Bir “nasihatu’l-mülûk” özeti
İşin içinde bir ideoloji varsa, bir dava söz konusu ise, bir hedef ve gaye düşüncesi hâkimse, o zaman bütün şartlar değişiklik gösterir, hayata bakış açısı farklı olur demektir. Biz mü'minler olarak, insanlığa hizmet etmek üzere bir misyon yüklendiğimizin farkındayız. Biz iyilik ve güzelliğin yollarını, kötülük ve yanlışlığı insanlara öğretmek ve göstermek üzere yaratıldığımızı kabul ediyoruz. Biz birbirine kenetlenmiş bir yapının temel taşları gibi birbirimize yapışık olduğumuzu her zaman hissederiz. Biz her türlü saldırıya karşı direniş gösteren ve bu direnişi sürdürürken sabretmesini bilen kimseler olduğumuzun farkındayız. Bu direniş sırasında birbirimize dayanıp yardımlaşırsak her zaman ayakta durmayı becerebiliriz ve böyle davrandığımız zamanlarda da bunu becermişizdir. 15 Temmuz bunun en güzel örneğidir. Ama birbirimizin kıymetini bilmeyip basit olayları gözümüzde büyütüp çözüm için sabretmeden acele edip kulislerle birbirimizin gıyabında kararlar verip birbirimizin ayağına bastığımızda da başarısızlığa düşmüş ve parçalanmalara yol açtığımız zamanlar da olmuştur.
Biz salaha kavuşmuş bir toplum, mutlu kitlelerin yaşadığı bir sosyal yapı oluşturma hedefini kendisi için bir hedef ve dava kabul eden ve okyanusların dibinden kopup gelen bir dalgayız. Biz toplumları değişimlerle ıslah etmeye çalışan değişim rüzgârlarıyız. Bizim oluşturmayı hayal ettiğimiz sosyal ve idari yapıda tarihimizin ilk dönemlerinde olduğu gibi kötülük yoktur, insan hayatına kıyma yoktur, zina ve fuhuş yoktur, hırsızlık yoktur, iftira olamaz, söz taşıma, kıskançlık olmamalıdır ve özellikle de yolsuzluk asla söz konusu değildir.
Biz namaz oruç ve diğer ibadetlerimizde son derece titiz, her ibadeti zamanında ve gerektiği gibi yapan bir ümmetiz. Namaz bizim gözümüzün nuru ve gözbebeğimizdir. Ne olursa olsun ne kadar meşgul olursak olalım, işlerimiz ne kadar yoğun olursa olsun, ulusal ve uluslararası toplantılarda bile olsak dünyanın neresinde olursak olalım namazı asla ve kat'a ihmal edemeyiz. Hayat namazla vardır ve namaz vakti geldiğinde hayat durur. Allah ile irtibat anlamını taşıyan namaz aynı zamanda Allah'a hesap verme anı kabul edilmelidir.
Biz toplumu, bütün halkları ve insanlığın tümünü barış içinde yaşatmayı asıl görev kabul ederken haksızlık ve zulme karşı direniş göstererek mazlumun yanında da yer almak zorundayız. Allah topyekun olarak barış içinde yaşamamızı isterken yeryüzünde fitne ve fesadın yayılmasını haksızlık ve zulmün sona ermesini barış şartları içinde gerçekleştirmemizi ister. İslam'ın bütün emir ve yasakları bir bütündür parçalanıp ayrıştırılamaz.
Müminler dünya makam ve mevkileri için birbirleriyle çekişemezler. Çekişmeleri halinde gevşer, pörsüme noktasına gelir, güçlerini tamamen kaybederler. Aslında Müslümanlar topyekun olarak Allah'ın ipine, Kitabına ve Resulünün bıraktığı bilgi ve ilmi mirası olan hadislerine ve sünnetine sımsıkı bağlanmak zorundadırlar. Makam ve mevkiler ne kadar uzun süreli olsa da gelip geçicidir. Bu makamlara kimler oturmadı ki ama esas olan bu makamları işgal ettiğimiz süre içinde bunun hakkını vermektir. Özellikle aynı kaderi paylaşıp aynı yapı içinde yer alan kimseler olarak kulislerle birbirimizi yıpratmamalıyız. Ben-sen davası bu davayı zayıflatır. "Neden ben değil de o" söylem ve düşüncesi herkese zarar verir. Herkes bulunduğu konumda hizmetine devam etmelidir. Ama yanlışlık yapanları da o makamlarda tutmanın bir vebal olduğunu bilmemiz gerekir. Her zaman daha dürüst idareci arayıp görevlendirmek en üst yönetim makamında bulunan sorumlunun sorumluluğundadır.
