Zîr-i meşk
Eskiden hattatlar, kâtipler yazı yazarken kâğıdı kırmamak için altına kalın bir mukavva, hatta elin kâğıtta kayması ve o kâğıdın lekelenmemesi için kâğıt üstüne ve en altına banknot genişliğinde bir de kürek koyarlardı. Bu kalın mukavvanın ismi zîr-i meşk olarak geçerdi.
Zîr-i meşk oldu kamer, levh-i zer – efşân hurş'id
O şehin medhini etti Utarîd imlâ/ Nazîm
Anlamı: Güneş altın yaldızlı kağıt,
ay da meşk altı oldu da o padişahın
sitayişini Utarid yazdı.
Eskilerin "zîr-i meşk" dedikleri yazı altlığı mücellit ve müzehhipler tarafından sülüs-nesih yazılar için ayrı, ta'lik kıtalar için ayrı olmak üzere iki tarzda hazırlanırdı. Üzerine sülüs-nesih kıtaların yazılacağı kâğıtların rahatlıkla sığabileceği ve her altlıkta birkaç santimetre arasında değişmekle birlikte ortalama 18 x 26 cm. ebadında yirmi otuz kabaca kâğıt, 3-5 mm. kadar kalınlığı sağlayacak şekilde üst üste konarak kenarları tesviye edilir. Bunların sadece iki uzun kenarı deriden ince bir bant yardımıyla köşelere yakın yerinden birbirine tutturularak altlığın esası hazırlanmış olur. Kâğıtların böyle birbirine yapıştırılmadan üst üste tutturulmasının sebebi, bunların yumuşaklığından ve yazarken istenilen şeklin verilebilmesinden faydalanmaktır. Altlığın iki yüzüne gelmek üzere en alt ve en üste konan kâğıtlar ebrulu, tezhipli yahut resimli olur, bazen deriden de yapılırdı.
YAZI SANATI NASIL İCRA EDİLİRDİ?
Büyük ustalar, hattatlar, katibler icra ettikleri mesleklerin yüceliği ile çok önemli bir geleneksel sanatın devamını sağladılar. Biz de oldukça zor icra edilen hat sanatının inceliklerine biraz değindik ve adeta san'at helvası niteliği taşıyan bu mesleğin yapım aşamasında neler var kısaca derledik.
Kıt'a ismini verdiğimiz normal ebaddaki yazıları, eski üstadlar, alışılagelen şekliyle diz üstünde yazarlardı. Sedir veya minder üstünde oturulduğu vakit, sol ayak kaidenin altında kalır, sağ bacak ise; diz, göğüs hizasına gelecek şekilde dikilir.
Yazının, diz üzerinde mükemmelen yazılabilmesi için, kâğıdı düzgün bir halde tutmak ve yazdığını da, muntazam bir şekilde görmek lüzumundan, bir altlığa ihtiyaç vardır ki, sağ el yazmakla meşgul olurken, yazı altlığı sayesinde, sol el de, kâğıda istediği şekil ve istikameti verebilir.
Bu diz üzerinde yazma, dolayısıyla altlık kullanma keyfiyetinin, asırlar öncesinde, usul ittihaz edildiğine misal olarak, 17. asrın en büyük yazı üstadı Yakut ül Musta' sami'nin bir minyatürünü gösterebiliriz. Burada, Yakut, sağ dizi üzerinde yazı tarif ederken, bir talebesi de bakmaktadır…
Altlık yardımıyla, diz üzerinde yazarken hâsıl olan bu tabii ve portatif masa, ayni zamanda görüş zaviyesine de uygun geldiğinden tercih edilir. Zira yazma esnasında, kâğıdı tam dik açıdan (90°) görmek, estetiği sağlamak cihetinden olduğu kadar, gözün sağlığı için de elzemdir
YAZI ALTLIĞI ZİR-İ MEŞK
Eskilerin Zir-i meşk ( =meşk altı) dedikleri yazı altlığı, mücellid ve müzehhibler tarafından, sülüs- nesih vs. yazılar için ayrı, ta'lik kıt'alar için ayrı olmak üzere iki tarzda hazırlanırdı.
Üzerine sülüs-nesih kıt'aların rahatlıkla sığabileceği tahminen 18X 26 cm. ebadında (bu ölçüler, her altlıkta aynı olmaz, birkaç cm. değişebilir) 20-30 kabaca kâğıt, 3-5 mm. kadar kalınlığı sağlayacak şekilde, üst üste konarak, kenarları tesviye edilir. Bunların sadece iki uzun kenarı deriden ince bir bant yardımıyla, köşelere yakın yerinden birbirine tutturularak altlıkın esası hazırlanmış olur.
