Kirlenmek yahut zehirlenmek; bir şeyin şu ya da bu oranda bozulması, dejenere olması anlamına geliyor. Aslına uygun olmayan zararlı unsurların karışması, bulaşması sonucu; insanlar ya da nesneler kirleniyor, zehirleniyor.
Atalarımız, kültür ve medeniyet değerlerimizin teorik ve pratik birikimlerinin doğal sonucu olarak; "Temizlik imandan gelir" demişler. Hayatın bütün alanlarında ve konularında; maddi ve manevi temizliğe önem vermişler.
Şimdilerde, bir yandan dünyayı ve içindekileri hoyratça kirletiyor; öte yandan "temiz çevre" ve "temiz toplum"dan söz ediyoruz. Her gün biraz daha artan dozda ve düzeyde fıtratı, tabiatı bozuyor; baş döndürücü bir hızla, "kirlenme"den "zehirlenme"ye doğru gidiyoruz.
Yaz mevsimlerinde, çevreyi hor kullanma yüzünden; yerlerde ve göklerde, kirlenmenin alanı genişliyor, oranı artıyor. Ülkenin ve toplumun, dünyanın ve insanlık aleminin akciğerleri konumunda olan ormanlar; gaflet ya da ihanet sonucu cayır cayır yanıp, arkasında kül ile duman bırakıyor.
Fakat, ortada bunlardan daha acil ve vahim bir durum var. İnsanlar, kendi tercihleri yahut tarzları yüzünden; kendi akıllarını, ruhlarını, bedenlerini kirletiyorlar.
Bilgi Kaynakları ve Akıl Kirlenmesi
Genel kabul görmüş tezlere, teorilere göre; aklın gıdası ilimdir, bilgi ile beslenir. Bilgi kaynakları arızalı olur ve yanlış bilgi girişine açık hale gelirse; aklın suyu bulanır, sahası kirlenir.
Asırlar boyu, alimler ve filozoflar; "bilgi kaynakları" konusunu, enine boyuna tartışmışlar. Büyük bir çoğunluk; Allah'ın bildirdiklerinin "mutlak" (yani kesin), kulların ürettiklerinin "mukayyet" (yani tartışmalı) bilgiler olduğu fikrinde buluşmuşlar.
Bir başka ifadeyle; beşeri kaynaklardan elde edilen bilgiler, ilahî kaynaklardan elde edilen bilgilerin süzgecinden geçirilmiş. Aklın tanıdığı imkanlar ve fırsatlar; vahyi doğru anlama ve kavrama yolunda değerlendirilmiş.
Son yıllarda, bilim ve teknoloji muazzam gelişti. Fakat, erişimin daha kolay ve hızlı hale gelmesiyle birlikte; müthiş bir bilgi kirliliği oluştu.
Kelimenin tam anlamıyla, sap ile saman birbirine karışıyor. Kanallarda kaçak var; üretilmiş bilgiye her türlü kir, pas bulaşıyor.
Gazeteler, dergiler, radyolar, televizyonlar, kitaplar, ansiklopediler; bilerek veya bilmeyerek, eksik yahut yanlış bilgilere alet oluyorlar. Sosyal medya aktörleri; aşağı mahallede bir yalan söyleyip, yukarı mahalleye varınca kendileri de inanacak hale geliyorlar.
Böylece; akıl penceremizin görüntü kirliliği artıyor. Yolumuzu aydınlatan ışıklar soluk yahut sönük hale geliyor; insanların önemli bir kısmı, beline hatta boğazına kadar çirkefe batıyor.
İnanç Kaynakları ve Ruh Kirlenmesi
Genelde İslam Dünyası, özelde Osmanlı Coğrafyası, daha özelde Cumhuriyet Türkiyesi olarak; inanç kaynaklarımız ve kurumlarımız konusunda da ciddi travmalar yaşadık. Gözümüz kör, kulağımız sağır hale getirildi; nice yalçın kayalara tosladık.
Cumhuriyet tarihi boyunca, devlet; dine ve dindarlara karşı, amansız bir düşmanlık modundaydı. Bu yüzden, insanlar; dini ihtiyaçlarını gidermek için, ister istemez, merdiven altı oluşumlara kaydı.
İstisnalarını tenzih ederiz ama, genellikle bu ortamlarda ve oluşumlarda; arızalı bir din anlayışı ve yaşayışı telkin edildi. Giderek meşhur olan yanlış, unutulan doğrunun önüne geçti; Allah'ın indirdiği ve Peygamber'in yaşayarak örneklendirdiği dinle, günümüz müslümanlarının tarif edip tanımladıkları din arasında ciddi çelişkiler meydana geldi.
