Zekeriya Erdim

İnsanın ilkbaharı

Dünyanın her ülkesinde ve bölgesinde aynı şekilde, sabit, standart bir yansıması olmamakla birlikte; genel olarak, yılı dört mevsime ayırırız. Sırasıyla; "ilkbahar, yaz, sonbahar, kış" diye tarif eder, tanımlarız.

Her birinin kendine has özellikleri, güzellikleri vardır. İlkbaharda tabiat yeniden doğmuş gibi tazelenir, canlanır.

Çocukluk yıllarımızda, bu mevsimin ayrı bir coşkusu ve heyecanı vardı. Göğümüzle birlikte, gönlümüze de güneş doğardı.

Isınırdık ama yaz sıcağında olduğu gibi yanmazdık. Islanırdık ama kış soğuğunda olduğu gibi donmazdık.

İnsan hayatı da mevsimlere benzetilir. Doğumdan ölüme doğru; "çocukluk, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık" diye tasnif edilir.

Mevsimlerde de insanlarda da "önceki" süreçler, "sonraki" sonuçları doğurur. Dün bu günün, bu gün yarının eşiği yahut beşiği olur.

İçinde bulunduğumuz günlerde, bizim coğrafyamızda, mevsim kıştan bahara dönüştü. Sözlüklerde, "hava sıcaklığının artması" yahut "şeytana atılan taşların yığın haline gelmesi" diye tarif edilen "cemre"; önce havaya, sonra suya, daha sonra toprağa düştü.

Buna bir de Ramazan ikliminin rahmeti, bereketi eklendi. Eş zamanlı olarak; ruhlarımıza da cemre düştü, bahar geldi.

Şimdi, iki baharı birlikte idrak ediyoruz. Bahar yağmurları ile yıkanıp temizlenerek, sulanıp beslenerek; hayatımızı, mahsulü bol bir yaza hazırlama gayreti gösteriyoruz.

İlkbahar güfteleri, besteleri dokunuyor dilimize. Atasözlerinin, vecizelerin sanatkârane söyleyişleri doluyor gönlümüze.

Kuşların cıvıltısına, derelerin şırıltısına eşlik ediyoruz. Tabiatın ömre sefa dokusunu, çiçeklerin ruha şifa kokusunu; mestane ve derinden bir nefes alışla içimize çekiyoruz.

İşte bu noktada; "İnsanın ilkbaharı ne zamandır ve nasıl değerlendirilmelidir?" sorusu dolanıp duruyor aklımızda. Mevlana'nın; "Bahar gelmekle taş yeşermez. Toprak ol ki, çiçekler açsın bağrında" sözü yükseliyor ufkumuzda.

Demek ki, insanın baharı; hayatını humuslu bir toprağa dönüştürdüğü zaman başlıyor. Tohum ekip başak verdiği, fidan dikip meyvesini toplayacak hale geldiği zaman yaza ulaşıyor.

Biyolojik, sosyal, psikolojik varlığımızın oluşma, gelişme süreçleri açısından baktığımızda; ilkbaharımız, çocukluk yıllarımızdır. Benlik, kimlik, kişilik binamızın temelleri o dönemde atılır; kodları o mevsimde yazılır.

İçinde bulunduğumuz sosyal, kültürel, fiziki çevre; bizi her bakımdan şekillendirir. Akıl, ruh, beden toprağımıza; tohumlar o zaman ekilir, fidanlar o zaman dikilir.

Önce ailenin, sonra okulun, daha sonra toplumun ürünü oluruz. Hayatımıza yön veren temel değerleri, buralardan alırız.

Akıl, fikir, gönül, ruh aydınlığı ve olgunluğu açısından baktığımızda ise; ilkbaharımız, yaratılış gayemizi fark ettiğimiz zaman başlamış olur. Hidayet dairesi içine girilir ve Allah ile kul arasında kuvvetli bir ilişki, iletişim köprüsü kurulur.

O zaman, cehaletin karanlığından hidayetin aydınlığına çıkarız. Bahar yağmurları ve eriyen kar suları gibi derelerden denizlere doğru akarız.

Üzerinden geçtiğimiz topraklar yıkanıp temizlenir, sulanıp beslenir. Sahih imanın, salih amelin ve sağlam duruşun meyvesi yahut mükâfatı olarak; bitimsiz cennet hayatı ikram edilir.

Yaşımız kaç olursa olsun, bizim için o mevsim ilkbahardır. Arkasında, bolluk ve bereket dolu bir yaz mevsimi vardır.

Bahtiyarlık dünyada başlar, ahiret âleminde devam eder. Baharda ekilen tohumlar, dikilen fidanlar; yaz gelende başağa dönüşür, meyve verirler.

İnsan için, kalıcı kazanç yahut bol mahsul budur. İlkbaharı bereketli olanın; yazı da, son baharı da, kışı da bereketli olur.

İdrak ettiğimiz Ramazan iklimi vesilesiyle, yeni bir başlangıç yapabiliriz. Bedenen yaşlı olsak bile ruhen ilkbahar coşkusu yaşayabiliriz.

Akıl toprağımıza vahiy cemresi düşebilir. Gönül bahçemizde hidayet ağacı tomurcuk verip çiçek açabilir.

Bu iklimi, dostlarımızın ve yakınlarımızın dünyasına da taşıyabiliriz. Kalan ömrümüzü, sorumluluk bilinci gelişmiş kullar olarak yaşayabiliriz.

Eğer yapabilirsek; hidayet aşısı, tüm insanlığın da ilkbaharı olur. Başta İslam coğrafyası olmak üzere, bütün ülkeler ve toplumlar, küfür ikliminin kara kışından kurtulur.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.