15 Temmuz’un Yıldönümünde Direniş ve Diriliş Eğitimi
Atalarımız, yaşanmışlıkların yansıması olarak; "Bir musibet bin nasihatten yeğdir" demişler. Böylece; başımıza gelen kazalardan, belalardan çıkarılması gereken derslerin, alınması gereken ibretlerin gereğini ve önemini veciz bir şekilde ifade etmişler.
Peygamberimiz (s.a.v), tecrübelerin terbiye edici yanına ve yönüne dikkati çekerek; "Mümin, bir delikten iki kere ısırılmaz" demiş. İyi niyetli ve iyilik yolunda yürüyenlerden; bir konuda yaptıkları hataları, bir daha tekrar etmemelerini istemiş.
Bilindiği gibi, bir kavle göre; "Tarih tekerrürden (tekrardan) ibarettir". Bir başka kavle göre ise; "Biz hatalarımızı tekrar etmezsek, tarih tekerrür etmeyecektir".
Bu anlamda, yakın geçmişimizin iyi incelenmesi, irdelenmesi ve kalıcı değerlere dönüştürülmesi gereken ibretlik olaylarından biri; yıldönümünü idrak etmeye hazırlandığımız 15 Temmuz darbe ve direniş sürecidir. Bir yönüyle büyük bir ihanet, bir başka yönüyle muazzam bir direniş ve diriliş destanı örneği olan bu olay vesilesiyle, her yaş ve seviyedeki insanımıza aşılayacağımız mesaj, muhteva, ruh; geleceğe taşıyacağımız kalıcı değerlerin başında gelir.
Uykusunda Kabus Gören At
Rivayete göre; adamın biri, alışık olduğu üzere, sabahın erken saatinde ahıra gitmiş. Çok sevdiği ve değer verdiği atının; ayağının birini kaldırmış vaziyette olduğunu ve bir türlü basmadığını fark etmiş.
Yakından bakıp detaylı incelediğinde; yaraya, bereye, kırığa, çıkığa benzer bir şey bulamamış. Kendine göre bildiği her yolu denemiş, fakat sonuç alamamış.
Başka çare kalmayınca, gidip bir baytar getirmiş. Adam iyice inceledikten sonra; "Bana bir kırbaç ver" demiş. Kırbacı havaya kaldırıp, kuvvetlice vurmuş. At, önce şahlanıp kişnemiş; sonra ayağını sapasağlam basıp, dimdik durmuş.
Atın sahibi; "Efendi, bu atın nesi vardı, sen ne yaptın?" diye gevelemiş. Baytar; "Gayet basit. Bu at uykusunda kabus görüp uçurumdan yuvarlanmıştı. Onun için, bacağının kırık olduğunu zannediyor, basmaya korkuyordu. Ben onu bir kırbaç darbesiyle uyandırıp gördüğü kabusun tesirinden kurtardım. Böylece, ayağının kırık olmadığını anladı ve her zamanki gibi basıverdi" demiş.
Cumhuriyet tarihi boyunca, bu millete çok tezgahlar ve tuzaklar kuruldu. Nice korkunç kabuslar görüp uçurumlardan yuvarlandık ve kolumuz, kanadımız kırıldı.
Onun için; korkularımız ağır basıyordu, ayağımızı düz basamıyorduk. 15 Temmuz'da, derin yaralar ve şiddetli acılar içinde bir "bilinç sıçraması" yaşadık; bizi esir alan, dik duruşumuza engel olan psiko-sosyal parangalardan kurtulduk.
Bu uyanışı; kalıcı direniş ve diriliş enerjisine altyapı oluşturacak şekilde sürdürmeliyiz. Çocuklarımızı ve gençlerimizi, "oynayan tay"lar olmanın ötesine taşıyıp; artık "şahlanan küheylan"lara dönüştürmeliyiz.
Bizim "Kızıl Elma"mız Ne?
Peyami Safa'nın meşhur Yalnızız romanında; ana karakterin şahsında temsil edilen ve hayalinde yaşatılan sembolik bir ülkeden söz edilir. Her şeyin daha iyi ve daha güzel olduğu o ideal ülkeye, "Simeranya" adı verilir.
Eski Yunan'ın yeni varisleri tarafından, asırlardır korunan ve yaşatılan bir "Megola İdea" vardır. Bu "büyük fikir" ve takipçileri; eski Bizans'a ait tüm toprakları tekrar ele geçirip başkenti İstanbul (Konstantinapolis) olan büyük Helen İmparatorluğu'nu yeniden kurmayı hedef alır.
