“Ev” mi, “aile” mi?
Dilimizin temel taşlarını oluşturan "kelime"ler; algı ve anlam dünyamızın kapılarını açan "anahtar"lar gibidir. Onun için; evlerimizin, işyerlerimizin, sandıklarımızın, dolaplarımızın, kasalarımızın, arabalarımızın anahtarlarını koruduğumuz gibi kültür ve medeniyet değerlerimizin taşıyıcı unsurları olan kelimelerimizi de hassasiyetle korumamız gerekir.
Kelimeler değişince; duygu, düşünce ve davranışlarımızı şekillendiren anlamlar ve değerler de değişiyor. İnsan ve toplum yapımızı herhangi bir yönden değiştirip dönüştürmek isteyenler; kaleye bu kapıdan giriyor.
İletişim araçlarının, metotlarının, tekniklerinin hızla geliştiği ve gezegenimizin "küresel köy" haline getirildiği dünyamızda; "sözcük"lerin, en etkili "silah"lar gibi kullanıldığını biliyoruz. Sihirli sözcüklerle harekete geçirilen kitlelerin; önüne gelen her şeyi sürükleyip götüren sel haline geldiğini görüyoruz.
İlk ve son kalemiz olan aile konusunda da buna benzer bir süreç yaşanıyor. Söylemlerle başlatılıp eylemlerle devam ettirilen "ifsad projeleri" üzerinden, ülkemiz ve toplumumuz, sonu hüsranla bitecek bir noktaya doğru taşınıyor.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN GETİRDİKLERİ
Aslında, aile kurumu ile ilgili yıpratma, yok etme faaliyetleri eskiden beri vardı. Ancak, "İstanbul Sözleşmesi" diye anılan yahut bilinen uluslar arası sözleşmenin imzalanmasından ve uygulamaya konulmasından sonra; çok farklı ve tehlikeli bir safhaya girdi.
Küresel ifsad odaklarının yerli uzantıları olma bedbahtlığına düşmüş kişiler ve kurumlar; hüsn-ü talil (güzel sebep gösterme) bakımından ve suret-i haktan (iyilikten, doğruluktan) yana görünme açısından ciddi bir avantaj elde ettiler. Fırsatı ganimete dönüştürmek ve değerler dünyamızın direklerini yıkıp toplumu boşa düşürmek için, dört bir koldan harekete geçtiler.
Bu bağlamda "aile"nin yerine "ev" tercih edildi, "anne-baba"nın yerine "ebeveyn" getirildi. Cinsel kimlik tanımı için kullanılan "kadın-erkek" yerine ise; "queer" (esnek, akışkan, değişken, cinsiyeti olmayan) ikame edildi
Oysa, evler; nikah bağı ile bir araya gelme şartı olmaksızın, kişilerin yaşamak için kullandıkları yerlerdir. Aileler ise; nikah bağı ile birleşmiş karı-koca ve onların çocuklarından, yakınlarından meydana gelen sosyal, kültürel, fiziki çevrelerdir.
Şer odaklarının ulaşmak istedikleri hedef; "cinsiyetsiz insan, ailesiz toplum" oluşturmak. Bir başka ifadeyle; "sion" idealinin mensubu olan Yahudiler dışındaki tüm insanları; "goyim" adı verilen binek hayvanlarına yahut kölelere dönüştürmek.
EV OKULU DERNEĞİ VE ZİRVESİ
17.10.2017 Tarihinde, yeni bir dernek kurulmuş. "Aile Okulu" yerine "Ev Okulu" ismi tercih edilerek, genel gidişata uyulmuş.
Kurucuları ve yöneticileri, "Ev eğitimin merkezidir" diyorlar. Bu noktadan hareketle, "Türkiye'deki her evin eğitim yuvasına dönüştürülmesi" gerektiğini söylüyorlar.
Bu günlerde, çoğunluğu karşı mahalleden oluşan bazı kişilerle ve kurumlarla iş birliği içinde, "Evde Eğitim Zirvesi" düzenlediler. Çeşitli başlıklar altında, kuruluş amaçlarına uygun mesajlar verdiler.
Eğitimin ana rahminde başlayıp mezara kadar devam ettiği ve insanın benlik, kimlik, kişilik oluşumunda aile eğitiminin okul eğitiminden daha etkili olduğu fikrine sonuna kadar katılıyoruz. Onun içindir ki; yıllardır okullarda, vakıflarda, derneklerde, camilerde, belediye tesislerinde, radyolarda, televizyonlarda kesintisiz "aile okulu" programları yaptık ve yapıyoruz.
Ancak, içinde yaşanılan her ev ya da mekan aile değildir ve "eğitim yuvası" olamaz. Mesela; evlilik dışı ilişkiler için yapılan ve tutulan 1+1 daireler, eşcinsellerin birlikte aşk yaşadıkları kapalı yerler, belgeli ya da belgesiz zina hizmeti sunan genelevler dine ve hukuka uygun olarak oluşturulmuş ailelerle aynı kefeye konulamaz.
GAFLET MİDİR, İHANET Mİ?
Birileri, "proje" kişiler ve kurumlar üzerinden; dilimizle, dinimizle, örfümüzle, adetimizle, hasılı tüm kültür ve medeniyet değerlerimizle oynuyorlar. İnsanımızı ve toplumumuzu kandırmak, inandırmak için; yüzlerine güzel maskeler takıyor, şirin boyalar sürüyorlar.
Birileri ise; bilerek ya da bilmeyerek, tezgaha yahut tuzağa geliyor. Gaflet içinde olanlar "kullanışlı alet", ihanet içinde olanlar "gönüllü asker" oluyor.
Mesela, Türk Hava Yolları; "sevgililer günü" münasebetiyle, ilişkilerinin meşru olup olmadığına bakmaksızın, birlikte seyahat eden her iki kişiye "indirimli bilet" verebiliyor. Hatta bir adım daha ileri gidip; "Sevgilisinin cinsiyeti bizi ilgilendirmez" diyebiliyor.
Öte yandan, Tabipler Odası gibi kurumlar; vaziyetten vazife çıkarıp harekete geçiyorlar. Yüzlerine "sağlık" maskesi takıp; eşcinselliği ve evlilik dışı birlikte yaşamayı teşvik eden seri konferanslar yapıyorlar.
Toplum ağacının hem tohumu, hem toprağı olan ailemiz artık daha çok tehlikede. Peki bizim siyasetçilerimiz, bürokratlarımız, aydınlarımız, sanatçılarımız, sivil toplum kuruluşlarımız, cemaatlerimiz nerede?
Bugün "sıtma" ile mücadele etmeyenler, yarın "ölüm"le yüz yüze gelirler. Kollarını kurtarmayı beceremeyenler, gövdelerini de verirler.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Babamız bizi evden kovarsa... (03.10.2019)
- Akıllarda, ruhlarda, bedenlerde deprem var (30.09.2019)
- Gönüllere gölge düşmesin (26.09.2019)
- “Cuma”mızı ve “Cumhuriyet”imizi geri istiyoruz (22.09.2019)
- Yükseköğretimde “ikinci bahar” projesi (18.09.2019)
- Devlet aklı “baba”, millet vicdanı “ana” gibidir (15.09.2019)
- Vaziyetten vazife çıkarma zamanı (12.09.2019)
- Hayatı bilmek, hakikati görmek (08.09.2019)