İslâmiyet’in en faziletli amellerinden olan köle azadına Osmanlı'nın bakışı
Osmanlı cemiyetinde devlete ait köleler, profesyonel asker ve devlet adamı olarak yetiştirilirdi. Bunlardan çok sayıda yüksek bürokrat çıkmış; hatta padişah kızları ile evlenmiştir. Osmanlı padişahları da, saraya alınmış kadın köleler ile evliliği tercih ederdi. Garb’da azatlanmış da olsa, köle, hürlerin arasında asla yer bulamazken, Osmanlı cemiyeti, köleleri statüleri sebebiyle aşağılamamıştır.
Sanayi İnkılâbı, köleliğin sonunu getirdi. Kapitalist sistemde kölenin yeri yoktu. Yevmiyeli işçi çalıştırmak mı; köle beslemek mi daha ucuza geliyordu? Mühim olan buydu... Fakir halklar, bilhassa Ruslar, Türklerin eline esir düşüp köle olmak istemişlerdir. Zira Osmanlı ülkesindeki köleler, kendi ülkelerinde göremeyecekleri nimetlere sahipti...
KÖLE BESLEMEK Mİ, İŞÇİ ÇALIŞTIRMAK MI? HANGİSİ DAHA UCUZ?
Şer'î hukukta kölelik, harb hâlinden kaynaklanan bir zarurettir. Harb esirleri, eğer fidye karşılığı serbest bırakma imkânı yoksa,mütekabiliyet (karşılıklılık) şartıyla köle yapılır. Hür ile köle, Allah huzurunda eşittir. Ancak kölelerin sosyal ve hukukî statüleri muayyen şekilde tahdid edilmiştir.
KÖLENİN SEVABI
Kölenin Müslüman olma mecburiyeti yoktur. Kendi dinine göre yaşayabilir, dindaşları gibi giyinebilir, ibâdet edebilir. Müslüman kölenin ibadetlerdeki mükellefiyetleri hürlerden daha hafiftir. Zekât, fıtra, hac, kurban, nafaka, mehir, cihad ve cuma namazı köleye farz değildir. Hazret-i Peygamber, "Hürün sevabı on ise, kölenin yirmidir" buyurdu.
Ceza hukuku cihetiyle köle ile hür arasında fark yoktur. Köleyi öldüren, hürü öldürmüş gibi cezalandırılır. Ama zina, hırsızlık gibi suçların cezalarında kölelerin vaziyeti, hürlerden hafiftir.
Efendi, kölesine eziyet ederse, cezalandırılır; icabında köle elinden alınıp azatlanır. Efendinin kölesinden doğan çocuğu, Batı'dakinin aksine hürdür ve annesini de hürriyetine kavuşturur. Efendi kölesine izin verirse, köle tam ehliyetli hâle gelir. Böylece efendisinin işyerini çalıştırıp, ona servet kazandıran, bir yandan da kendi hürriyetini, hatta müreffeh istikbalini satın alan köleler az değildir.
KÖLE AZATLAMAK
Kölelerin azat edilmesi, İslâmiyet'te en faziletli amellerdendir. Hazret-i Peygamber eline geçen bütün köleleri azatladı; müminlere de bunu tavsiye etti. "Kim kölesini azatlarsa, kölenin her uzvuna karşılık onun da bir uzvu cehennemden kurtulur" buyurdu.
Kölelerin gönüllü azadından başka, hukuken veya kendiliğinden azat neticesini doğuran hâller vardır. Suç işleyen, meselâ hataen adam öldüren veya ramazan orucunu bozan kimse, köle azatlamak mecburiyetindedir.
Zekât verilecek sekiz sınıftan biri de kölelerdir. Böylece devlet de her sene belli sayıda köle satın alıp azatlar.
Azatlanan bir köle, tekrar köle yapılamaz. Azatlı köle ile efendisi arasındaki hukukî bağ gevşek de olsa devam eder; kimsesiz kölenin, efendisinin kavmine sosyal aidiyeti sürer.
ÂLİM KÖLELER
İslâmiyet kölelere ilim öğrenme imkânını vermiştir. Bu vesileyle mevâlî adı verilen köle menşeli zâtlardan çok sayıda büyük âlim yetişmiştir. Öyle ki ilk devir ulemasının ekserisi hep mevâlîdendir. Mevlâ, hem azatlayan efendi, hem de azatlı köle için kullanılır. Mevâlî, bunun çokluk hâlidir.
Tâbiîn denen ve sahâbeyi görenlerin meydana getirdiği faziletli büyük âlimler topluluğunun ileri gelenlerinden Hasen Basri, İbn Sirin, Atâ bin Ebi Rebâh, Mücâhid, Said bin Cübeyr, Mekhul, Tâvus, Nâfi, Mâlik bin Dinar, Eyyüb Sahtiyani, Hammad, A'meş, İbn İshak hep köle menşelidir.
Halbuki eski kavimlerde, hatta yakın zamana kadar Avrupa ve Anglo-Amerikan hukukunda, kölelere okuma ve yazma dahi öğretilmesi yasaktı. Yeniçağda Mısır ve Hindistan'da, köle asıllı subayların sultan olduğu Müslüman devletler vardı.
Kölelere iyi bakılır, ev ve bahçe hizmetleri hâricinde çalıştırılmaz. Bunlara verilecek nafakanın asgarî haddi kanunla tesbit edilir. Bunun yeterince ve zamanında verilip verilmediğini devlet kontrol eder.
