İslam tarihinin en önemli hadiselerinden biriydi "Hicret".
Miladi takvimde 16 Temmuz 622'ye denk gelen bu tarih, Müslümanlar için bir milat olmuş ve hicri takvimin başlangıcı kabul edilmişti…
HİCRİ TARİHİN BAŞLADIĞI OLAY: HİCRET
Resul-i Ekrem'in (sav), vefakâr eşi, hayat arkadaşı ve çocuklarının biricik annesi Hz. Hatice'yi ve amcası Ebu Tâlib'i kaybettiği, hüzünlü bir yıldı. Müminler o yılı "hüzün yılı" olarak adlandırıyorlardı.
Hz. Muhammed (sav), yaşadığı hüzünlerin üzerine, Tâif'teki akrabalarından da kendisine kucak açan bir hâmi bulamamış ve tekrar Mekke'ye dönmüştü. Artık, Medine'ye hicret edenlerin ardından, Rabbinden kendisine gelecek "hicret" emrini ve iznini bekliyordu.
Medineli müminlerin O'nu canları pahasına koruyacaklarına dair söz vermelerine ve Medine'ye davet etmelerine rağmen O, mukaddes vazifesini, kendisine verilecek ikinci bir emre kadar Mekke'de devam ettirmeye kararlıydı.
EBU CEHİL'İN PLANINI ALLAH BOZDU
Bundan tam 1440 yıl önce, milâdi 9 Eylül 622'de, Mekke müşrikleri, Ebu Cehil önderliğinde bir araya gelip önemli kararlar alacakları bir toplantı düzenlediler.
Ebu Cehil, bir gün Resul-i Ekrem'in de Medine'ye göçecek olursa, kendileri için asıl tehlikenin ve tehdidin o zaman başlayacağını dile getirmiş, bu işi vakit geçirmeden Mekke'de bitirmeleri gerektiğini söylemişti.
Ebu Cehil, sinsi planını "Eğer Muhammed'i her kabileden seçeceğimiz kişilerden oluşturacağımız bir gruba öldürtecek olursak, Hâşimoğulları hiç kimseye kan davası açamaz!" diyerek açıklamıştı.
Onların bu planına karşılık, Allah da onlar için bir plan yapmıştı. Allah-ü teala, Enfâl Suresi'nin 30'uncu ayetinde Peygamberimize şöyle bildirilmişti:
"Hatırlar mısın? İnkâr edenler seni etkisiz hale getirmek veya öldürmek ya da yurdundan çıkarmak için tuzaklar kuruyorlardı; onlar tuzak kuruyorlardı Allah da bozuyordu. Tuzak bozma işini en iyi yapan Allah'tır."
RESUL-İ EKREM, SADIK DOSTU EBU BEKİR'E MÜJDE VERDİ
Resûl-i Ekrem (sav), hiç gitmediği bir vakitte Hz. Ebu Bekir'e giderek, "hicret" izninin ve emrinin geldiğini haber verdi.
Uzun zamandır bu haberi bekleyen Hz. Ebu Bekir, heyecanla dinledi Peygamberimizin söylediklerini. Allah'ın Resulü, uzun yola dayanıklı develer satın alması talebiyle Hz. Ebu Bekir'e bir miktar para verdi. Gece yarısından sonra hareket ederek Mekke'den ayrılacaklar, düşmanı yanıltmak için Medine'nin tam aksi istikametinde, Mekke'nin güneybatısındaki Sevr dağındaki mağarada üç gün geçireceklerdi.
Yol kılavuzluğu konusunda tecrübeli bir isim olan Abdullah b. Ureykıt ile anlaşılacak ve üçüncü günün sabahında Sevr Dağı eteğinde buluşularak Medine'ye doğru yol alınacaktı.
"(Gerçek) muhacir, Allah'ın yasakladığı kötülük ve günahları terk eden kimsedir."
"EY MEKKE! YERYÜZÜNDE BENİM İÇİN EN DEĞERLİ BELDE SENSİN"
Hz. Muhammed (sav), evine dönerek sevgili yeğeni Hz. Ali'ye birtakım görevler verdi.
Buna göre Hz. Ali, Peygamberimizin yatağının boş görünmemesi için, O'nun yerine yatağına uzanacak, sabah olunca kendisine Efendimizin emanet ettiği malları tek tek sahiplerine ulaştıracak ve peşlerinden giderek Peygamberimizin kafilesine yetişecekti.
Gece yarısı olunca Resûl-i Ekrem Efendimiz evinden ayrılarak Hz. Ebu Bekir'in evine gitti ve birlikte Mekke'nin dışına doğru yol aldılar. Bir süre sonra yüksek bir tepeden Mekke'ye dönerek son bir kez bakan Efendimizin gözünden yaşlar, dilinden hüzün dolu şu cümleler döküldü:
"Ey Mekke! Allah'a yemin ederim ki, yeryüzünde benim için en değerli belde sensin. Şayet kavmim seni terk etmeye mecbur bırakmasalardı, ben asla senden ayrılmak istemezdim."
