3 Temmuz’dan Sonra Ortadoğu
Mısır'da yaşanan askeri darbe beşinci yılına girdi.
Muhalefetin en güçlü ve en organize olduğu Mısır'da otuz yıl boyunca iktidarda kalabilen Hüsnü Mübarek'in devrilmesi Ortadoğu'da siyasi dönüşüm adına büyük beklentilerin oluşmasına yol açmıştı. Dönüşüm ümitleri, Tunus'ta filizlennmiş Mısır'da olgunlaşmıştı. Hem ordu hem de onlarca istihbarat ve polis örgütünün vandalca yöntemleri sayesinde ayakta kalabilen Mübarek devrildiyse, bu trend devam edecekti.
Mübarek'ten sonra modern Mısır tarihinde ilk defa serbest seçimler yoluyla asker kökenli olmayan bir Cumhurbaşkanı seçilmişti. Suriye'de devam eden iç savaşa rağmen benzer bir sürecin Yemen, Libya ve hatta yakın bir zamanda Suriye'de gerçekleşebileceği beklentileri oluşmaya başladı.
3 Temmuz 2013'de Mısır'da gerçekleşen askeri darbe, son on yılın Ortdaoğusunda yaşanan en önemli dönüm noktalarından biri oldu. Mısır'da olgunlaşan dönüşüm beklentileri yine Mısır'da sönümlenmeye başladı. Mursi'yi deviren müesses nizam, itiraz hakkını dile getiren silahsız insanlar üzerine ateş açtı. Üstelik oruçlu oldukları ve namaza durdukları bir vakitte.
Bu darbe yalnızca Mursi'nin yerine Sisi iktidarını tesis etmekle kalmadı, aynı zamanda bütün Ortadoğu'da yaşanan değişim rüzgarlarının tersine dönmesine zemin hazırladı. İnsanlar devrime rağmen iradelerinin iktidara dönüşmeyeceğini görünce, yıllardır taşıdıkları ümit ve öfke kitlesel bir tarvmaya dönüşmeye başladı.
Bu tarihte bir kıskaç içinde kalan Esed ve devrilmesine rağmen Yemen'de Ali Abdullah Salih kemikleşmiş ittifakların dışına çıkarak yeniden iktidar sahibi olmanın yollarını aradı ve başarılı da oldu. Suudi Arabistan'ın en yakın müttefiklerinden devrik lider Salih, İran destekli Husiler'le işbirliğine girdi. Mısır'da İhvan'a karşı darbeyi finanse edenlerden biri olan Suud yönetimi Yemen'de İhvan'a yakın kesimleri Husiler'e karşı savaştırma gayreti içine girdi.
3 Temmuz darbesinden sonra değişen şey sadece bu ittifaklar ve karşı devrimler değildi. İran yayılmacılığı yeni bir ivme kazandı. DEAŞ'ın alan kontrolü sağlamasının bu darbeden sonra gerçekleşmesi tesadüf değil. İroniye bakın ki bugün hem İran'ı çevrelemeye çalışan hem de DEAŞ'a karşı onlarca ülkeden oluşan koalisyonu devreye sokan aktör, Mısır'daki darbeyi Dış İşler Bakanı Kerry'nin ağzından "demokrasinin restorasyonu" olarak nitelendiren ABD idi.
Bu tarih'ten sonra Suriye, Irak, Yemen, Libya için siyasi gelişmeler gündemi sürekli meşgul etsede bu ülkelerin sıradan halkları için artık ikincil bir mesele haline geldi. Can ve mal güvenliği artık bu insanlar için birincil mesel oldu. Yemen'de yirmibirinci yüzyılın on yedinci yılında koleradan hayatını kaybeden kişi sayısı artık binlerle ifade ediliyor. Varın gerisini siz düşünün!
Suriye ve Irak'ın en büyük şehirlerinin önemli bir kısmı neredeyse kullanılamaz halde. Çatışmalar bugün sona erse yeniden alt yapı çalışmaları ve üst yapı inşa süreci en iyi ihtimalle on yıl sürecek. Tabi bütün bu çalışmaları üstlenecek firmaların başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerden olacağını tahmin etmek zor değil.
Neredeyse yüzyıldır petrol gelirine sahip bölge ülkelerinin düştüğü hale bakın. 1973 krizi ile hem siyasal bir silaha dönüşen hem de devasa ekonomik gelir kaynağı olan petrol bölgede hiç bir yapısal etki oluşturmadı. Ne işe yarar bir teknolojik yatırım ne de etkili bir eğitim sistemi oluşturabildi.
Petrol paraları ABD ve Batılı ülkelerden alınan silahlarla dolar ve avroya dönüşüyor. Kalanı da yine bu ülkelerin borsalarına akıyor. Bu tezgaha "petro-dolar" deniliyor ve görünen o ki bu çark daha uzun bir süre devam edecek. Zira bölgede bir kaşık suda fırtına koparmak hiç zor değil. Buna son on yıldır kendi gözümüzle şahit oluyoruz. Son örneğini de dost ve müttefik ülkelerin Katar'a karşı takındığı tavırda gördük.
Ümidimiz 15 Temmuz 2016'nın bölge için yeni bir milat olmasıdır.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.