Muhsin Çelebi’ye Mektup
Hayatın tüm safha ve süreçlerinde, her yaş ve seviyedeki insanın; örnek alıp özeneceği, onlar gibi olmak isteyip özdeşleşme çabası içine gireceği "kahraman"lara ihtiyacı vardır. Bunlar; bazen "gerçek" olup yaşayan ve ulaşılabilen, bazen "tarihi"olup hayırla yadedilen, bazen de "sanal" olup kurgulanan ve kabullenilen kahramanlardır.
Malum olduğu üzere, atlar süvarilerin baktığı yöne doğru koşarlar; kıratın yanında duranlar, ya huyundan ya suyundan kaparlar. Özellikle yetişme çağındaki çocuklar ve gençler; "rol model" kabul ettikleri kahramanların ayak izlerini takip ederler, onların açtıkları kanallardan akarlar.
Yeteri kadar gerçek ya da tarihi kahramanı olmayan, fakat kendilerini büyük ve güçlü göstermek isteyen ülkeler, toplumlar; bilimin ve teknolojinin muazzam marifetlerini de kullanarak, sanal kahramanlar üretip satıyorlar. Yoğun ve yaygın algı yönetimi yoluyla; ürettikleri kahramanları yeni nesillerin "hit"leri, hatta "put"ları yapıyorlar.
Biz ise, çok zengin bir mirasın sahipleri, mensupları, varisleri olarak; yıllardır, yeni yetme kültürlerin ve medeniyetlerin emperyal güçlerine gönüllü taşeronluk yapıyoruz. Kendi bağımızda, bahçemizde gömülü duran hazineleri bulup bahtiyar olmak yerine; ecnebi diyarların tehlikeli ormanlarında, "define avı"na çıkıyoruz.
ŞEYH ŞAMİL'E MÜRİD OLMAK
Yetmişli yılların başlarında, lise öğrencisi olduğum günlerde; Kafkas Kartalı Şeyh Şamil'in hayatını anlatan bir kitap okumuştum. Öylesine derinden etkilenmiş, hatta arkasından sürüklenmiştim ki; onun yaptıklarında ve yaşadıklarında, kendi hayallerimin yansımalarını bulmuştum.
Bu etkilenmenin doğal sonucu olarak; evlenip baba olduğumda, oğullarımdan birinin adını Şamil koydum. Kitaplardan, kasetlerden, afişlerden, broşürlerden, resimlerden, küpürlerden özel bir arşiv yahut kütüphane oluşturarak; hemen her fırsatta, Büyük Şamil'i Küçük Şamil'e anlatıp durdum.
Zamanla anladım, kavradım ki; onu oğlumdan daha çok ben içselleştirmiştim. Gıyabi bir öykünme, özenme haleti ruhiyesi içine girip; neredeyse müridi haline gelmiştim.
Yıllar sonra, bir vesileyle Dağıstan'a gittiğimde; kendimi sıla-i rahim yapıyor gibi hissettim. Oradaki dostlarımızla, kardeşlerimizle muhabbet ederken; "Şeyh Şamil sadece sizin değil, bizim de atamız." dedim.
ŞAH İSMAİL'E ELÇİ GİTMEK
Seksenli yılların ortalarında, bir özel okulda idarecilik yapıyordum. Öğretmenlik aşkını ve şevkini kaybetmemek için; haftada dört saat, ortaokul sınıflarından birinin Türkçe dersine giriyordum.
Yıllık programın gereği olarak, ders kitabında bulunan "Garcia'ya Mektup" başlıklı konuyu da işledik. ABD ordusunda çavuş olan ve çok tehlikeli bir yolculuktan sonra Başkan'ın özel mektubunu General Garcia'ya ulaştıran Rowan'ın cesaretini, kahramanlığını uzun uzun irdeledik.
Metnin müellifi, hikayeyi; "Dünyanın ve insanlık aleminin, Garcia'ya mektup götürecek kahramanlara ihtiyacı var." diye bitirmişti. Dersin sonunda, çocukların gözlerinde ve gönüllerinde; ABD askeri Rowan'a karşı hayranlık duygusu belirmişti.
