İnzivanın iktizası
Eskiden beri, bütün dinlerde ve toplumlarda, benzer şekillerde icra edilen bir gelenek vardır. Yaratan'a yakınlaşmak için yapılan odaklanma "inziva", yardım istemek için yapılan kavli ve fiili yöneliş "dua" kavramıyla tanımlanır.
İnsanlar, özellikle liderler ve önderler; önemli olayların-durumların öncesinde ya da sonrasında, sessiz ve kimsesiz bir yerde inzivaya çekilirler. Sosyal çevreden ve dünyaya dair arzulardan-angaryalardan uzaklaşıp, ilahları ile baş başa kalarak; yoğunlaşma, olgunlaşma, arınma, durulma, aydınlanma niyeti ve gayreti içine girerler.
Bazan, "ifsad" olmuş toplumun rahatsız edici ortamından uzaklaşmak; bazan, "ıslah" etmenin yolunu ve yöntemini arayıp bulmak için tercih edilir. Geçmişin ve halin murakabesi, muhasebesi yapılır; geleceğin istikametini belirlemek için, akli ve ruhi tefekkürün-tezekkürün içinden, "yol aydınlığı" olabilecek bir işaretin zuhur etmesi beklenir.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed(sav)'in, cahiliye dönemi Araplarının azgınlıklarından, sapkınlıkların bizar oldukça Mekke'nin dışına çıkıp Hira mağarasında inzivaya çekilmesi; bu bağlamda ele alınır. Sıradan insanlar için taşınması oldukça zor olan evrensel bir göreve; aklen, ruhen, bedenen "hazırlanma süreci" olarak tanımlanır.
Nitekim, kendisine ilk vahiy orada gelmiştir. Hidayet yolunun ve yolculuğunun ilk adımını atma emri, o "odaklanmış ilgi" özelliği taşıyan inziva ikliminin içinde verilmiştir.
Kafkas Kartalı Şeyh Şamil'in, ilgi çekici bir hatırası vardır. Şanlı hayat hikayesinin, çarpıcı örneklerinden biri olarak anlatılır.
Ruslara karşı özgürlük savaşı verirken; adamlarına, "düşmanla uzlaşma-anlaşma" teklifinde bulunmayı yasaklamıştır. Kim bunu yaparsa, seksen kırbaç vurarak cezalandıracağını açıklamıştır.
Bazı kimseler, dolaylı bir yol bulup; yaşlı anasına müracaat ederler. "Biz söylemeye çekiniyoruz, oğluna söyle de artık barış imzalayalım" derler.
Meselenin geri planından haberdar olmayan anne, yasağı çiğner. "Oğlum, adamların çok yoruldular, artık barış imzalasan" der.
Anası da olsa, cezayı hak etmiştir. İmamın sözünü tutması, adaleti yerine getirmesi gerekir.
Ancak; kadıncağız yaşlıdır, seksen kırbacın acısına dayanamaz. Ayrıca; O da hayırlı bir evlattır; anasına vurmaya da vurdurmaya da kıyamaz.
Herkesle ve her şeyle irtibatını kesip, inzivaya çekilir. Biraz korku, biraz keder içinde; şimdi ne yapacağı ve nasıl bir çözüm yolu bulacağı merak edilir.
Nice sonra, kapı önünde bekleyen adamlarının karşısına çıkar. Vardığı sonucu, verdiği kararı onlara açıklar.
"Ben anamın oğluyum, mirası bana düşer" der. Onun hak ettiği kırbaç cezasının, kendisine vurulmasını ister.
Elleri varmaz, gönülleri razı olmaz ama kesin talimat karşısında boyun büküp uygulamak zorunda kalırlar. Yaptıkları hatanın farkına varır, bin pişman olurlar.
Alpaslan Gazi, Malazgirt zaferinden; Fatih Sultan Mehmet İstanbul'un fethinden önce inzivaya çekilmişler. Her ikisi de iç seslerini dışa vurup, hal beyanında bulunarak; yegane galip olan Allah'tan, hayırlı bir zafer nasip etmesini istemişler.
