Karşılama, ağırlama, uğurlama kültürü
Çocukluk yıllarımızda, köy düğünlerinin bir geleneği vardı. Düğün sahipleri, davete icabet edip gelenleri; davul-zurna çalarak ve havaya ateş açarak karşılarlardı.
Bu uygulama hem sevinci ve coşkuyu ifade eder hem de "gelişinize memnun olduk" anlamına gelirdi. Merasim mekânında uygun yere oturtulur, "hoş geldiniz-sefalar getirdiniz" denir, yiyecek-içecek cinsinden ikramlarda bulunulur; düğün bitiminde, aynı şekilde yolcu edilirdi.
Şimdilerde, kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; ziyaretçilerine, misafirlerine, davetlilerine, müşterilerine özel uygulamalar yapıyorlar. Bunun için, danışmanların aklına-fikrine müracaat ediyor; alanında uzmanlaşmış firmalardan hizmet satın alıyorlar.
Giderek, büyük bir sektör ve önemli bir ihtisas alanı oluyor. Sürecin tamamını içine alan paket programlar; "karşılama, ağırlama, uğurlama" safhalarından meydana geliyor.
Düğünleri, bayramları, gezileri, anmaları, kutlamaları, cenazeleri, yerel ve ulusal düzeydeki özel törenleri birer organize işine dönüştürdüler. Bu alanda faaliyet gösteren profesyoneller olaya, duruma, müşteriye, muhataba uygun metotlar, usuller, içerikler geliştirdiler.
Aslında, insan ve toplum hayatının tamamı böyledir. Ana rahminden mezara kadar, yaşadığımız her hal ve durum; "karşılama, ağırlama, uğurlama" bilgisini ve bilincini gerektirir.
Doğum ile karşılanır, ömür boyu ağırlanır, ölümle uğurlanırız. Yaşarken uzun olduğunu ve olacağını sanır, ölürken kısa geçtiğine inanırız.
Zincirin birinci halkasında, annelerimiz var. Bize hamile olduklarını anladıklarında ya memnuniyetle ya memnuniyetsizlikle karşılıyorlar.
Onların karşılama anındaki duygu durumları, bizim dünyaya ve hayata dair ilk algımızı oluşturuyor. Sonraki safhalarda muhatap olduğumuz ağırlamalar ise benlik, kimlik, kişilik yapımızı olumlu ya da olumsuz yönde geliştiriyor.
Eskiden çocuklar okula başlarken, arkadaşlarının ve mahalle sakinlerinin katıldıkları merasimler düzenlenirdi. Özel kıyafetler giydirilir; tekbirlerle, salavatlarla yürüyüş yapılır; katılanlara hediyeler dağıtılır; gönül ferahlığı ve zihin açıklığı için dualar edilirdi.
İçinde uğurlama, karşılama, ağırlama vardı. Yüksek bir moral ve motivasyon ile okumaya, yazmaya başlarlardı.
Evlenme çağına gelen genç kızları, eline kına yakarak, koluna altın takarak; baba evinden koca evine uğurluyoruz. Gittiği yerde coşkuyla karşılıyor, özenle ağırlıyoruz.
Genç erkekler ise kınalı kuzular gibi ve düğün-bayram coşkusu ile ana ocağından, adına "peygamber ocağı" dediğimiz asker ocağına uğurlanıyorlar. Gittikleri yerde karşılanıyor, ağırlanıyor, devlet babanın himayesine giriyorlar.
Ayların sultanı Ramazan'ı mahyalarla, manilerle karşılıyor; oruçla, sadakayla, iyilikle, yardımla, tövbeyle, duayla ağırlıyor; bayram merasimleri ile uğurluyoruz. Oluşan rahmet ve bereket iklimini, diğer aylarımıza ve yıllarımıza da taşıma niyeti, gayreti içine girip; "Ömrümüz Ramazan, ölümümüz bayram olsun" diye canı gönülden niyazda bulunuyoruz.
Hayat zincirinin son halkasında, tabut ile taşınıp toprağa verilme var. Musalla taşında dururken, "Nasıl bilirdiniz?" sorusu sorulup helallik isteniyor; tanıyan, bilen kullar bizi "ibra" ederek ya da etmeyerek gönderiyorlar.
Karşılamanın, ağırlamanın, uğurlamanın en güzel uygulamaları; Peygamber (SAV) Efendimizin ve ashabının hayatında görülüyor. Yaşadıkları her hal ve durumla; ideal insanın ve Müslümanın pusulası olabilecek örnekler veriliyor.
Mekke müşriklerinin zulümlerinin dayanılmaz hale gelmesi, ölüm tehlikesi karşısında terk-i diyar etmenin zaruret olması sonucu, yurdunu ve yuvasını geride bırakıp hicret etmek zorunda kaldığında; Medineli Müslümanlar, Allah Resulü'nü büyük bir coşku ile karşılıyorlar. Günlerce bekleyip, gelişini gördüklerinde; "Ay doğdu üstümüze, / Veda tepesinden; / Şükür vacip oldu bize, / Allah'a davetinden" diye şarkılar söylüyorlar.
Ensarın muhaciri bağrına basıp kardeş ilan etmesi, elinde olan her şeyi ikiye bölerek paylaşma yoluna gitmesi; ağırlamanın en âlâsını oluşturuyor. Bu birliktelikten doğan müthiş enerji, Yesrib'i Medine yapıyor; İslam dinini ve toplumunu, yüreklerden başlayıp yeryüzüne yayılan fetihlerle buluşturuyor.
Ashabın Peygamber'i (SAV) uğurlama merasimi, Veda Hutbesi. Allah'ın dinini tamamlaması; Resulünün, ümmetini şahit tutarak kendisini ibra ettirmesi.
Bize bıraktığı iki büyük miras var. Kur'an ve Sünnet, asırlar ve nesiller boyunca, yolumuzu aydınlatmaya devam ediyorlar.
Anlaşılan o ki; dünya bizi karşılıyor, ağırlıyor, sonra ahirete uğurluyor. Fâni âlemden bâki âleme giderken; yolluğumuz imanımız ve sâlih amellerimiz oluyor.
Orada bu ikisine göre karşılanıp ağırlanacağız. Ancak, ahirette uğurlama yok; temelli kalacağız.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- “Sağlık olsun” amma nasıl? (16.04.2023)
- Şükrünü eda edenler, nimetleri heba edenler (14.04.2023)
- Satranç taşları ve dünya savaşları (09.04.2023)
- Zamane Ye’cüc Me’cücleri ve Zulkarneynleri (07.04.2023)
- Hayra anahtar, şerre kilit olanları tercih edelim (02.04.2023)
- Hangi tepeden, nereye bakalım? (26.03.2023)
- Hz. Yusuf’un sünnetine uyalım (19.03.2023)
- Doğru adamlar, doğru adımlar (17.03.2023)