Bir başka ifadeyle; inanç kaynaklarımızla irtibatımız koptu. Hayat rehberi ve hidayet kaynağı olarak; Allah'ın kitabından çok, kulların kitapları okunur oldu.
Şeytanın adımlarını takip eden kirli adamlar, Allah'tan başka ilahlara kulluk yapan hain ajanlar; bizim bu zaafımızdan azami derecede istifade ettiler. Kişileri, kurumları, kaynakları sonuna kadar kullanıp; yeni bir din ihtas edecek kadar ileri gittiler.
Hasılı; ruhlarımız da fıtrî dengesi ve düzeni bozulacak derecede kirlendi, zehirlendi. Elest Bezmi'ndeki ahdimiz, emanımız; yerlere düştü ve ayaklar altında çiğnenecek hale geldi.
Beslenme Kaynakları ve Beden Kirlenmesi
Dünya genelinde; gıda, ilaç, temizlik, kozmetik sanayii "kimyasal silah" gibi kullanılır oldu. İşleri, işletmeleri kuşatan, hatta işgal eden faiz düzeni yüzünden; alın teri, el emeği ile elde ettiğimiz rızıklarımıza bile haram karıştı ve "süt"ümüz bozuldu.
Sular kirlendi, içemez olduk. Ekinler zehirlendi, biçemez olduk. Havamızın oksijeni azaldı. Göğümüzün gönlü daraldı.
Bitkiler, hayvanlar kısır oldular. Tarlalar, ovalar çorak hale geldiler. Döllenmeye, üremeye müdahale edildi. Her şeyin aslı unutturuldu, sahtesi üretildi.
Hücreleri mikroplar, dokuları parazitler, organları tümörler ele geçirdiler. Bedenlerimizi kirlettiler, zehirlediler; bize ait olmayan işgalci unsurların bağlısı, bağımlısı haline getirdiler. Yediklerimiz, içtiklerimiz; doğal dengemizi ve direncimizi bozup, bizi biz olmaktan çıkarıyorlar. Anlayışlarımız ve alışkanlıklarmız değişiyor; korunması gereken temel değerlerimiz eriyip yok oluyorlar.
Hastalıklar, tedavi metotlarının ve usullerinin birkaç adım önünden, öncesinden gidiyor. Bir derde deva olsun diye üretilip satılan ilaçlar; başka bir derdi, hatta dertleri üretiyor.
Hasılı; kendi tezgahımızı ve tuzağımızı kurmuş olarak, gittikçe batıran ve götüren bir kısır döngünün içindeyiz. Aklımızla, ruhumuzla birlikte; bedenlerimizi de daha fazla kirletmenin, zehirlemenin peşindeyiz.
Kirlenmenin, Zehirlenmenin Sonuçları
İnsan; içinde bulunduğu sosyal, kültürel, fiziki çevrenin ve ortamın ürünüdür. Muhatap olduğu iç ve dış dinamiklerin etkileri doğrultusunda; iyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz, sağlıklı ya da hastalıklı bir benlik-kimlik-kişilik kisvesine bürünür.
Biz; işte bu sürecin sonuçları ile iç içe yaşarız. Kendimiz ve yakın ya da uzak çevremiz için; ıslaha yahut ifsada, felaha yahut felakete doğru koşarız.
Bilelim, görelim, farkında olalım ki; şu andaki hal ve gidişimiz, hiç hayra alamet değildir. Tedbiri alınmaz, çözümü bulunmazsa; kıyametten önce kıyamete gebedir.
Kişisel, Kurumsal, Toplumsal Rehabilitasyon
Düştüğümüz yer belli ise, kalkacağımız yer de bellidir. Aklımızın, ruhumuzun, bedenimizin "beslenme kaynakları" temizlenirse; dünyamız da, ahiretimiz de temizlenir.
Bunun için; bayram temizliğine benzer bir "hayat temizliği" niyeti, gayreti içine girmeliyiz. Abdest tazeler gibi, nikah tazeler gibi, iman tazeler gibi, yaşama biçimimize dair kurguları, düzenekleri tazelemeliyiz.
Kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımız açısından; buna, "fabrika ayarlarına geri dönmek" diyebiliriz. Fıtrata aykırı anlayışları ve yaşayışları toptan reddedip; suyu kaynağından içecek hale gelebiliriz.
Sonuç olarak; ilim, iman, amel, tavır bütünlüğü içinde; bize yapıştırılan ve yakıştırılan kirlerden, zehirlerden kurtulup; anamızdan doğduğumuz gibi temiz ve saf olmaya ihtiyacımız var. Bu istek ve iradeyi ortaya koyabilirsek; Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.), zoru kolay yapıp yollarımızı açar.
Zekeriya Erdim