Alaeddin İbn Muhammed el-Kuşçu olarak bilinen Kuşçuzâde Alâüddîn Ebû el-Kâsım Ali İbn Muhammed, XV. yüzyılın başlarında Maveraünnehir bölgesinde Semerkand'da doğdu. Babası Muhammed doğan besliyordu, Uluğ Bey'in (1394-1449) doğancısı olduğu için önce Kuşçuzâde, sonradan da Kuşçu lakabıyla tanındı.
Eğitiminin önemli bir kısmı Uluğ Bey'in sarayında ve onun yakın çevresinde geçti. Uluğ Bey'den, Gıyâsüddîn el-Kâşî'den, Kadızâde-i Rûmî'den ve Uluğ Bey'in etrafındaki diğer bilim insanlarından matematik ve astronomi dersleri aldı. Uluğ Bey ondan "faziletli oğlum" diye bahseder. Ali Kuşçu Semerkand'da tahsilini tamamladıktan sonra gizlice Kirman'a gitmiş ve oradaki bilim insanlarından dersler aldı.
Kirman'da kaldığı sürede içlerinde Nasîrüddîn-i Tûsî'nin Tecrîd el-Kelâm adlı eserinin de bulunduğu birçok kitabı okuma ve inceleme fırsatı buldu. Tûsî'nin kitabı üzerine hazırladığı ilk kelam çalışması olan Şerh el-Tecrîd (Tecrîd Üzerine) eserini de burada yazıp Ebû Sâid Bahâdır Han'a takdim etti. Ali Kuşçu burada kaleme aldığı bir diğer çalışması olan Risale Hall el-Eşkâl el-Kamer'i de (Ay'ın Görünümleri Üzerine) Semerkand'a döndüğünde Uluğ Bey'e takdim etti ve takdirini kazandı. Ayrıca Risâle der İlm-i Hey'e (Astronomi Risalesi) ve Risâle der İlm-i Hisâb (Aritmetik Risalesi) adlı Farsça iki yazı daha yazdı.
Kirman'da kaldığı sürede kendisinden haber alınamayan Ali Kuşçu, Semerkand'a döndüğünde hocası Uluğ Bey'in huzuruna çıkar ve bunca zaman kendisinden uzak kaldığından ötürü özür diler.
Uluğ Bey özrünü kabul eder. Lâkin "Bana Kirman'dan ne hediye getirdin" diye sorar. Ali Kuşçu ise "Bir risale getirdim ve onda kamerin şekillerini hallettim" dediğinde Uluğ Bey, " Getir göreyim, hangi noktaları hallettiğini söyleyeyim" emrini verir, bunun üzerine Ali Kuşçu ayağa kalkarak eserini baştan sona kadar okur. Okuduğunu dikkatle takip eden Uluğ Bey, Ali Kuşçu'ya karşı duyduğu takdir hissini söylemekten çekinmez.
Uluğ Bey'in 449 yılında öldürülmesinden sonra başlayan taht kavgaları Semerkand'ı yaşanmaz hale getirince Ali Kuşçu da ailesiyle birlikte Timurluların sarayından ayrılarak Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan yönetimindeki Tebriz'e gitti. Bilime ve bilim insanlarına değer veren bir hükümdar olan Uzun Hasan, Ali Kuşçu'ya bilimsel kimliğinden dolayı büyük ilgi gösterdi ve aralarındaki anlaşmazlığı çözmesi için Fatih Sultan Mehmed'e elçi olarak gönderdi.
Fâtih Sultan Mehmed, Ali Kuşçu'nun bilgisine hayran olur ve kendisine İstanbul'da çalışmasını teklif etti. Ali Kuşçu da elçilik görevini tamamladıktan sonra İstanbul'a dönmeye söz verdi.
Fâtih, Ali Kuşçu'nun yola çıktığını duyduğunda onu Akkoyunlu Osmanlı sınırında karşılamak için bazı adamlar gönderdi. Ayrıca, her konak yeri için de bin akça harc-ı râh ayrılmasını ferman buyurdu. Aynı masrafın, Uzun Hasan yanına elçilik vazifesini yerine getirmek üzere dönüşünde de yapıldığı söylenir.
Fatih Sultan Mehmed, yolculuğu boyunca kendisine refakat etmesi için bir heyet gönderdi ve İstanbul'da büyük törenlerle, armağanlarla karşılanmasını sağladı.