EFENDİSİNİN DOSTU
İslâm dünyasındaki köleler efendilerinin dostu, arkadaşı, sırdaşı ve aile ferdi hükmünde görülür;dayak nedir bilmezler. Osmanlı ceza kanununda, kölelerine kötü davranan efendilere verilecek cezalar sayılır. Münferid nahoş hâdiseler elbette olmuştur. Sadece kölesine değil, hayvanına, hatta ailesine bile eziyet eden psikopat kişiler her zaman her yerde vardır. Ama Müslüman cemiyetinde azdır ve korunmaz.
Osmanlıların kölelere en iyi muamelede bulunan, onların hürriyetine kavuşmaları için en çok kolaylık gösteren millet olduğu hususunda tarihçiler müttefiktir. Aralarında Baron de Tott, Mareşal von Moltke, d'Ohsson'un da bulunduğu çok yazar, Türk cemiyetindeki kölelerin, Avrupa'dakilerden kıyas kabul etmeyecek kadar iyi vaziyette olduğunu yazmışlardır.
BÜROKRAT KÖLELER
Osmanlı cemiyetinde devlete ait köleler, profesyonel asker ve devlet adamı olarak yetiştirilirdi. Bunlardan çok sayıda yüksek bürokrat çıkmış; hatta padişah kızları ile evlenmiştir. Osmanlı padişahları da, saraya alınmış kadın köleler ile evliliği tercih ederdi. Garb'da azatlanmış da olsa, köle, hürlerin arasında asla yer bulamazken, Osmanlı cemiyeti, köleleri statüleri sebebiyle aşağılamamıştır.
Köleler, muayyen bir yaşa geldikten sonra, mecbur olmadığı hâlde, kendilerine sermaye verilip azatlanır. Kadın köleler de, evlenme çağı geçmeden, kendilerine uygun bir çeyiz verilerek emin biriyle evlendirilir. Azat istemeyen köle, ölene kadar efendisinin evinde emektar olarak yaşar; şefkat, hatta hürmet görür.
Ancak zenginler köle sahibi olabileceği için, köleler prensip itibariyle konaklarda veya çiftliklerde muayyen bir hayat seviyesinin üzerinde yaşar. Hem şer'î hükümler, hem de Müslümanların tatbikatı sayesinde hem kölelerin vaziyetleri iyileştirilmiş; hem de hürriyetlerine kavuşmaları kolaylaştırılmıştı. Bu sebeple fakir halklar, bilhassa Ruslar, Türklerin eline esir düşüp köle olmak istemişlerdir. Zira Osmanlı ülkesindeki köleler, kendi ülkelerinde göremeyecekleri nimetlere sahipti.
İNSANİ SEBEPLER Mİ?
Osmanlı Devleti, köle ticaretini yasaklayan 2. devlettir. 1846 senesinde köle ticaretini yasaklamıştır. Mevcut kölelerin statüsünü değiştirmemiş; ama artık yeni bir barış düzeni getiren 1856 Paris Konferansı'ndan itibaren, mütekabiliyet sebebiyle yeni köle statüsünün kurulmasına izin vermemiştir. Bilahare zenci köle ticaretini yasaklayan 1890 tarihli Brüksel Antlaşması'nı da kabul etmiştir.
Avrupa'da köleler hemen hiçbir insani hakka mâlik olmadıkları gibi, en ağır işlerde ölesiye çalıştırılırlardı. Fransız ihtilâlinden sonra Batı Avrupa'da beyaz köle sayısı çok azaldı. Ancak Rusya'da hâlâ milyonlarca beyaz köle vardı.
Amerika'nın keşfinden sonra ziraata alışık olmayan yerlilerin yerine, Afrika'dan milyonlarca siyahî, gemilerle Amerika'ya taşındı. Bunların 4/5'i çok kötü şartlar altında daha yolda öldü. Bunlar ölesiye çalışarak, Amerika'nın müreffeh istikbalini hazırladılar. Hasad ettiği şeylerden yememesi için ya ağzı bağlanır veya devamlı şarkı söylemeye mecbur tutulurdu. Bu sebeple zenciler, müzikte çok ileri gitmiştir.
Sanayi inkılâbından sonra, boğaz tokluğuna işçi çalıştırmak, bir köle ailesine sahip olmaktan daha avantajlı hâle geldi. Adam Smith, bunu kapitalist sistemin olmazsa olmaz şartı olarak ileri sürdü. Varoşlardaki berbat evlerde birkaç aileyle beraber fena şartlarda yaşayan ve üç-beş kuruş yevmiyeli işçiler, bir köle ailesi beslemekten çok daha ucuza geliyordu.
Bu, köleliğin sonunu getirdi. Kölelik ilk defa 1832'de İngiltere'de yasaklandı. 1848'de Fransa, 1858'de Portekiz, 1863'te Rusya ve Hollanda, 1865'teki iç savaş sonunda ABD, 1888'de Brezilya ve 1929'da İran'da yasaklandı. Hürriyete kavuşan köleler, eski efendilerinin yanında boğaz tokluğuna fiilen köleliğe devam etmek zorunda kaldı.
1956 senesinde Birleşmiş Milletler'in kabule açtığı ve köleliği kaldıran mukaveleye Türkiye 1964'te imza koydu. Dünyada hâlâ örtülü veya farklı şekillerde kölelik, varlığını devam ettirmektedir...
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
Türkiye Gazetesi