ne ise, Rene Descartes'ın düşünme - varolma denklemine ilişkin bildirdiği de metafizik için odur. Birinciler fizikte, ikincisiyse metafizikte devrim mesâbesindedirler.
"Düşünüyorum öyleyse varım" denkleminin sağında mevzilenmiş 'varolma', 'zaman - mekân' çerçevesindeki az yahut çok ölçülüp biçilebilinir 'fizik biyotik dünya'nın esâsını teşkîl eder. Solundaki 'düşünüyorum'a gelince; o da, 'manevî - metafizik âlem'e aittir. 'Varolma' bulunmasa, 'düşünüyorum', 'âleminâsût'ta, demekki 'fizik - biyotik dünya'da 'görünüm'e çıkamazdı. Şu durumda bu iki cephe birbirini tamamlayarak beşer - insan bütünlüğünü oluşturur. 'Varolma', 'düşünüyorum'u etkilemesine karşılık, 'düşünüyorum' da, bu sefer, 'varolma'yı belirler; hem de öylesine ki, başta 'kimsesiz-belirlenimsiz' durumdaki 'varolma','düşünüyorum'un imbiğinden geçerek 'öznellik' boyutuna bürünür, anlamlanır. 'Ben'in esâslandığı 'öz varoluşum' başta gelmek üzre, 'ben'e konu olan her 'varolma-süreci' durumlaştırılarak değişik raddelerde öznelleştirilir. Varolmanın öznelleştirilmesiyse, 'ben'i bilinç varlığı kılar. Öz- varoluşumun öznelleştirilmesiyle 'ben', 'benim'e dönüşür. Nihâyet, 'benim'in 'kendini-bilme'sine 'özbilinç' diyoruz. 'Benlik', 'nefsî'dir (Fr psychique), oysa 'benimlik' 'nefsötesi'dir (Fr transpsychique).
2. 'Benim', bir yanda 'bilinç varlığı' olarak kendine konu olan 'varolma'yı bilirken, öte tarafta 'özbilinç varlığı' düzleminde 'öz varoluş'unu kendine konu kılarak kendini 'bilir'. Varolmayı bilmek sûretiyle 'ben/benim', fizikle, yanî bilimle meşgûldür. Fiziğin de esâsını teşkil eden gerek anlamagücünün işleyişini, kaynağı ile sınırlarını gerekse varlığın yanısıra, kendini bilmeğe yöneltmekle de 'benim', metafizik yapmağa koyulur.
İmdi, fizik ile metafizik, tıpkı, daha genel bir söylemle ifâde ettiğimizde, felsefe ile bilim gibi, birbirlerini şart koşarlar. Öte yanda, daha dar ve özgül anlamda, aynı bağlantı bilim felsefesi ile bilim arasında da geçerlidir. Nitekim bu hususa çağımızın çığır açıcı filosof-bilimadamı Albert Einstein dikkatimizi çekmiştir:
"Bilim felsefesi ile bilim ilişkisi dikkate değer türdendir. Bunlar, birbirlerine dayanırlar. Bilimle bağlantısı bulunmayan bilim felsefesi bir boş tasarımdır (scheme). 'Bilim felsefesiz' bilimse —böyle bir şeyi düşünmek nice mümkünse— ilkel ve muğlaktır. Ne var ki, açık seçik sistem arzulayan bilim filosofu, böyle bir sistemi kateder etmez, bilimin düşünce içeriğini sistem bağlamında yorumlamağa eğilimlidir. Sonuçta sistemine uymayan ne varsa, onu küpeşteden atmağa teşnedir. Buna karşılık, bilimadamı, bilim felsefesi sistematiği doğrultusundaki çabalarını o kadar uzaklara bile götüremez. Bilim felsefesine ilişkin çözümlemeleri teşekkür duygularıyla benimser. Fakat, deney vakıalarının ona kabul ettirdikleri dış şartlar, bir bilim felsefesi sistemine bağlanmasına imkân tanıyan kavram yapısını inşâa için onun kendini fazlaca sıkmasına, kısıtlamasına cevâz vermezler. Bu yüzden o, sistemli düşünen bilim filosofunu bir çeşit cüretkâr fırsatcı adam şeklinde görünür."[3]
Yukarıda çizdiği bilim ile bilim felsefesi ilişkisinin tasarımıyla Einstein, bizlere fizik ile metafizik arasındaki bağıntının da başlıca özelliklerini ortaya çıkarmış oluyor.
