Eğitimin geleceği yahut geleceğin eğitimi
İnsanların ve toplumların var oluş mücadelelerinin temelinde; gelecek algısı yahut öngörüsü var. Şimdiki zamanın zemini üzerinde; geçmişin hatıralarından aldıkları dersle, geleceğin hayallerine doğru koşuyorlar.
Bazılarının ufku, menzili, maksadı; dünya hayatı ile sınırlanıyor. Bazılarının niyetleri ve gayretleri, emelleri ve amelleri ise; ahiret hayatına da uzanıyor.
Her birimiz; kendi ideallerimizin yahut ihtiraslarımızın peşine düşüyoruz. Her zaman, her yerde; bir adım daha ileri gitmek, bir basamak daha yukarı çıkmak için savaşıyoruz.
Şimdilerde; zamanın akış hızı değişti. Elde etmek istediğimiz kişisel, kurumsal, toplumsal kazanımlar; havada uçan, hızla kaçan kuşa dönüştü.
Artık dünya o kadar hızlı dönüyor, olaylar ve durumlar o kadar hızlı değişip dönüşüyor ki; şimdi "gelecek" dediğimiz şey, biraz sonra "geçmiş" oluyor. Zamanın ruhunu yakalayamayan, dünyanın hal ve gidişine ayak uyduramayan kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; yarışın dışına düşüp geri kalıyor.
Onun içindir ki; gelecek öngörülerimizin, ufukların ötesini de görmesi gerekiyor. Feraset fenerimizin; bu dalgası büyük ve rüzgarı sert denizlerde, bize doğru istikamet vermesi gerekiyor.
EĞİTİMDE YENİ ARAYIŞLAR
Ülkelerin ve toplumların gelecek hayatını birinci derecede etkileyen şey; insan kaynaklarının kalite ve kariyer seviyesidir. Çocuklarını ve gençlerini iyi yetiştirebilen ülkeler ve toplumlar; geleceğe ümitle ve güvenle bakabilir.
İşte bu yüzden; eğitim sisteminin iyileştirilmesi konusunda, kesintisiz devam eden arayışlar var. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı kadrolar ve kurumlar, üniversitelerin ilgili fakülteleri ve bölümleri, örgün ve yaygın eğitim hizmeti veren sivil toplum kuruluşları, konuya ilgi duyan özel araştırmacılar; "daha iyisi nasıl olur" sorusunun cevabını bulmaya çalışıyorlar.
Bu cümleden olmak üzere; 11-12 Mayıs 2018 tarihlerinde, İstanbul Üsküdar'da, İlahiyat Fakültesi'nin kongre ve kültür merkezinde, "Eğitimde Yeni Arayışlar" konulu ve "Eğitimde Gelecek Öngörüleri" temalı bir kongre gerçekleştirildi. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi ile Marmara Eğitim Gönüllüleri Derneği'nin ortak organizesi olan bu kongrede; eğitim camiasının saha ve sektör tecrübeleri ile üniversite camiasının akademik öngörüleri birleştirildi.
Kongrenin açılış programına katılan Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Doç. Dr. Yusuf Tekin'in konuşmasında, "Eğitimde Değişim ve Yarının Eğitimi"; Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu'nun konuşmasında ise, "Türkiye'nin Bilim, Teknoloji ve Eğitim Politikaları" üzerinde duruldu. Daha sonra, eş zamanlı oturumlarda konuya ilişkin tespitlerini ve tekliflerini paylaşan araştırmacılar, akademisyenler tarafından; "eğitimin geleceği"ne yahut "geleceğin eğitimi"ne dair toplam 190 tebliğ sunuldu.
Toplam çizgisini çizip sonuca baktığımızda; yapmamız gereken işlerin ne kadar çok, kuşanmamız gereken sorumlulukların ne kadar büyük, zamanın ruhunu yakalamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladık. Ayrıca ve açıkça; idealler ile gerçekler arasındaki uzun ve yüksek atlamalı engelleri daha iyi kavradık.
DÜŞTÜĞÜMÜZ YER
İnsanlar da, toplumlar da; düştükleri yerden kalkarlar. Düştüğü yeri bilmeyenler; kalkmak için beyhude çabalarlar.
Eğitim konusunda, düştüğümüz ya da kalkacağımız yeri; iki başlık altında özetleyebiliriz. Bu konuda, gereken farkındalık oluşabilirse; o zaman, hep birlikte, aynı istikamete yönelebiliriz.
Birincisi; teknik ve idari tedbirler, gereklidir ama yeterli değildir. Her şeyden önce, varlık felsefesine dayalı bir eğitim felsefesi tanımı yapıp; yetiştirmek istediğimiz insan tipi ve oluşturmak istediğimiz toplum modeli konusunda mutabık olmamız gerekir.
O zaman, gelecek algımızı tek kanatlı kuş olmaktan kurtarıp; çift kanatlı hale getiririz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin "ne olacakları" ile birlikte; "kim olacakları" konusuyla da yakından ilgileniriz.
İkincisi; bu işin merkezinde, öğretmen ve idareci kadrosu var. İlk ve orta öğretimde öğretmenler, yüksek öğretimde akademisyenler; geleceğin hamurunu yoğuruyorlar.
Onların hal ve gidişleri; hayatımızın tüm alanlarını ve konularını, derinden etkiliyor. Bugün yapılan küçük hatalar ve ihmaller; yarın büyük arızalar halinde, hatta krize dönüşerek önümüze geliyor.
Devlet ve millet olarak, eğitim safha ve süreçlerini iyileştirme çabalarımızın başına; bu iki konuyu koymalıyız. Zamanın ruhunu yakalayabilmek için, bizi biz yapacak kendi ruh kökümüzü bulup; önce öğretmenlere ve idarecilere aşılamalı, sonra çocuklarımızı ve gençlerimizi o ruha göre yetiştirmenin yoluna koyulmalıyız.
Düştüğümüz yer de, kalkacağımız yer de burasıdır. Ruhumuz geride kalırsa; aldığımız tüm mesafeler, hem geçici hem de yanıltıcı olacaktır.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ana gibi yar olmaz (09.05.2018)
- Vakıf medeniyetinin mirası (05.05.2018)
- Uluslararası eğitim kardeşliği (02.05.2018)
- Kitaplı kahve kültürü (28.04.2018)
- Çocuklarımız ve gençlerimiz oyuna geliyorlar (25.04.2018)
- Okullar kardeş olunca (21.04.2018)
- Zorunlu ana-baba okulu (18.04.2018)
- Şubat’ın sonu bahar oldu (14.04.2018)