İyimserliğin iz düşümü
Eskiden beri, insanoğlunun muhatap olduğu temel meselelerden biri; "iyimserlik" ile "kötümserlik" arasındaki yol ayırımıdır. Çünkü bu noktada yapılan tercih ya da takınılan tavır; hayatın bütün alanlarına ve konularına, "olumlu" veya "olumsuz" sonuçlar doğuracak şekilde yansır.
Sözlükler, iyimserliği; "âleme ve içindekilere olumlu bakmak, içinde bulunduğumuz çevre ve ortamla olumlu ilişki kurmak" şeklinde özetliyor. Bu alanda araştırma yapan bilim adamları; iyimserlik ve umut düzeyi yüksek olan insanların, daha mutlu ve daha başarılı olduklarını söylüyor.
Bazı araştırmaların sonuçları; kitaba yahut rapora dönüştürülüp yayınlanmış. İyimserliğin insan ve toplum hayatındaki iz düşümleri, detaylı olarak anlatılmış.
"Öğrenilmiş İyimserlik" adlı kitabın yazarı, Psikolog Martin Seligman'a göre; iyimserlik güçlü bir "gıda", etkili bir "ilaç" gibidir. İnsanın hayat kalitesini artırır, mutluluk katsayısını yükseltir, bağışıklık sistemini güçlendirir. Ayrıca, fıtri potansiyelinin ortaya çıkmasına vesile olabilir.
Kitabına "Militan İyimserlik" adını veren filozof Ernst Bloch; iyimserliği, "değiştirme arzusu" ve "eylem tutkusu" olarak ele alır. İnsanı harekete geçirmeyen, hamlesiz ve kötürüm iyimserliğin; kötümserlikten daha kötü olduğunu anlatır. Teorinin pratiğe geçirilmesini teşvik eder. "İyiyi ve güzeli aramaya çıkın; onu üretin, icat edin" der.
Anlaşılan o ki; hücrelerimiz, dokularımız, organlarımız, organizmalarımız bizim bakış açımıza göre vaziyet alıyor. Etki alanımız içine giren her şey; düşüncelerimizin, dualarımızın, niyetlerimizin, gayretlerimizin hedeflerine odaklanıyor.
Ağzımızdan çıkan her sözün, zihnimizden geçen her düşüncenin; evrende bir "enerji" oluşturduğu söylenmekte. İnsan ile evren arasındaki bağın enerji kaynaklı ilişki ve iletişimden ibaret olmasına, aynı frekanstaki enerjilerin buluşup bir araya gelmesine; kısaca, "çekim yasası" denilmekte.
Çünkü neyi düşünür ya da neye odaklanırsak, büyük bir ihtimalle, onu elde ediyoruz. Düşünce tarlamıza, hangi tohumu ekersek; mevsimi geldiğinde, onun mahsulünü biçiyoruz.
Atalarımız; "derviş dervişi tekkede, hacı hacıyı Mekke'de, deli deliyi ani dakkada bulur" demişler. Böylece; iyiliğin de kötülüğün de bulaşıcı olduğunu ve birbirlerini çektiklerini yahut desteklediklerini söylemişler.
Albert Einstein; kelimeleri ve düşünceleri bumeranga benzetiyor. "İnsanoğlu ağzından çıkan cümlelerin, beyninden geçen düşüncelerin bütün evreni dolaştıktan sonra dönüp kendisine geldiğini bilseydi; o zaman çok daha dikkatli olurdu" diyor.
Bizim kültür ve medeniyet müktesebatımızda; her zaman, iyimserlik telkin edilmiş. Bu bakış açısı, atasözlerine ve deyimlere yansımış; "iyi diyelim iyi olsun, rüyaları hayra yoralım, ağzınızdan hayır çıksın, bardağın dolu tarafını görün, şer bildikleriniz hayır olabilir, Allah'tan ümit kesilmez, çıkmadık canda ümit vardır" gibi ifadelerle dile getirilmiş.
Bunun yanında; kötümser olmak, şerre yormak, ümitsizliği öne çıkarmak hep yadırganmış. Böyle kimseler; "şom ağızlı, felaket tellalı, karamsar kasım, ağzının söylediğini kulağı işitmiyor" şeklinde tanımlanmış.
Allah (CC), Zümer suresi ayet 53'te; "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin" buyuruyor. A'raf suresi ayet 156'da ise; "Rahmetinin her şeyi kuşattığını" söylüyor.
Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de yer alan bir hadise göre; Allah (CC), mahlûkatı yarattığı zaman, "Benim rahmetim gazabımdan fazla" demiştir. Bir hadis-i kutsi rivayetine göre ise; "kulunun zannı (tasavvuru) nasılsa öyle olduğunu" söylemiştir.
Sonuç olarak biz, dünyanın hakkını vermeye çalışır ama geçici olduğunu biliriz. Allah'tan gelip Allah'a gideceğimize ve dünya tarlasına ektiklerimizi ahiret tarlasından biçeceğimize inanır; Rabbimizin şefkatine, merhametine, affına, mağfiretine güveniriz.
Ölümden öte köy yoktur; ondan sonra şehir başlar. En büyük sermayemiz; katıksız inanışlar, gönülden yakarışlar.
İyimserliğin temelinde; ümit ve güven vardır. Sırtını Allah'a (CC) dayayanlar, sınırsız enerji kaynağı ile sağlıklı ilişki ve sürekli iletişim halinde olanlar; dünya hayatında da, ahiret hayatında da daha çok kazanır.
Allah (CC) iyidir, iyiliği sever. İyiliği yaratılış ve varoluş gayesi haline getirenler; her zaman iyimser olup, iyilik enerjisinden istifade edebilirler.
Dünyanın ve insanlık âleminin; zihinlere ve gönüllere iyimserlik tohumları ekerek, huzur ve güven iklimi oluşturacak öncülere ihtiyacı var. Çatlamış dudaklar, yarılmış yürekler; gökten inen rahmeti, yeryüzüne dağıtacak kanalları ve kadroları bekliyorlar.
İşe nefsimizden ve neslimizden başlayabiliriz. Yuvamızda ürettiğimiz iyiliği ve güzelliği, önce yurdumuza, sonra dünyamıza taşıyabiliriz.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bahçe sahipleri (27.09.2021)
- Şefaat tazarru mu, tavassut mu, tasarruf mu? (21.09.2021)
- Gönül bezi (16.09.2021)
- İdeolojik virüsler ve varisler (11.09.2021)
- Uymak mı, uydurmak mı? (06.09.2021)
- İctihad ve istikâmet ihtiyacı (03.09.2021)
- Hicret ve himaye (30.08.2021)
- Elmanın yarısı, yumurtanın sarısı (26.08.2021)