Şubat’ın sonu bahar oldu
Osmanlı'nın son dönemlerinde başlayıp, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de devam eden "darbeler zinciri"nin önemli halkalarından biri; kimilerinin "post modern darbe" olarak tanımladıkları "28 Şubat" süreciydi. Yol açtığı sosyal ve psikolojik, siyasal ve ekonomik tahribatlar bakımından; kelimenin tam anlamıyla, önüne geleni silip süpüren bir "umumi afet" gibiydi.
Biz, bu afeti; eğitim cephesinde, yakından yaşayıp görenlerden olduk. Kah, kızgın çöllerin yakıcı sıcaklarında kavrulduk; kah, karlı dağların buz tutturan soğuklarında donduk.
Geç de olsa, arkasından; gözümüzü, gönlümüzü ferahlatan bir bahar geldi. Uzun yargı süreçlerinin sonunda; 28 Şubat'ın planlı bir "darbe", sorumlularının da devlete ve millete karşı suç işlemiş birer "darbeci" oldukları, mahkeme kararı ile tescil edildi.
Dönemin başrol oyuncuları; hukuken, "müebbet hapis" cezası aldılar. Bir zamanlar hem "savcı", hem "hakim" rolü oynayan üst yöneticiler; şimdilerde, kamu vicdanında "mahkum" oldular.
YÜREK YARASI
Şüphesiz, bu sonuca; hem mağdurların itibarlarının iade edilmesi, hem de darbeci güruhun yaptıklarının yanlarına kar kalmamış olması bakımından sevindik. Ancak, bu vesileyle; yüreğimizin derinliklerinde yer alan ve zamanla kuruyup kabuk bağlamış olan bir yaranın, yeniden kanadığını ve sızladığını hissettik.
Batı Çalışma Gurubu, baskın denetimlerle; dindar/muhafazakar kişileri ve kurumları taciz edip, haklarında "idam fermanı" gibi raporlar tutuyordu. Sırtını dönemin siyasi ve askeri kadrolarına ve kurumlarına dayayan tetikçiler; sadistçe bir haz duygusu içinde, sosyal ve idari katliamlar yapıyordu.
Malum medya; bir yönden ihbarcı, bir yönden teşhirci gibiydi. Öngörülen kamuoyu algısını oluşturmak ve geliştirmek; bedeli karşılığında, onların işiydi.
Stresin ve sıkıntının ayyuka çıktığı bir gece; sabaha kadar uyuyamamıştım. İçimdeki zehri akıtıp, bir nebze rahatlamak ümidiyle; not defterime, şu cümleleri yazmıştım:
Yüksek idealler ile alçak gerçekler arasındaki korkunç mesafe; insanı çıldırtmaya yetecek kadar büyük bir gerilimdir. Kollar kısa, mesafeler uzunsa; iki ucu bir araya nasıl getirilebilir?
İRTİCA ODAĞI
O günlerde başında bulunduğumuz özel öğretim kurumlarının; üç okulundan biri, "irtica odağı" ilan edildi. Kapatılması için rapor düzenlenip; dosya, İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne verildi.
Çünkü, okulumuzda; inancından dolayı başını örten öğretmenler ve öğrenciler vardı. Suyun başını tutan yetkili ve sorumlu zevat; bunu hem "siyasi sembol", hem de "Hizbullahçı Terör Örgütü üyesi olmanın delili" olarak görüyorlardı.
Dönemin İl Milli Eğitim Müdürü; "Bunun sel gibi gelen bir devlet politikası olduğunu, Bakan'ın ve hatta Başbakan'ın bile önünde duramayacağını" söylüyordu. Bize yapabileceği en büyük iyilik konusunda ise; "Dosyanızı biraz oyalarım, kapatma kararı yaz tatiline denk gelir. Böylece; öğretmenler, öğrenciler ve öğrenci velileri açısından fazla rezillik yaşamamış olursunuz" diyordu.
Hayallerimizi ve ideallerimizi, bir başka bahara bırakıp; sosyal ve psikolojik, idari ve ekonomik mağduriyetleri göze aldık. Sektörde iş yapmak isteyen yeni bir ekibe, uygun şartlarla kurumu devredip; insanlarımızın ve imkanlarımızın bir kısmını kaybettik, bir kısmını kurtardık.
O günlerde, bizim kişisel ve kurumsal mağduriyetlerimize gerekçe yapılan şey; bu günlerde, artık suç olmaktan çıktı. Devran değişti; fakat, ateş düştüğü yeri yaktı.
İBRET OLSUN
28 Şubat Davası'nın karar duruşmasında, dönemin Genel Kurmay İkinci Başkanı ve Engizisyon Mahkemesi'ni andıran Batı Çalışma Grubu'nun başı olan Çevik Bir; salonda bulunan ve başörtüsü mağdurlarından biri olan öğretmen hanıma hitap ederek, "Bacı hakkınızı helal edin" demiş. O da, yüreğindeki yangını dışa vurup; "Biz sizin bacınız değiliz. Öyle olsaydı, böyle bir zulme muhatap olmazdık. Hakkımızı helal etmiyoruz ve etmeyeceğiz" cevabını vermiş.
Şimdi sıra; sürecin siyasi ve sivil sorumlularında. Ayrıca; henüz düşürüldüğü yerden kalkamamış olan, binlerce 28 Şubat mağdurunda.
Biliyoruz, dökülen kabını doldurmaz; ama geç de olsa, az da olsa hak yerini bulsun. Bir de, yanlış hesabın Bağdat'tan geri döndüğü görülsün, bilinsin ki; bundan böyle, bilumum darbe heveslilerine ibret olsun.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ahi Evran ve mesleki eğitim (11.04.2018)
- Eğitimin “iyilik hali” (07.04.2018)
- Dükkânı “dergâh”, duruşu bir “mücahid derviş” (04.04.2018)
- İktisat mezunu İslâm âlimi (01.04.2018)
- Ortaokul mezunu gazeteci, yazar, romancı (29.03.2018)
- Eğitimin “alaylı”ları ve “mektepli”leri (25.03.2018)
- Sosyal medya ahlâkı (21.03.2018)
- Dil yarası, yüz karası (17.03.2018)