Dünyadaki "şeytan üçgeni"nin başı, beyni haline gelen Siyonist İsrail; Fırat ile Nil arasındaki "vadedilmiş toprakalar"ı ve civarını ele geçirerek, kendilerinin "efendi", diğer kavimlerin "köle" oldukları bir "dünya devleti" kurmanın peşinde. Başta Filistin olmak üzere; hayali haritanın kapsama alanında kalan ülkeler ve bölgeler, onun için ateş ve kan içinde.
Eski Türklerin, özellikle de Oğuz Boyları'nın yaklaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça daha cazip hale gelen ülküleri, idealleri vardı. Devlet ve millet; adına "Kızıl Elma" dedikleri bu yüksek ideallerin peşinden koşardı.
Cümle İslam toplumları, toplulukları; asırlar boyu, "İ'lay-ı Kelimetullah"ı, yani Allah'ın ismini yüceltmeyi ve dinini yaymayı hayatın yegane gayesi haline getirmişti. Bu niyet ve gayretledir ki; nice Sultan'ın muhtelif sefer teşebbüsünden sonra, çağ kapatıp çağ açan fethi, Sultan Fatih gerçekleştirmişti.
Şimdi bizim, Osmanlı'nın bakiyesi, İslam Dünyası'nın hamisi olan Türkiye'nin; yeni "Kızıl Elma"sı nedir, ne değildir? Sürünen ülkeyi direne ülkeye, dilenen ülkeyi doyuran ülkeye dönüştürmeyi başaran liderler, kadrolar, kurumlar; herkese ve her şeye rağman, "Yağar eser yolcu havasıdır" deyip hangi yüksek idealin arkasından gitmektedir?
Artık kuş dili konuşmayı bir kenara bırakıp, bunun adını açık ve net bir biçimde koymalıyız. İşi devlete, hükümete havale edip kenara çekilmeden; adam gibi, inandığımız doğruların ve değerlerin arkasında durmalıyız.
Mücadelemiz Mirasımız Olsun
Yetmişli yılların başlarından itibaren, hasbelkader, sosyal ve siyasal mücadelelerin içinde olduk. Suya sahilden bakmakla yetinmedik; dinimiz ve devletimiz, vatanımız ve milletimiz için dalgalara aldırmadan denize daldık.
Gün geldi; yaptıklarımızın ve yaşadıklarımızın kayda değer özetini ve öyküsünü, çocuklarımızla konuştuk. Bize idealizm ve dinamizm kazandıran değerleri; anneler ve babalar olarak, onlara da aşılamaya çalıştık.
Fakat, bizden işitmeleri ile yaparak, yaşayarak idrak etmeleri farklı şeylerdi. İnsanların gördükleri ve yaşadıkları daha çok akılda kalır; duydukları kolayca unutulup giderdi.
15 Temmuz darbe ve dirneiş süreci; çocuklarımız ve gençlerimiz için, müthiş bir idrak vesilesi oldu. Sadece kendileri için yaşamaya haklarının olmadığını anladılar; her biri, kendi çocuklarına, kendi hikayelerini anlatacak seviyeye geldi.
Şimdi isteriz ki, bu darbe ve direniş süreci; büyüyen ve gelişen Türkiye'nin, insanlığa iyilik ve güzellik götürme yolunda, yürümekten koşmaya geçişinin miladı olsun. Birlikte, bütün tezgahları ve tuzakları boşa çıkaralım; dosta güven, düşmana korku verecek mücadelemiz torunlarımıza miras kalsın.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İnsanda Akıl, Ruh, Beden Kirlenmesi (05.07.2017)
- Yaz Kur’an Kursları Devam Ederken Din Eğitiminin Dili Ve Üslubu Üzerine (01.07.2017)
- “Tatil” mi, “Tadil” mi, “Tebdil” mi? (28.06.2017)
- Muhsin Çelebi’ye Mektup (24.06.2017)
- Balıklara “Uçma”, Kuşlara “Yüzme” Öğretilebilir mi? (21.06.2017)
- 'Çocuklarımızın “Ne” Olacakları Önemli, “Kim” Olacakları Değil Mi? (17.06.2017)
- Büyüyen ve Gelişen Türkiye'nin Yeni-Yerli-Yeterli Eğitim Modeli (14.06.2017)
- Evimiz Devletimiz, Sevgimiz Servetimiz (10.06.2017)