Kâğıtların böyle birbirine yapıştırılmadan üst üste tutturulmasının sebebi, onların yumuşaklığımdan ve istenilen şeklin verilebilmesinden istifade etmek içindir. Altlığın iki yüzüne gelmek üzere, en alt ve en üste konan kâğıtlar, ebrili, tezhibli yahut resimli olur, bazen deriden de yapılır.
Ta'lik kıt'aları, daha küçük formadaki (tahminen 21X12 cm. ebadında) kâğıtlara enine olarak yazıldığı için, altlığı da o nisbete uygundur. (Mesela: 14X23 cm.) Murakka' germek usulüyle hazırlanan Ta'lik altlığı diğerinin aksine sert ve ince bir plaka halinde olur. İki yüzü umumiyetle deri kaplıdır. Tarz-ı kadim üzere, bez veya kadife kaplı olanı da görülmüştür.
YAZI İÇİN KULLANILAN MASALARIN ÖZELLİĞİ
San'at yazılarını bir masada da yazmak kaabildir. Ancak, bu takdirde görüş açısını (90°) bozmamak için üstü yazandan tarafa meyilli veya gözün tepeden - kuş bakışı - göre bileceği alçak irtifalı bir masa lazımdır. Nitekim zamanımızın Hat Üstadı Hamid Bey, böyle bir masada yazmaktadır. Celi yazıların, yukarıda bahsedilen normal altlıklarda yazılmasına imkân yoktur. Sığabilecek eb'ad da bir yazı için, büyükçe bir mukavva veya tahtadan, bağdaş kurarak isti' fade edilebilir. Meşhur Sami Efendi'nin (1838-1912) celil altlığı, böyle bir mukavva olup bizde mahfuzdur. Hatta üstünde de merhumun istif tecrübeleri vardır.
Daha büyük celi'lerin, geniş bir oda veya sofada yazılmak zarureti vardır. Hatta geçen asrın celi hattatlarından Abdülfettah Efendi (1815-1896) Sultan Abdülmecid devrinde Süleymaniye Camii'nin celilerini yeniden yazarken, bu büyük yazıların yazılmasında, yer cihetinden sıkıntı çektiğini padişaha arz etmiş, Hünkar da Abdülfettah Efendiye, rahatlıkla yazabileceği sofaların bulunduğu bir konak - ki Veznecilerle Bozdoğan Kemeri arasında imiş - ihsanında bulunmuştur.
Böyle bir hadise, daha eskiden de cereyan etmiştir: 18. asrın muteber hat üstadlarından Yahya Fahreddin Efendi (vefatı: 1169 H. - 1756), Nuruosmaniye Camii'nin celilerini hazırlarken "Vüs'atli celi yazmak, humbara atmayı meşk eylemek gibidir ki, Kâğıthane'de meşk olunur. Kâğıdın vüs'atı, bizim duahanelerimizin arsaları kadar ve belki daha vüs'atli olmakla, ana göre bir menzile muhtacız ki, hatta murad üzere yazıla" demesi üzerine, bu söz Yirmisekiz zâde Mehmet Said Paşa tarafından duyulur ve beğenilir. 1755'de sadrazam olunca, hemen böyle geniş bir ev alıp, Yahya Fahreddin'e hediye eder. Caminin yazılarından iki satırını bu yeni evde yazdığını "Tuhfe" kaydediyor.
ALTLIK BAHSİNİN BİR HADİSESİ
Altlık bahsine şu önemli hadiseyi vererek son verelim:
"İran ta'likine en mükemmel şiveyi veren ve bizim ta'lik hattatlarının şeceresinin kendisine kadar dayandığı meşhur İmad ül Haseni'nin "Buhara'lı Derviş Abdiyy-i Mevlevi" namı ile ma'ruf bir talebesi vardır. Ta'lik hattını İsfahan'da, İmad'dan öğrenip İstanbul'a gelir ve Yenikapı Mevlevihanesine yerleşir. Bir zaman sonra, hocasını görmek arzusuna düşer ve İsfahan'a gittiğinde, onun şehîd edildiğini öğrenir, evini bulur. Yakınları, bu vefakâr talebesi için; merhumun bir yazı altlığı vasiyeti olduğunu söyleyip, bunu kendisine verirler. Teberrüken saklamayı düşünürse de, altlığın fazlaca kaba oluşundan kuşkulanır ve iki yüzünü birbirinden ayırt edince görür ki, merhum üstadın en güzel talik kıt'alarından on tanesi yazı altlığının arasına yerleştirilmiştir…"