ACEM'DE RUM'DA BENZERİ YOK!
Karşılayanlar arasında İstanbul kadısı Hocazâde de vardı. Fatih Sultan Mehmed, huzuruna kabul ettiğinde Ali Kuşçu'ya Hocazâde'yi nasıl bulduğunu sormuş, o da "Acem'de Rum'da benzeri yok" deyince Fatih de "Arap'ta da benzeri yoktur" der.
"Terazi elinde olan bakkalın sûretine hayran oldum
Ey müşteri beri gel de Kameri mîzan burcunda gör"
Ali Kuşçu, İstanbul'da daha önce Farsça hazırladığı Risâle der İlm-i Hisâb adlı çalışmasını genişleterek Arapça bir redaksiyonunu yaparak Muhammediye adıyla Fatih'e sundu. Matematik alanındaki bu önemli çalışmasının ardından, Risâle der İlm-i Hey'e adlı çalışmasının da Arapça, genişletilmiş redaksiyonunu hazırladı. Fatih Sultan Mehmet'in Uzun Hasan ile gerçekleştirdiği Otlukbeli Savaşı'nın kazanıldığı gün Fethiye adıyla Fatih'e sunduğu eserle Ayadoya Medresesi'nde müderris oldu. Bu tayin İstanbul'da astronomi ve matematik alanındaki çalışmalara canlılık getirdi. Ali Kuşçu'nun buradaki derslerini bilim insanları dahi takip etti. Ali Kuşçu ayrıca Molla Hüsrev'le birlikte Semâniye Medreselerinin programını hazırladı.
İstanbul'un boylamını 59 derece, enlemini de 41 derece 14 dakika olarak belirledi.
Astronomi çalışmalarında kullandığı Güneş saati, Fâtih Camisi'ndedir. Ali Kuşçu 15 Aralık 1474'te İstanbul'da öldü.
Ayvansaraylı Hüseyin Efendi eserindeki "Eyüp Sultan Türbesi hareminde gömülüdür. 1230-1235 senelerine gelinceye dek bâkî idi, sonra kayboldu" bilgisine göre 1815-1819 senelerine gelinceye kadar kabri muhafaza olunmuş fakat daha sonra yerine bir başkası defnolmuştur. Buna göre kabri 199-203 senedir kayıptır.
Yetiştirdiği öğrenciler arasında Osmanlı bilim tarihinin iki önemli ismi Mîrim Çelebi ve Molla Lütfî de vardır.
MATEMATİK ALANINDA EN TANINAN ESER
Ali Kuşçu'nun matematik alanında en tanınan eseri Muhammediye'dir. Bu eser, Osmanlılarda en fazla ilgi gören hesap kitabı olma özelliğini taşır. Kitap iki bölüm (fen) olarak düzenlenip birinci bölüm aritmetiğe, ikincisi ise arazi ölçümü konusuna ayrılır.
Birinci bölüm bir giriş ve beş makaleden oluşur. Hint hesabı konusuyla ilgili olan birinci makale üç alt bölümden oluşur. Birincisi rakamların biçimleri ve dizilimi, ikincisi tam sayılarla hesap, üçüncüsü ise kesirli sayılarla hesap konusundadır. Ali Kuşçu bu konuları çok yalın ve anlaşılır bir şekilde ele alıp açıklar. Açıklayıcı özelliği yüksek olduğundan uzun yıllar medreselerde ders kitabı olarak okutuldu.
İkinci makale, müneccim hesabı konusunda ve burada da bir sayının iki katını alma, toplama, çarpma, çıkarma, karekök hesaplama ve aritmetiğin önemli bir konusu olan sağlama ele alınır.
BİLİM DÜNYASININ OTORİTESİ
Ali Kuşçu, aritmetikte olduğu gibi astronomi ve matematiksel coğrafya konusunda da uzun yıllar otorite olmuştur. Bu konuda kaleme aldığı eseri Fethiye, hem ders kitabı olarak yaygınlaşmış, hem de üzerine birçok bilim insanı tarafından yorum ve açıklama yazıldı.
Bu kitap, bir giriş ve üç makale olarak düzenlendi. Birinci makale gezegenlerin konumları ve dizilimleri üzerinedir. Burada kürelerin sayısı, gezegenlerin enlemsel, boylamsal ve hem enlemsel hem de boylamsal hareketleri inceler.