3. Filosof-bilimadamı, evvelemirde bilgiyle uğraşır. Filosof olarak, bilginin ne olduğu, nasıl elde edilebileceği, geçerlilik ile geçersizliğin neye, hangi kıstasa göre tayin olunabileceği soruları tarafından harekete geçirilir. Bilimadamı vasfıyla da, metafizik çerçevede belirlediği bilgi örneğini yahut şablonunu görünenler dünyasına götürüp uygular. Üstünde özelleşip derinleştiği varlık sahasına giren görünür olaylar yahut varolanları inceleyerek bilmek ister. Birinci bâbta 'bilgi'nin kendini kavramağa yönelmişken, ikincisinde görünür teklere, bireylere ilişkin olanı derlemek çabasındadır. Buna göre, filosof olarak 'bilgi'yi inşâa etme safhasındayken, bilimadamlığıyla, sahasında yer alan görünür olayların yahut varolanların biçimini, yapısı ile düzenlenişlerini öğrenmeğe çalışır.
4. 'Bilgi'ye gelince; o, sonsuz, sınırsız kabul ettiğimiz bir karmaşanın, dimâğda zorunlulukla sınırlanıp düzenlenmiş yankısı yahut yansısıdır.[4] Bahis konusu zihin tasavvuru, belli bir mesâfe katedilerek başka bir dimâğa iletilir. Haddizâtında bilgi, tarifi gereği, iletilebilir bir düşünce değeridir. Bütün köşe bucağıyla açık seçik anlaşılırlıktan yoksun şekilde iletilen bir değer, felsefe-bilimin istediği cinsten bilgi olamaz. İletinin açık seçikliğini sergileyen, akılyürütme yolunu izleyen ve 'önerme' denilen, 'iddia cümlesi'dir. Önerme, anlam katı 'bir' yahut olabildiğince 'bir'e yakın sözler ile deyimlerden kuruludur. 'Bir'e yaklaştıkca sözün yahut deyimin anlamı açık seçikleşir ve iletenden iletilene dolaysızlaşıp dakikleşir. Nihâyet öteki bütün yazınlardan ve bu arada bilgelikten farklı olarak felsefe-bilim metni önermelerle örülüdür ve öyle olmalıdır da.
Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Sorun Nedir' isimli kitabından alıntılanmıştır.
[1] Fr pensee reflexive
[2] Buna karşılık, karmaşık örgütlenmişlik seviyesindeki bilinçli hayvan, varolduğunu bilmez; yalnızca duyar, hisseder. İnsandan farklı olarak o, varoluşunun 'hesab'ını kendine ve başkalarına veremez.
[3] "Albert Einstein: Philosopher-scientist", 477.s, David L.Hull:" Science as a Process/An Evolution- ary Account of the Social and Conceptual Development of Science".
[4] Jorge Wagensberg: "Las Palabras del Conocimiento", 43.s.
Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bilgelikten felsefeye (II) (25.01.2019)
- Bilgelikten felsefeye (I) (14.01.2019)
- Geriye bakış: Felsefenin annesi, bilgelik (07.01.2019)
- Transsendental Analitik - Transsendental estetik (31.12.2018)
- Dialektiğin olumlu ile olumsuz uygulanışları (24.12.2018)
- ‘Metafiziğ’in kaplamı: ‘Transsendental’; dışlamı: ‘Transsendent’ düşünce sahaları (17.12.2018)
- Metafizik düşünüş: Teemmül ile tefekkür (10.12.2018)
- Felsefenin ana yöntemi: Dialektik (02.12.2018)