Yönetime talip olmak herkesin hakkı olabilir, ama bir makam doldurulduktan sonra o makama gelen kişiye görevini tam anlamıyla yürüttüğü müddetçe destek vermek gerekir, ancak "yanlışlıklar yapanı kılıçla düzeltme" kültürüne sahip bir ümmet olduğumuzu da unutmamalıyız. Yöneticilere destek olma geleneği ve kültürünü korumak, birlik ve dirliğin sürmesini sağlar. Ama köstek olmak isteyip de ayrı baş çekenler her zaman kurtlara yem olmuş Medine'nin her türlü cürufu dışına attığı gibi doğruluk körüğü de yanlışlık yapanları dışarı üfler. Halkanın dışına çıkanlar hırs kurbanı olanlardır. Bunlara da her zaman dikkat etmek gerekir.
Müminler hep beraber iyi ve güzel yolu izleyip, yanlışlıklardan, cahillerden ve cehaletten uzak durarak, intikam duygularını kalbimizden silerek, kin ve nefreti hayatımızdan çıkararak yaşamayı ilke edinen bir kitleyiz. Makam ve mevki hesabı yapmaksızın kardeşçe fedakârlıklar sergileyerek birbirimize olan sevgi ve bağlılığımızı inandığımız dava uğruna ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Bu konularda önümüze çıkacak en büyük engelin nefis ve şeytan olduğunu bilerek kendimizi sürekli kontrolden geçirmemiz gerektiğini teorik olarak bildiğimiz gibi pratikte de bunu kontrol etmek asli görevimiz ve ilkemiz olmalıdır.
Biz bütün işlerimizde helal ve haramı gözeterek hak ve hukuku kollayarak başkasının, mazlumun ve hak sahibi herkesin hakkını korumayı bir ibadet telakki etmek zorunda olduğumuzu bir iman gereği kabul etmişizdir. Helal lokma anlayışımızdan asla taviz vermeden, kazandıklarımızı değerlendirmemiz gerektiğinin farkında olmak ve her an helal ve haram sınırlarını, nereden kazandığımızı ve nereye sarf ettiğimizi bir nefis muhasebesi çerçevesinde inceden inceye kontrolden geçirmemiz lazım olduğunu biliyoruz. Zira helal lokma ile Salih amel birbirinin ayrılmaz parçalarıdır. Haramdan elde edilen bir giysi ile kılınan namaz arasındaki ilişkiyi düzenleyen hadisin farkında olmamız gerektiğini de biliyoruz.
Bir ideal, bir hedef, bir dava uğruna, doğruluğu, hakkı, güzeli ve İslam'ın tüm ilkelerini topluma yansıtmak için hayatı feda etmek, ancak büyük değişimleri hayal edenlerin yapacağı bir davranıştır.
Başta kendi ülkemizin ve bütün İslam âleminin her tarafında ve her kademesinde olan her görevli kardeşimizden doğruluk, dürüstlük ve güzel hizmetler bekleyerek tüm yönetici arkadaşlardan bu tavırları sergilemelerini bekliyor ve herkese başarılar diliyorum…
Prof. Dr. Ahmed Ağırakça
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Avrupa’nın İslam dünyasından ilmî intihalleri (ıı) (18.10.2017)
- Avrupa’nın İslam Dünyasından İlmî İntihalleri (13.10.2017)
- Kudüs namusumuzdur! (09.10.2017)
- Salahaddin Eyyubî’nin Kudüs'ü Fetih yıldönümü (02.10.2017)
- Dava Adamının Özellikleri (III) (25.09.2017)
- Bir Dava Adamının Özellikleri (II) (21.09.2017)
- Bir dava Adamının özellikleri (I) (17.09.2017)
- Ömer İbn Abdulaziz Bugün Olsaydı Myanmar Devlet Başkanına Ne Derdi? (04.09.2017)