Bu durum, beni şiddetle rahatsız etti. Zihnim bir çare aradı ve sonunda Ömer Seyfettin'in "Pembe İncili Kaftan" adlı hikayesinin kahramanı "Muhsin Çelebi"ye kadar gitti.
Bir sonraki hafta, ders programında olmamasına rağmen; Pembe İncili Kaftan'ı okuyup inceledik. Ölümü göze alarak Şah İsmail'e elçi giden, malını-mülkünü satarak devletine ve milletine hiçbir karşılık kabul etmeksizin hizmet eden Muhsin Çelebi'yi enine boyuna irdeledik.
Sonra, çocuklardan; Amerika'nın asker Rowan'ı ile Osmanlı'nın sivil Muhsin Çelebi'sini karşılaştırmalarını istedim. Hatta, hangisini daha çok beğenmiş ve hayranlık duymaya değer bulmuşlarsa; kendilerini onun yerine koyup, geleceğin Rowan'larına yahut Muhsin Çelebi'lerine mektup yazmaları için ev ödevi verdim.
Şükür ki, istisnasız, bütün mektuplar; "Bugünün Muhsin Çelebi'lerinden yarının Muhsin Çelebi'lerine" gelmişti. Gözlerinde ve gönüllerinde, yeni ve yerli bir kahramana karşı, daha güçlü bir hayranlık duygusu belirmişti.
Neredeyse, hemen her biri; çağdaş Şah İsmail'lere elçi gideceklerdi. Her ne pahasına olursa olsun; devleti ve milleti, en güzel şekilde temsil edeceklerdi.
ÖRNEK OLAYLAR, ÖNDER ŞAHSİYETLER
Bizim kültür ve medeniyet tarihimiz; yeni nesillere yol gösterecek, yordam öğretecek nice örnek olaylarla ve önder şahsiyetlerle dolu. İzleri iyi takip edebilir, işaretleri doğru okuyabilirsek; geçmişten geleceğe uzanan saadet yolumuz, insanlığı huzur ve güven iklimine eriştirecek salihlerin yolu.
O halde, arşivlerimizi ve ardiyelerimizi alıcı gözle inceleyip; örneklik vasfı olan olaylarımızı, önderlik vasfı olan kahramanlarımızı tez elden bulalım. Alanlarına ve konularına göre tasnif edip, sistematik belgeler ve bilgiler haline getirerek; başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere, her yaş ve seviyedeki insanımızın hizmetine sunalım.
Ulaşmayı, anlamayı, kavramayı kolaylaştırmak için; her bir kahramanımız ve kahramanlığımız hakkında şiirler, hikayeler, romanlar, tiyatrolar yazılsın. Şarkılar, türküler, marşlar, ilahiler bestelensin; filmler, diziler, belgeseller, biyografiler, anmalar, kutlamalar yapılsın.
Böylece; herkes kendi ilgisine ve istidadına göre, yeteri kadar örnek ve önder bulabilsin. Onlara benzeme arzusu, heyecanı duyabilsin; hatta ötesine geçme hayali kurabilsin.
Çocuklarımız ve gençlerimiz; Çavuş Rowan'ın değil, Muhsin Çelebi'nin destanını okusunlar. Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, aydınlar ve yöneticiler; geleceğin Muhsin Çelebi'lerinin ipliğini eğirsin, kumaşını dokusunlar.
24.06.2017
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Balıklara “Uçma”, Kuşlara “Yüzme” Öğretilebilir mi? (21.06.2017)
- 'Çocuklarımızın “Ne” Olacakları Önemli, “Kim” Olacakları Değil Mi? (17.06.2017)
- Büyüyen ve Gelişen Türkiye'nin Yeni-Yerli-Yeterli Eğitim Modeli (14.06.2017)
- Evimiz Devletimiz, Sevgimiz Servetimiz (10.06.2017)
- İnsan Merkezli Hayat – Aile Merkezli Toplum – Gelişim Odaklı Ömür (07.06.2017)
- Ailede Ramazan, Ramazan'da Aile (25.05.2017)