İkinci makale Yer'in biçimi, iklimlere bölünüşü ve göksel olgulara ilişkindir. Burada ayrıca ekvatorun özellikleri, enlemi 90 derece olan bölgelerin özellikleri, günler, gece ve gündüz uzunlukları, ekliptik yayın ufuktan yükselişi, gezegenlerin meridyenden geçiş, doğuş ve batış dereceleri gibi konular inceler.
Üçüncü makale uzaklık ve büyüklük miktarlarına ilişkindir ve Yer'in büyüklüğü, Ay'ın evrenin merkezine olan uzaklığının Yer'in yarıçapı cinsinden bilinmesi, Ay'ın ve Güneş'in çapının bilinmesi gibi konular hakkındadır.
ASIRLAR ÖNCESİNDEN EVREN SİSTEMİNİ BETİMLEDİ
Fethiye'nin ilginç bölümlerinden biri de evren sisteminin betimlendiği bölümdür. Birinci makalenin birinci bölümünde evreni oluşturan kürelerin sayısı ve nasıl sıralandıkları anlatılır. Ali Kuşçu, evrende dokuz küre bulunduğunu, bunların birbirlerini çevrelediğini belirterek, en dışta kürelerin küresinin (felek el-eflak) yer aldığını, sonra sırasıyla Satürn, Jüpiter, Mars, Güneş, Venüs, Merkür ve Ay küresinin dizildiğini ileri sürmektedir.
Konuyla ilintili olması dolayısıyla, boylamsal ve enlemsel hareketler ile dış merkezli ve çember merkezli düzenekler hakkında da bilgi verilir. Yer'in şekli ve iklimlere bölünmesi konularını da irdeleyen Ali Kuşçu, gezegenlerin büyüklük ve uzaklıklarını da ele almış, konuyu açıklayabilmek için gerekli daire çevresi ve alanı, küre yüzeyi ve hacmi, birbiri ile orantılı dört miktardan bilinmeyen miktarın nasıl hesaplanacağı, üçgenlerin kenarları ve açıları arasındaki oranlar gibi matematiksel bilgiler vermiştir.
Ali Kuşçu bu bölümlerde, yer yarıçapını birim kabul ederek, her gezegenin en uzak mesafesinin altında bulunan gezegenin en yakın mesafesine eşit olacak biçimde ve gezegen kürelerinin yarıçaplarının bir listesini vermektedir. Ali Kuşçu'nun her gezegen için verdiği en uzak ve en yakın mesafe toplanıp ikiye bölündüğünde, gezegenlerin evrenin merkezine, yani Yer'e ortalama uzaklıkları yaklaşık olarak elde edilir.
Ali Kuşçu bu çalışmalarından başka, Çin'e Uluğ Bey tarafından gönderilse de onun bu Çin seyahatinden hiçbir kaynak bahsetmez. Fakat bu konuda Prof. Zeki Veledi Togan "Uluğ Bey, muavini olan Ali Kuşçu Beyi de sık sık gönderdiği sefaret heyetlerinden biri ile Çin'e göndermişti. Bunu o rasad işlerinde Çin ilminden istifâde etmek maksadıyla yapmış olsa gerektir" der.
OSMANLI'DA ASTRONOMİ BİLİMİNİN TEMELLERİNİ ATTI
Ali Kuşçu, Maveraünnehir'de gelişen matematik ve astronomi geleneğinin temsilcisi olarak İstanbul'a geldi. Bu, Osmanlı bilim tarihi açısından önemli bir olaydır. Çünkü o tarihlerde İstanbul'da Ali Kuşçu ayarında astronomi bilgini yoktu. İstanbul'a gelişiyle başlattığı yeni bilim geleneği, hem Maveraünnehir bilim geleneğinin İstanbul'a taşınmasını sağlamış hem de astronomi biliminin Osmanlılarda yayılmasını sağladı. Diğer taraftan, eserleriyle de çok sayıda medrese öğrencisini etkileyerek birçok önemli bilginin yetişmesine yardımcı oldu. Böylece Osmanlı dünyasında matematik ve astronomi bilimlerinin temellerini attı. Ali Kuşçu, Molla Hüsrev ile birlikte Fatih Medreseleri'nin programlarını hazırladı.
Burada dikkat çeken nokta, bu medreselerin çerçevesini çizen vakfiyede, dini bilimlerin yanı sıra pozitif bilimlerin de okutulmasının şarta bağlanmış olmasıdır.