Bazı şeyler, tarihseldir; belirli bir zaman dilimi içinde başlar ve biter. Bazı şeyler ise, evrenseldir; geçmişten geleceğe, tüm zamanlara hitap eder.
Tevhit inancına dayalı dinlerin sonuncusu olan İslam'ın, değişen ve değişmeyen değerleri vardır. Değişen değerlerin hükmü, şartlar değişinceye; değişmeyen değerlerin hükmü, kıyamet kopuncaya kadardır.
İşte bu noktada, "inzal" süreci gündeme gelir. Allah'ın kullarına, Hz. Muhammed (sav) aracılığıyla gönderdiği son "kitap" olan Kur'an ayetleri tamamlanınca bitmiş midir; yoksa halen devam etmekte midir ve gelecekte de devam edecek midir?
İnzal, sözlüklerde; "indirilme, oluşma, vaki olma, tecelli etme" diye özetleniyor. Din dilinde ise; "ilahi kitapların, özellikle de Kur'an-ı Kerim'in Allah katından insanlara gönderilmesi" şeklinde tarif ediliyor.
Bu "gönderme" işinin; lafzı, manası ve maksadı ile Peygamber (sav) Efendimizin sağlığında tamamlandığını biliyoruz. Ancak "sırlarını çözme, sınırlarını keşfetme" işinin; geçmiş zamanda ve şimdiki zamanda devam ettiğini, gelecek zamanda da devam edeceğini görüyoruz.
Allah (cc), Fussilet suresi ayet 53'te, ucu açık bir geleceğe atıfta bulunarak; "Biz onlara yerlerdeki, göklerdeki ve kendi nefislerindeki ayetlerimizi (delillerimizi, işaretlerimizi, mucizelerimizi) göstereceğiz" diyor. Devamında ise; "Kur'an-ı Kerim'in hakkın, hakikatin, gerçeğin kaynağı yahut beyanı olduğunun apaçık bir şekilde ortaya çıkacağını" belirtiyor.
Peygamber (sav) Efendimiz de bir hadiste, vahyin bütün zamanları kapsayacağına ve kuşatacağına işaret etmiş. Mealen; "Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim'de sizden öncekilerin kıssaları, sizinle beraber olanların hükümleri, sizden sonrakilerin haberleri vardı" demiş.
Asırlar ve nesiller boyunca yazılı vahiy olan Kitabı, yaşanmış vahiy olan Sünneti ve yaratılmış vahiy olan tabiatı anlama, kavrama gayreti gösterenler; bu yolculuğun her aşamasında, yeni hakikatlerin farkına varmışlar. Her biri, hidayet nurunun ışığıyla aydınlanmış; vahyin, kendi akıllarına ve gönüllerine inzali ile bahtiyar olmuşlar.
Allah (cc), Rahman suresi ayet 19-20'de; "suları acı ve tatlı olan iki denizin birbirlerine kavuştuklarını ama aralarında bir engel olduğu için karışmadıklarını" bildirmiş. Furkan suresi ayet 53'te ve Fatır suresi ayet 12'de de aynı mesaj tekrar edilmiş.
Bu haberin hakikati; 14 asır sonra, tabiat anada var olan kevni ayetlerden birinin okunup anlaşılması sonucu fark edildi. Başta Kaptan Cousteau olmak üzere, deniz altı araştırmaları yapan bilim adamları tarafından; Aden Körfezi ile Kızıldeniz'in birleştiği Mendep Boğazı'nda, Akdeniz ile Atlas Okyanusu'nun birleştiği Cebelitarık Boğazında ve daha başka denizlerde ayetlerde tarif edilen durumun vaki olduğu belirtildi.
Modern bilimlerle meşgul olan pek çok kişi, böyle keşifler sayesinde Müslüman oldular. Başta insan olmak üzere, âlemin ve içindekilerin sırlarını bilmeye, sınırlarını görmeye çalışırlarken; varlıklar nezdindeki ayetlerin işaretlerini izleyerek, var eden Allah'ı buldular.
Yürüdükleri yollar, yaşadıkları haller büsbütün değişti. Onlar için iman o zaman tecelli etti, inzal o zaman gerçekleşti.
Şimdilerde, dünya ve insanlık âlemi, yeni bir "aydınlanma süreci" yaşıyor. İsrail'in Nil ve Fırat vadilerini ele geçirerek "dünya devleti kurma" ve Yahudiler dışındaki "tüm insanları köleleştirme" ideali asırlardır vardı ama bu günlerde daha iyi anlaşılıyor.
Filistin halkının "Gazze direnişi", yeni bir uyanışa vesile oldu. Terör devleti İsrail'in, şehirlerle ve içlerindekilerle birlikte evrensel insanlık değerlerini de yakıp yıkan vahşeti; dünya genelinde, ölü ruhları dirilten bir "hayat aşısı" haline geldi.
Halkı Müslüman olmayan ülkelerde bile, insanlar kitleler halinde "protesto eylemleri" yapıyorlar. Gazeteciler, yazarlar, aydınlar, sanatçılar "insani duyarlılık" zemininde buluşuyor; milyonlarca takipçisi olan sosyal medya fenomenleri, "Kur'an Okuma Kulüpleri" kuruyorlar.
İslam'a "sempati", İsrail'e "antipati", giderek büyüyen bir akım haline geliyor. Belli ki, "ölüm içinde dirim" hali yaşanıyor; Allah'ın ayetleri, birilerinin akıllarına ve gönüllerine şimdi inzal oluyor.
Sürecin nerede ve nasıl tamamlanacağını anlamak için, gene geçmişten geleceğe ışık tutan ayetlere ve hadislere bakalım. Konumumuzu, durumumuzu ona göre belirleyelim ve gösterdikleri istikamete doğru yola çıkalım.
Rabbimiz, Âl-i İmran suresi ayet 112'de; "Onlar(Yahudiler), nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve müminlerin himayesine sığınmadıkça, kendilerine zillet damgası vurulacak. Allah'ın hışmına uğramış olarak, miskinliğe mahkûm edilecekler" diyor. Peygamberimiz, bir hadisinde; "Müslümanlarla Yahudiler savaşmadan kıyametin kopmayacağını, Yahudiler kaçıp ağaçların-taşların arkasına saklansalar bile o ağaçların-taşların kendilerini ihbar edeceğini" söylüyor.
Bir Karadeniz fıkrasında beyan edildiğine göre; Temel camide dinlediği vaazda, "Yahudilerin Hz. İsa'ya işkence ettiklerini" öğrenmiş ve ilk karşılaştığı Yahudi'nin yakasına yapışıp; "Bunun hesabını soracağım" demiş. Adam, "olayın asırlar önce gerçekleştiğini ve o tarihte yedi göbek önceki dedesinin bile hayatta olmadığını" hatırlatarak kurtulmaya çalışınca; "Olsun, ben yeni öğrendim" diye cevap vermiş.
Allah'ın ayetleri, tüm zamanlar boyunca, yeniden inzal olacak. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün; zalimlerin yakalarına yapışılacak ve mazlumlara yaptıkları kötülüklerin hesabı sorulacak.
Zekeriya Erdim