Hamzanâme, Hz. Hamza'nın hayatı etrafında oluşan destanî halk hikâyelerinin genel adıdır. 10. yüzyıldan beri Türk boyları arasında anlatılan Hz. Hamza öyküleri, bu türün Türkler arasında ortaya çıkmaya başladığı devreyi de göstermektedir. 14. yüzyıldan itibaren de Farsçada yazıya geçirilmiş, ilk Türkçe Hamzaname'yi ise Ahmedî'nin kardeşi Hamzavi kaleme almıştır. Türk nesrinin sade ve güzel ilk örneklerinden olan Hamzanameler, büyük bir halk kitlesi tarafından kahvehanelerde, yeniçeri ocaklarında, serhat kalelerinde yüzyıllarca sevilerek okunmuştur.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, "Hicret'in 261. senesinde (miladî 874) 60 cildi bulan Hamzanâme'nin Meddahanı Rum tarafından 360 cilde kadar çıkarıldığı" anlatılmaktadır. Arap ve Fars kaynaklarından gelen bu nevi eserlerde daha ziyade hayalî unsurlar hâkimdir. Buna karşılık Türklere ait olanlarda daha çok gerçeğe bağlı kalınmıştır. Birçok Asya dillerine çevrilmiş olan Hamzanâme'nin büyük bir yazma nüshası Hümayun ve Ekber'in sarayında yazılmıştır.
Mevcut 100'den fazla yaprağın 60'ı Viyana sanat müzesindedir. Bu yazmanın aslı 14 cilt halinde 1400 yapraktır. Yaprakların üst sayfası resim, alt kısmı metindir. Cucarat'tan gelen XVI. asır başlarında yazıldığı tahmin edilen resimli bir yazma nüshası da Tübingen'de muhafaza edilmektedir.
HAMZANÂMELERİN ORTAYA ÇIKIŞI
Yazılı metin haline gelmeden çok önce Hamzanâmeler'in sözlü bir gelenek olarak Türkler arasında itibar gördüğü anlaşılmaktadır. Millî bir karakter taşımamakla beraber Türk halkı tarafından kısa sürede benimsenerek yaygınlaşmasında, İslâm dinine karşı büyük bir sevgi ve saygı beslenmesi yanında hemen bütün hikâyelerin özünde kahramanlık ve cihad anlayışının bulunması, Hz. Hamza'nın cesareti, dürüstlüğü ve daima zayıftan yana olması, Türk halkının onun şahsında kendi benliğini bulması da önemli bir sebep teşkil eder.
HZ. MUHAMMED'İN ÖZ AMCASI
Hz. Muhammed'in öz amcası olan Hamza, ilk müslüman kahramanlarından birisidir. Hamzanâmelerde, O'nun 10 yaşına geldiğinde avcılık, atıcılık, güreş gibi sporlarda önde olduğu, menkıbevi bir biçimde anlatılır. Hz. Muhammed'in İslamiyet'i tebliğinden sonra, Hamza da O'nun davasını benimsemiş ve hayatı boyunca o uğurda savaşmış ve şehit olmuştur.
Sahipkıran adıyla da menkıbede tanınan Hz. Hamza, fiziksel ve ruhsal yapısıyla, tam bir efsane kahramanıdır. Daha önceki destan kahramanlarımız için söylediklerimiz, hemen hemen Hz. Hamza içinde geçerlidir. İşte bu olağanüstü özellikler, halk arasında O'nun adı etrafında oluşturulmuş efsanelerin zincir halkaları biçiminde büyüyerek İslami-Türk destanlarının bir başka ürününü ortaya koymuştur. (Türk Halk Edebiyatı Anlatı Türleri, Prof. Dr. Metin Karadağ)
İLK TÜRKÇE HAMZÂNAMELER
Türkçe Hamzanâmeler ilk defa 14. yüzyılda, Emîr Süleyman'ın musahiplerinden şair Ahmedî'nin kardeşi Hamzavî tarafından yazıya geçirilmiştir. Aslında anonim karakterde olan halk hikâyeleri arasında Hamzanâme'nin yazılı metinler halinde yaygınlık kazanmış olması, Dede Korkut Hikâyeleri gibi destandan halk hikâyeciliğine geçiş dönemi kabul edilen 14-15. yüzyıllarda derlenerek yazıya geçirildiği kanaatini güçlendirmektedir. Hamzavî'nin Hamzanâme'si zamanla daha da yayılmış, özellikle yeniçeri ortalarında, sınır boyu kalelerinde, hatta kahvehanelerde ya kitaplardan okunmuş veya meddahlar tarafından anlatılmıştır. Nitekim İstanbul kütüphanelerinde bulunan nüshalarından bazılarında eserin hangi tarihte, kim tarafından, hangi kahvehanede okunmuş olduğuna dair kayıtlar vardır.
Süleyman Fâik Efendi, "Hamzanâme denilen efsâne-i kâzibe"nin sahaflardan kiralanarak bazı yerlerde okunduğunu, hâfızası kuvvetli olanların bu hikâyeleri ezberleyip meddah tarzında anlattıklarını kaydeder.
Hamzanâme'de birbirini takip eden 200'e yakın hikâyede tarihî gerçeklerle ilgisi olmayan çok değişik, bazan Kafdağı gibi hayalî ülkelerin, bazen gerçek kişilerle cin, peri gibi unsurların yer aldığı olağan üstü vak'alar anlatılır. Bunlar Hz. Hamza'nın hiç gitmediği Rum, Seylan, Orta Asya, Çin gibi ülkelerde geçer. Türkiye dışındaki kütüphanelerde de birçok nüshası bulunan Hamzanâme'yle ilgili olarak Âşık Çelebi, XVI. yüzyıl şairlerinden İstanbullu Âhûremîrizâde Hâşimî'nin Hamza'nın Berkî ve Pûlâddil adındaki oğullarının kıssalarını yazdığını söyler.
BATILI ARAŞTIRMACILARIN DA DİKKATİNİ ÇEKTİ
Hamzanâmeler Batılı araştırmacıların da dikkatini çekmiştir. Türk-İslâm sanatı uzmanlarından Avusturyalı Heinrich Glück, 1550-1575 yılları arasında hazırlandığı ve aslının 1400 varaktan müteşekkil on dört cilt olduğu anlaşılan Viyana Müzesi'ndeki bir Bâbürlü Hamzanâmesi'nde bulunan yüz kadar minyatür üzerinde çalışarak, İran resim sanatının Hint resim sanatına etkisini göstermeye çalışmıştır. (TDV, İslamansiklopedisi, Hamzanâme - Nurettin Albayrak)