“Milli Marş”ta mutabakat
Bir önceki yazımızda; "eğitimde milli mutabakat" meselesi üzerinde durmuştuk. Milli Eğitim Bakanı'nın, "mutabakat olmadan millet olunmaz" mealindeki açıklamalarına atıfta bulunmuştuk.
Bazı dostlar, "milli mutabakat" zemininin neresi yahut ne olabileceği konusunda mesajlar ilettiler. Türkiye toplumunun tüm kesimlerinin, İstiklal Marşı'nın anlamında ve açılımında birleşip bütünleşebileceğini belirttiler.
Biz de bu vesileyle, "milli marş"ımızın oluşma sürecini yeniden hatırlamış olduk. Taşıdığı kollektif ruha, sembolize ettiği milli ve manevi değerlere bir kere daha dikkati çekme gereği duyduk.
Osmanlı İmparatorluğu'nun "yıkılış" sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin "kuruluş"unu temin eden İstiklal Harbi; 19 Mayıs 1919'da başlamış, 24 Temmuz 1923'te sona ermişti. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında yapılan Erzurum Kongresi'nden ve 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında gerçekleştirilen Sivas Kongresi'nden sonra, 23 Nisan 1920 tarihinde toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne; yeni devletin kuruluşunu organize ettiği için "kurucu meclis", Kurtuluş Savaşı'nı sevk ve idare ettiği için "gazi meclis" denmişti.
Bütün bu safha ve süreçlerde; ısrarla üzerinde durulan, ne pahasına olursa olsun sonuna kadar savunulan bir "milli ruh" vardı. Varoluş mücadelesinin tüm tarafları; "vatanın bölünmez bütünlüğü, milletin hürriyet ve bağımsızlığı, milli birlik ve beraberliğin sağlanması, milli iradenin hayata hakim kılınması, her türlü dış müdahalenin reddedilmesi, milli ve manevi değerlerin korunması" gibi konularda mutabık oluyorlardı.
Henüz savaş devam ederken; direnişi, dirilişi, herkese ve her şeye rağmen var oluşu sembolize edecek bir "milli marş"a ihtiyaç duyuldu. Bu marşın, aynı zamanda savaşın zaferle sonuçlandırılmasını sağlayacak bir motivasyon kaynağı olması öngörülüyordu.
Kurucu Meclis'in kararıyla, özel bir "ödüllü şiir yarışması" organize edildi. Öngörülen süre içinde, toplam 724 metin geldi.
Değerlendirme Komisyonu'nda bulunanlar, her birini teker teker okuyup; öne çıkan 6 şiiri seçtiler. Nihai kararı vermesi için; metinleri Meclis'e havale ettiler.
Kurucu Meclis'te Mebus (Milletvekili) olan Mehmet Akif Ersoy; yarışmaya katılmamıştı. Hem Meclis'te görev alması hem de işin içinde cazip bir ödülün olması sebebiyle, kendi anlayışına ve ahlâkına uygun bulmamıştı.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, bir şiir de O'nun yazması için özel ricada bulundu. Ödül almamak şartıyla kabul etti ve bu günkü İstiklal Marşı'nı yazmış oldu.
Ön elemeden geçen 6 şiire onu da eklediler. Her birini çoğaltıp, Meclis'te bulunan tüm Milletvekillerine göndererek, değerlendirmelerini istediler.
Sonunda beklenen oldu ve Mehmet Akif Ersoy'un şiiri birinci seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda okundu, büyük bir coşkuyla ve ayakta alkışlandı; oy birliği ile onaylanıp "milli marş" olarak ilan edildi.
Milletin, topyekün mücadele ile korumaya, yükseltmeye, yüceltmeye azmetteiği her ne değer varsa; destanımsı bir dille ve üslupla ifade edilmişti. Ay yıldızlı al bayrak ile birleşip bütünleşerek; istiklalimizin ve istikbalimizin sembolü haline gelmişti.
Hatta, devletin millete ve değerlerine sırtını döndüğü dönemlerde; din, devlet, vatan, millet derdi ve davası olanlar İstiklal Marşı'nın mesajında, muhtevasında buluştular. Özgürlüklerin kısıtlandığı yahut yasaklandığı kara günlerde; "milli marş"ımızın kelimeleri ile konuştular.
Ancak, zamanla sözünü ezberleyip tekrar ettik ama özünü unuttuk, unutturduk. Bağından ve bağlamından koparıp; akılsız ve ruhsuz bir beden kalıbına oturtturduk.
Üstat İsmet Özel, bu acı kayıbın farkına varmış olmalı ki; 2007 yılında, dostlarıyla ve yakınlarıyla birlkte, alanı ve amacı İstiklal Marşı olan bir dernek kurdu. Muhtelif faaliyet biçimleri üzerinden; kaybedilmiş değerleri geri kazandırmaya yönelik mesajlar, muhtevalar verdi.
Bu çalışmalar içinde; oldukça anlamlı bir yarışma var. Milleti millet yapan değerlerin köklerini bulmaya, kodlarını çözmeye çalışan yarışmacılar; İstiklal Marşı'nın tüm mısralarını teker teker ele alıp yorumluyor, şerh ediyorlar.
Her mısra için bir birinci seçilmiş. Doğrudan anlamlar, dolaylı açılımlar teker teker ele alınıp; kültür ve medeniyet tarihimiz içindeki çarpıcı çağrışımlar dile getirilmiş.
Bizim bu marşı yeniden ve anlayarak okumaya ihtiyacımız var. Özellikle yeni nesiller; kullandığı dili de, anlattığı hali de bilmiyorlar.
Hadi diyelim ki, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte hafıza kaybına uğradık. Uzak geçmişin kayıtlarını kaybettik, sadece yakın geçmişi hatırladık.
O zaman İstiklal Harbi'nin, Kurucu Meclis'in ve Milli Marş'ın mesajında, muhtevasında mutabık olabiliriz. Akif'in, milletine adadığı mısralarda, geçmişin ruh kökünü yakalayıp, geleceğin denklemini kurabiliriz.
Bu tarihi ve kültürel geri plan; eğitim sistemimizin de özünü oluşturabilir. Sınıflara ve seviyelere uyarlanmış milli müfredat; yeni nesilleri, "milli marş"ın temsil ettiği değerlerde buluşturabilir.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Eğitimde “milli mutabakat” meselesi (18.03.2019)
- Üstün Dökmen ve “dost görünüp düşmanca ısırmak” üzerine (13.03.2019)
- İkili eğitimden kurtulmanın yolları (10.03.2019)
- “Efsane öğretmenler” projesi (07.03.2019)
- Lokman Hekim gelse yaram azdırır (03.03.2019)
- Medeniyet dili (28.02.2019)
- “Huzurevleri” değil, “huzurlu evler” (25.02.2019)
- Sosyoparklar ve sivil toplum kuruluşları (20.02.2019)