Önce usul ve üslup
Allah (CC), âlemleri ve içindekileri bir "usul" ve "üslup" ile yaratmış. Varlıkları, var ediliş sebeplerine uygun özelliklerle donatmış.
Bu denge ve düzen bozulduğunda; kriz, anarşi, kaos oluşuyor. Ya sistem işe yaramaz hale geliyor yahut aksıyor ve arızalı çalışıyor.
İşte bu yüzden insanlar, tüm iş ve işleyişler için usul, üslup oluşturmuşlar. Zamanla tecrübe ve birikimleri artmış; iyisini, daha iyisini geliştirmişler.
Sözlükler; "bir amaca ulaşmak için izlenen düzenli yol ve yöntem" olarak tarif ediyorlar. Ansiklopediler hayatın bütün alanları ve konuları ile ilgili "usul bilgileri" aktarıyor; örgün ve yaygın eğitim kurumları bilim, sanat, meslek, meşguliyet dalları ile ilgili "usul dersleri" veriyorlar.
Atalarımız, "usulsüz vusul olmaz" demişler. "Bir işi yapma yahut bir sözü söyleme biçiminin, sonuca etki eden en önemli unsur olduğunu" ifade etmişler.
İbadetlerimizi, bir usul ve üslup ile icra ediyoruz. Allah kelamını "tefsir usulü", Peygamber sözünü "hadis usulü", fakih fetvasını "fıkıh usulü" sistematiği içinde anlama ve uygulama gereği duyuyoruz.
Anayasalar ve yasalar, "hukuk usulü" geleneğine göre düzenleniyor. Şarkılar, türküler, marşlar, ilahiler; musiki dünyasının usullerine göre söyleniyor.
Düğünün, bayramın, oyunun, eğlencenin, doğumun, ölümün, siyasetin, ticaretin, bilimin, sanatın, evliliğin, sosyal hayatın usulü ve üslubu var. İnsanlar da hayvanlar da kendilerine uygun olan usullere göre yaşıyorlar.
İmam Musa Kazım, adı Hişam olan birine; Lokman Hekim'in oğluna nasıl nasihat ettiğini anlatmış. "Ey oğul! Dünya derin bir denizdir ve insanların çoğu orda boğulur. O denizde; yükü iman, yelkeni tevekkül, kaptanı akıl, pusulası ilim, lengeri sabır olan takva gemisi ile hareket etmelisin" sözleriyle "hayat usulü" sistematiğinin özetini yapmış.
İmam Şa'rânî de aynı konuya temas etmiş. "İnsanlara tavsiyede bulunurken, onların hoşuna gidecek bir dil ve üslup ile hitap edin. Kalp kapısından içeri girmeyen söz, vücut binasına etki etmez" demiş.
Şeyh Edebali'ye göre; "Usul bilmez adamlarla dost olmanın, sonunda üzüntü vardır". Sadi Şirazi'ye göre ise; "Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır".
Mevlana; "İstedik de vermedi deme. İstemeyi bilmedin, bari yalan söyleme" diyor. Fuzuli ise; "Karıncayı bile incitmedim sözündeki bile ifadesinden, karıncanın incinebileceğini" söylüyor.
Halit Ziya Uşaklıgil demiş ki; "Üslup, insanın ta kendisidir". Cemil Meriç'in dilinde ve düşüncesinde; "Eflatun'u sokaktaki adamdan ayıran şey üsluptur, medeniyet üslup demektir ve üslup insanın kimliğidir".
Şimdi dönüp, bugünkü halimize ve hayatımıza bakalım. Usulümüzün ve üslubumuzun ne kadar doğru olduğunun, olmadığının değerlendirmesini yapalım.
Bir sütü mayalayıp yoğurda yahut peynire dönüştürmek için, artık yerleşik hale gelmiş usul ve esaslara göre hareket ediyoruz. Bir yemeği yaparken kullandığımız gıda maddelerini; zor pişenden kolay pişene doğru sıralama yaparak tencereye atıyoruz.
Motorlu taşıtları, elektrikli aletleri kullanmanın usulleri, esasları var. Üreticiler yahut satıcılar, özel "kullanma kılavuzları" hazırlayıp; müşterilerin eline veriyor, sözlü olarak da anlatıyorlar.
Arıza yapanlar, servisine götürülüp tamir ettiriliyor. Davul usulüne uygun çalınıyor, zurna usulüne uygun öttürülüyor.
Hasta olanlar hastaneye gidip, doktora muayene oluyor. Hukuki sorunu olan avukata müracaat ediyor, davasını görsün diye vekâlet veriyor.
Ancak sosyal, siyasal ve dini hayatımızda tam bir kaos ve kargaşa var. İnsanlar, birilerini yahut bir şeyleri sorgulamak ve yargılamak için usule de üsluba da ihtiyaç duymuyorlar.
Bu alanlarda ve konularda, "ağzı olan konuşuyor". Hukuk ve ahlak kuralları devre dışı bırakılıp, "atış serbest" anlayışı ve işleyişi oluşuyor.
Vitese takmadan gaza basıp, kuru gürültü yapıyoruz. Yerimizde sayıyor, çırpındıkça daha fazla batıyoruz.
Laf ebeliği, marifet haline geliyor. Bilmeden bilgiçlik taslayanlar; itibar görüyor, ihtisas sahibi oluyor.
Yoğun ve yaygın bir sığlık, seviye düşüklüğü var. Bu anafora alet olmamış müstesna kimseler ise toz, duman arasında kaybolup gidiyorlar.
Mesleğimiz ne, mensubiyetimiz nereye olursa olsun; "önce usul ve üslup" öğrenmeliyiz. Evlerde anneler ve babalar olarak çocuklarımıza; okullarda öğretmenler ve idareciler olarak öğrencilerimize; toplumda aydınlar ve yöneticiler olarak tüm kadrolarımıza önce bunun eğitimini vermeliyiz.
Şüphesiz, biz biliyorsak başkalarına da öğretebiliriz. Aksi takdirde; anahtarını kaybetmiş adamlar gibi, kilitli kapıların önlerinde beklemeye devam ederiz.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Önce delikleri kapatalım (17.06.2023)
- Türkiye Yüzyılı'nın Türkmen Duası (12.06.2023)
- Türkiye Yüzyılı'nın eğitim modeli (09.06.2023)
- Türkiye Yüzyılının aile kurumu (02.06.2023)
- Türkiye Yüzyılı'nın yol haritası (29.05.2023)
- Arızalı tipler, tehlikeli tripler (25.05.2023)
- Küçük cihattan büyük cihada (15.05.2023)
- Yuvasına yılan getirenlerden olmayın (10.05.2023)