Ancak, örneklerden ve öykülerden anladığımıza göre; "inziva" sürecinin, bir de "iktiza" safhası var. Sözlükler, ansiklopediler; "gereklilik" diye tarif edip tanımlıyorlar.
Allah'a yaklaşmak ve kaybettiğimiz değerleri geri kazanıp kulluğumuzu teyit etmek için; bizi dünyaya bağlayan ipleri çözmemiz gerekiyor. Bu da hatalarımızı düzeltmek, günahlarımızı tövbe ile temizleyip terk etmek, hak sahiplerinin haklarını vermek, mal-mülk-mevki-mertebe gibi unsurları amaç edinmekten vaz geçip araç haline getirmek anlamına geliyor.
Bir başka ifadeyle; "imanımızı tazeleyip tahkim ederek, ihsana layık hale gelmek" de diyebiliriz. Her birimiz, kendi çapımızda; kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımızı gözden geçirip "arınma süreci" içine girebiliriz.
Vahye muhatap olmadan önce, "inziva" ihtiyacı duyan Peygamber(sav) Efendimiz; ecel kapıyı çalmadan önce de "iktiza" hassasiyeti göstermişti. Ahir ömründe, ahiret yolculuğuna hazırlanırken; dünyaya dair son görevini yaparak, gene iyi bir örnek olma gayreti içine girmişti.
Veda Hutbesi ile hem ümmetiyle helalleşti, hem de kendilerine lazım olan kalıcı değerleri bir kez daha özetledi. Dünya ehline, miras olarak; Kur'an ve Sünneti bıraktığını söyledi.
O gün olduğu gibi bugün de "insanlık tarihinin en büyük lideri, önderi" olarak anılıyor, biliniyor olmasına rağmen; vefat ettiğinde bir katırı, biraz arazisi, bir de silahları vardı. 7 Dirhem para için, "Bununla Allah'ın huzuruna çıkmaktan haya ederim" demişti de emri üzerine fakirlere dağıtmışlardı.
Ayrıca, kendisine ait zırhın, borcuna karşılık olarak bir Yahudi'de rehin kaldığını belirtmişti. Arazisinin bir kısmının ailesinin geçimi için ayrılmasını, kalanının da devlet hazinesine bağışlanmasını vasiyet etmişti.
O'nun yaşayan ümmetleri olarak, biz dünyaya fazla meylettik. Baki olan ahireti hatırımızdan çıkarıp; bütün yatırımlarımızı, fani hayat için yapma gafleti içine girdik.
Atalarımızın dediği gibi, az tamah çok zarar veriyor. Yanılgısı büyük olanın, yenilgisi de büyük oluyor.
Hayatın bütün alanlarında ve konularında, hepimiz; galibiyet umarken de mağlubiyeti yorumlarken de önce inzivaya çekilmeliyiz. Hayra kavuşmak için de şerden korunmak için de iktiza geleneğine uyup; olayın ve durumun gereğini tespit ederek yerine getirmeliyiz.
Ayakta kalmanın da düştüğümüz yerden geri kalkmanın da olmazsa olmaz şartlarından biri budur. Denize düşenlerin; yüzme bilenleri sahil-i selamete çıkarlar, bilmeyenleri boğulur.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Her şey bir hak ediştir (06.04.2024)
- Yesrib’i Medine yapan değerler (30.03.2024)
- Gelecekte İslam’ın bayraktarlığını kimler yapar? (25.03.2024)
- İnzal süreci bitti mi, devam ediyor mu? (17.03.2024)
- İnsanın ilkbaharı (15.03.2024)
- Ses mi yaman, söz mü yaman? (10.03.2024)
- Mevcut, mümkün, muhtemel ekseni (06.03.2024)
- Musa’nın boynuzu var mıydı? (22.02.2024)