"ÜZÜLME, ALLAH BİZİMLE BERABERDİR"
Sevr Dağı'na tırmanıp mağaraya sığınan Hz. Muhammed ve Hz. Ebu Bekir, kendilerini Allah'a teslim etmişlerdi.
Kul olarak ellerinden geleni yapan iki dost, artık bundan sonraki yardımı Allah'tan beklediler. Ertesi gün onu yatağında bulamadıkları için neye uğradıklarını şaşıran Mekke müşrikleri, her yana insanlar salarak, yakalanmaları için büyük bir ödülü bile gözden çıkarmışlardı.
Ancak, umdukları gibi olmadı ve onları Medine yolunda bulamadılar. Çevredeki her bir mağara dâhil olmak üzere, her yer aranmaya karar verildi. Nihayet Sevr'in tepesine kadar çıkıp mağaranın ağzına kadar geldiler.
Allah Resulü, endişelenen Hz. Ebu Bekir'e: "Üzülme. Allah elbette bizimle beraberdir" diyerek onu teselli ve teskin etti. Müşrikler, bir çift güvercin ile bir örümceğin ördüğü ağa takılıp kaldılar. Böylece Allah Teâlâ, Resulünü ve O'nun sadık dostunu korumuş oldu.
Mağarada geçirilen üç günün ardından, develeri getiren kılavuz ve Hz. Ebu Bekir'in hizmetçisi Âmir bin Füheyre'nin de kafileye katılmasıyla yola çıkıldı ve sekiz gün süren yolculuk sonunda Medine'nin yakınlarındaki Kubâ Köyüne varıldı. Bu sırada takvimler 8 Rebiülevvel 622'yi gösteriyordu.
Kubâ'da kaldığı dört gün zarfında bir mescit inşa eden Hz. Muhammed, bir Cuma günü, Rânûna'da kıldıkları ilk Cuma namazından sonra Medine'yi şereflendirerek, şehrin adını Medinetü'l Münevvere'ye çevirdi.
HİCRİ TARİH, ÖMER DÖNEMİNDE BAŞLANGIÇ KABUL EDİLDİ
Peygamberimizin Mekke'den yola çıkarak Medine'ye hicret etmesiyle başlayan hicri tarih, Hz. Ömer devrinde kabul edilmişti.
O döneme kadar Arapların belli bir tarihi yoktu. Bazı önemli hadiseleri "Hz. İbrahim'in ateşe atılışı, Fil vakası" şeklinde tarihe başlangıç olarak gösteriyorlardı.
Hicri takvim, ayın hilâl şeklinde göründüğü ilk geceyi ayın başı olarak kabul eder. Hilâlin tekrar görünüşüne kadar geçen süre, bir ay; on iki ay da, bir yıl sayılır.
HİCRET'İN YAŞANDIĞI MUHARREM AYININ FAZİLETLERİ
Hicri takvimde, yılbaşı Muharrem ayının birinci günüdür. Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur'ân-ı Kerim'de kıymet verilen dört aydan biridir.
Muharrem kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de ay ismi olarak geçmemekle birlikte, saldırıya uğrama durumu hariç, savaşın haram olduğu dört aydan biridir ve bu aylara saygı gösterilmesi emredilmiştir.
Hadîs-i şeriflerde, Muharrem ayının faziletleri "Ayların efendisi Muharrem, günlerin efendisi Cumadır" ve "Muharrem ayında bir gün oruç tutana, bugüne karşılık otuz gün oruç sevabı yazılır" buyurulmuştur.
MUHARREM AYINDA ORUÇ NASIL TUTULMALI?
Resul-i Ekrem, Muharrem ayını "Allah'ın ayı" olarak nitelendirmiş; Ramazan'dan sonraki en faziletli orucun, bu ayda tutulan oruç olduğunu ifade etmiştir.
Allah'ın Resulü, Muharrem'in sadece onunda değil; dokuz ya da on birinci günlerinde de oruç tutulmasını tavsiye etmiştir.
Hanefî ve Mâlikî mezheplerinde Muharrem'in dokuzuncu günü ile birlikte onuncu günü ya da onuncu günü ile on birinci günü oruç tutulması sünnet kabul edilmiştir. Şâfîîler ise, bu ayın dokuz ve onuncu günlerinde oruç tutmayı müstehap sayar.
Hanefî mezhebine göre, Muharrem'in sadece onuncu günü oruç tutulması, Yahudileri taklit etme anlamına gelebileceği için mekruhtur.