İnsanlar gibi devletlerin ve toplumların da genetik kotları var. Hazanda kara toprağa düşen al kanlar, baharda filizlenip burcu burcu gül oluyorlar.
Tarih, coğrafya ve zaman; din, devlet, vatan, millet, kültür, medeniyet değerlerinin ayakaltına alınıp çiğnendiği günlere de baş tacı yapılıp bayraklaştırıldığı dönemlere de şahit oluyor. Çöküş dönemlerinde yere düşüp, derin uykuya dalan dev; yükseliş dönemlerinde uyanıp, ayağa kalkıyor ve yeniden doğruluyor.
Son yıllarda; sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, askeri, diplomatik alanlarda böyle bir süreç yaşıyoruz. Kişisel, kurumsal, toplumsal olarak; yüz yıl önce hapsedildiğimiz suni sınırların dışına taşıp, eski hatıralarımızın ve yeni hayallerimizin dünyasına doğru koşuyoruz.
Üstümüze giydirilen deli yahut köle gömleğini çıkarıp; kendimize gelme, özümüze dönme niyeti, gayreti içindeyiz. Elimizden alınan, hafızamızdan silinen kimliğimizi bulup; sahibi ve serdarı olmanın peşindeyiz.
Bu istiklal ve istikbal yürüyüşüne, "Türkiye Yüzyılı" adı verildi. Devletin ve milletin, küresel dünya düzeni içindeki ortak hedefi haline getirildi.
Lamı, cimi yok; masayı yeniden ve kendimiz kuracağız. Başkalarının yazdığı ve yönettiği filmin figüranı olmaktan kurtulup; kendi hikâyemizin başrol oyuncusu, kahramanı olacağız.
Şimdi sıra; kamuda, özel sektörde, sivil toplumda tüm kadroların ve kurumların bu hedefe kilitlenmesinde. Niyetten gayrete, ahlaktan ahvale doğru; herkese ve her şeye, yeniden ayar verilmesinde.
Bu, silkinip kendimize gelme sürecine; "fabrika ayarlarına dönmek" diyebiliriz. Bir başka ifadeyle; "yaşadığımız gibi inanma" tezgâhından ve tuzağından sıyrılıp, "inandığımız gibi yaşama" safhasına geçmemiz gerektiğini söyleyebiliriz.
Türkiye Yüzyılı'nın, "olmazsa olmaz" unsuru budur. Böylesine büyük bir hayal, ancak ve ancak; Hakkın rızası için halka hizmet etmeyi, ganimet beklentisi olmadan nöbet tutmayı hayatının birinci, hatta yegâne önceliği haline getirenlerin eliyle ve diliyle gerçek olur.
Tekebbür tepelerinin arkasında kalan bu tevazu ehli dert ve dava adamları; aranmalı, bulunmalı, merkeze çekilmelidir. Bağlar, bahçeler, tarlalar, ovalar ayrık otlarından ve deve dikenlerinden temizlenmeli; yerlerine "bire yedi yüz" verecek tohumlar ekilmeli, fideler ve fidanlar dikilmelidir.
Herkes, kendi ilgi ve ihtisas alanında; havuzun, barajın, gölün, denizin su seviyesini yükseltecek değerler üretmeli. Uyuyanları uyandırmalı, oturanları yahut yatanları ayağa kaldırmalı; yeni yüzyılın kızıl elmasına doğru yürütmeli.
Bu kutlu yürüyüşe; bebekleri, çocukları, gençleri, yetişkinleri, yaşlıları bir bütün olarak dâhil etmeliyiz. Aşkını, şevkini, heyecanını; çorbamıza, pilavımıza, pastamıza, böreğimize, çayımıza, kahvemize bile katmalıyız.
Şiirleri, hikâyeleri, romanları, tiyatroları, denemeleri, makaleleri yazılmalı. Filmleri, dizileri, belgeselleri yapılmalı.
Şarkıların, türkülerin, marşların, ilahilerin ilham kaynağı haline gelmeli. Fotoğraflar, resimler, karikatürler, görsel tasarımlar; aynı yolun ve yolculuğun ayak izlerini göstermeli.
Gönül coğrafyamızın sırlarını birer birer çözmeli, sınırlarını yeniden çizmeliyiz. Gittiğimiz her yere, huzuru ve güveni hâkim kılmalı; asırdan asra, nesilden nesle aktarılacak destanlar yazmalıyız.
Ancak; bu büyük davanın yetkisi ve sorumluluğu, sadece siyaset kadroları ve kurumları ile sınırlı değildir. Toplum zincirinin bütün halkaları elden geçirilmeli; muazzam bütünün, anlamlı ve değerli parçaları haline getirilmelidir.
Hayatın bütün alanlarında; bir "ibra, ihya, inşa" süreci başlatmalıyız. Geçmişin, yanlışlarını geride bırakıp doğrularını almalı; bu günün, vaciplerini yerine getirip hakkını vermeli; yarın için, üstüne büyük binalar yapacağımız sağlam temeller atmalıyız.
Herkes kendisinden ve yakın çevresinden başlayarak yola çıkmalı. Pınarlar derelerde, dereler ırmaklarda birleşip; hemen hepsi, aynı denize akmalı.
İlk yapmamız gereken şey; imanımızı, ahlakımızı, duamızı, davamızı, niyetimizi, gayretimizi tazelemek. Plan, imkân, insan bütünlüğü içinde; öncelik ve önem sırasına koyarak; bütün cephelerde, uzun soluklu bir "seferberlik" ilan etmek.
Cümle kötülerin ve kötülüklerin şerrinden Allah'a sığınarak, yola çıkalım. Karanlığa taş atmak yerine, aydınlığı büyütecek mumlar yakalım.
Öyle fetihler yapalım ki, herkes kazansın. Dünyanın ve insanlık âleminin üstüne, sönmeyecek bir güneş doğsun; gökler ağarsın, gözler ve gönüller aydınlansın.
Zekeriya Erdim